~LANET OLSUN~ (Dennis ağzından)

369 20 11
                                    

NOT: MEDYADA DENNIS VAR. :)

~Lanetolsun!~

Aklımı neredeyse kaybedecektim. Telefonumdan 911'i tuşladım. gözlerimden istemsizce yaşlar kar taneleri gibi dökülmeye başlamıştı. karşı taraftan ses geldi: "Alo, burası 911. nasıl yardımcı olabilirim?". "Ben dennis, Dennis VERDON. Babam Tom VERDON kayıp, sabahtan beri onu bulamıyorum. Ah! dün gece evde miydi onu bile bilmiyorum. Lütfen... Lütfen yardım edin." dedim hıçkırıklarımın arasından. karşı tarafta bir sessizlik oldu. "Babanızın ismi ne demiştiniz?"

"Tom! Tom VERDON, V-E-R-D-O-N!" Sabrım taşmaya başlamıştı.

" doğum yılını öğrenebilir miyim?""Aman Tanrım! doğum yılına ne gerek var anlamıyorum. mmm... 1956, Ah hayır 55 . yani 59 yaşında."

"sanırım bir yanlışlık var."

"ne?! ne yanlışlığı?"

"bu sıralar çok fazla şaka yapmak için arıyorlar sende onlardan birisin herhalde. o halde anlayacağınız türden söyleyeyim. 59 yaşında bir Tom VERDON yok, bu şehirde Tom VERDON adında biri yok.dııd dııd..."

telefon kapanmıştı. ben ise kaldırımda öylece ayakta dikiliyordum. ağzım açık kalmıştı. nasıl olur diye düşünüyordum. Nasıl olabilir? kendimden şüphelenmeye başlamıştım. şizofren miydim yoksa? Hayır, tabiki de değildim. belki de hissetmemi istedikleri şey buydu. şimdi ne yapacaktım ben?

"düşün dennis düşün...Calvin, Calvin!!" yolda bu şekilde bağırmak ne kadar garip gözüksede burası New York değil mi? Koşar adımlarla eve ulaştım. Tom'un odasına çıkıp deri kaplı defteri kaptım. Odama girdim, siyah sırt çantama birkaç parça giysi, nüfus cüzdanımı, pasaportumu ve telefonumu yerleştirdim. Tom'un kasasından para alıp kumbaramda biriktirdiklerimle birlestirdim. Sonuç olarak elimde az bir miktar vardı ama tasarruflu kullanılırsa karın doyurmaya yetecek kadar olduğunu umuyordum.

Defterden Calvin'in numarasını aradım. Defterin başına ve sonuna baktım yok. sayfaları karıştırmaya başladım, çevirdim boş bir sayfa, çevirdim boş bir sayfa daha... Neredeydi bu numara ve adres? Defterin tamamını taramıştım ama yok. Babam şakacı yada unutkan biri değildi. Bu defterde olmalıydı. Defteri bu seferde yan tutup baş parmağımla defterin üst kısmını kalan dört parmağımla da alt kısmını destekleyerek sayfaları hızlıca çevirdim. yine bir şey olmadı. son çare olarak mutfağa indim. çekmeceden keskin bir bıçak çıkardım ve defterin deri kısmını itinayla kenarlarından kesmeye başladım. kestiğim kenardan tutaak deriyi defterden ayırdım. zamanım olsa zaferimin tadını çıkarırdım. calvinin numarası ve adresi elimde duruyordu. Numarasını tuşladım. heyecanlıydım aynı zamanda telaşlı ve üzgünve yalnız ve...Evet her duyguyu aynı anda taşıyordum. telefonun diğer tarafından ses geldiğinde düşüncelerime ara verdim. "Tom?" dedi. Yaşlıca birses Tom'un babası olabilir mi acaba ? "ben Tom'un üvey kızıyım."dedim tereddütle. Kısa bir sessizlik hakim oldu ortama. "Oldu değil mi? dediği gerçekleşti.". Sesi üzgün gibiydi. Ne demek istediğini anladığım için onayladım "evet.". Sesimin bu kadar zayıf çıkması beni bile şaşırtmıştı. Normalde sulugöz değildim. Ağlamamayı geçmişi değil geleceği düşünmeyi kendime hayat f elsefesi edinmiş biriydim Ama şuan kendimi öyle zayıf öyle yalnız hissediyordum ki orta direği çatlak bir çadırmışım gibi. Şimdilik ayakta ama heran yıkılabilir durumda. Telefonun karşı tarafındaki yaşlı adam tekrar konuşmaya başladı "seni alması için bir araba gönderiyorum: beyaz bir Toyota Corolla.". "Teşekkürler "diyebildim son olarak.

2 saat sonra;

Bekledim, bekledim, bekledim... Ne gelen vardı ne de giden. Merakla Tom'un defterinden adrese baktığımda gözlerim iyice açıldı. adres şehir dışındaydı. Buraya gelmesi akşamı hatta geceyi bulur diye düşündüm. İç geçirdim.

Bugün hayatımda geçirdiğim en garip gündü. Üvey babam kaçırıldı ve verdiğim tepki bir hiçti. Bir hiç! Nasıl olduğunu bilmiyorum sanki aklımdan sırayla anılarımız siliniyor gibiydi. Uyuyup uyanacağım ve uyandığımda onu, bizi hiç hatırlayamayacakmışım gibi, sanki o hiç varolmamış gibi olacak, işte aynen böyle hissediyordum. Üzücü ama gerçek: Onu unutmak kolay geliyordu. Şimdi her ne kadar yalnız kaldım diye düşünüp yakınsam da eskinden de kendimi yalnız hissediyordum. Genellikle sabah ben uyanmadan evden çıkıp gece geç saatlerde eve dönüyordu. bunun dışındaki istisnai günlerde ise ben odamda o salonda geçiriyorduk zamanımızı. Bazen beni isteyerek evlatlık edinmediğini birinin onu zorladığını bile düşünüyordum. Beraber bir şey yapamamış, bağ kuramamış, anılar yaratamamış olsak bile o yaşlı ihtiyarı özlemeye başlamıştım doğrusu.

Uyku gözkapaklarıma çığ gibi düştüğünde odama çıkıp yatağımın soğuk çarşafı üzerine kıvrıldım.

Gece birden cam kırılma sesiyle yataktan fırladım. Bu bana beynimin bir halüsilasyonu, bir oyunu muydu yoksa kabus mu görüyordum? Bu düşüncelerim arasında bir ses daha duydum. Kalbim delicesine atıyordu sanki vücudumdan fırlayıp uçacakmış gibi. Ses şimdi daha net duyuluyordu.

Tahta merdivenden gelen basamak gıcırtıları... Babamdan sonra sıra bendeydi. LANET OLSUN!

MAVİLERİN SAVAŞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin