Tüylerim diken diken olmuştu.
Taehyungu atın üzerinde izlemek beni büyülüyordu. Kesinlikle Taehyung bu spor için doğmuştu. Ritmik hareketleri, olaya hakim olduğunu hissettiren küçük dokunuşları, aynı zamanda atıyla konuşması büyüleyiciydi. Hakimdi ortamdaki her şeye.
Hatta şu anda bana bile hakim olabilirdi. Her şekilde.
"Ağzını kapat" Çenemde hissettiğim parmaklar aralık olan dudaklarımı kapatmamı sağlamıştı. "Sinek kaçacak şimdi"
Duyduğum ses Chan'a aitti. Kendimi hemen toparlayarak bakışlarımı ona çevirdiğimde gülümsediğini görmüştüm ama gülümseyişi bir garipti. Her zamanki o şen şakrak hali yoktu. Anlayamamıştım.
"Hayran olunası görünüyor, değil mi?"
"Gerçekten de öyle" diye mırıldanarak bakışlarımı Taehyunga çevirmiştim. Onun hala beni izlediğini hissedebiliyordum. "Hissettiklerini hissettirebiliyor. Onu izlerken sanki atın üzerinde olan benmişim gibi hissediyorum"
"Haklısın. İşini aşkla yaptığı için bu kadar iyi"
"Bu çok güzel bir şey" diye mırıldanarak kollarımı göğsümde birleştirdiğimde Chan sessiz kalmayı, sadece başını onaylar anlamda sallamayı tercih etmişti.
Buraya nasıl mı gelmiştik?
Taehyungla birlikte uyuduğum gecenin sabahında babam ve annem gelip arabayı alacakları zaman beni aramışlardı ve bu sırada çoktan uyanıp kahvaltı hazırlamaya başlayan Taehyung ısrar ederek babamları eve davet etmişti. Babam da zaten dünden meraklı olduğu için başta nezaketen reddetse de elbette kabul ederek eve gelmişti.
Hep birlikte güzel bir kahvaltı yapmıştık. Babam arada Chan'a benden uzak durmasıyla ilgili şakalar yapmıştı ama ben içten içe bu şakalarında ciddi olduğunu biliyordum. Yine de elbette bunu onlara söylememiştim ama Chan sanırım anlamıştı çünkü biraz bozulmuştu. Annemse genel olarak Taehyungla yakınlaşmaya çalışmıştı. Yani onu daha iyi tanımak adına sorular sormuş, tatlı tatlı sohbet etmişti. Genel olarak keyifli bir kahvaltı olmuştu.
Babamlar gittiğinde Jimin beni arayarak stüdyoya geç geleceğini söylediği için bugün ben de stüdyoya geç gideceğimi bu yüzden de önce eve gideceğimi söylediğimde Taehyung ısrarla beni yanında götürmek istemişti. Ata binmeyi öğretmek istiyordu. Fazla istekli olduğu için her ne kadar dinlenmek istesem de onu kıramamıştım. Bir de zaten önceden verdiğimiz sözler aklıma gelince ben de sözümü tutup yanında gitmeyi kabul etmiştim.
Sonuç olarak da şimdi buradaydık. Onun hareketlerini izliyor, biraz da olsa öğrenmeye çalışıyordum. Ama bir yandan beni izlemeye devam eden Chan kendimi rahatsız hissettirdiği için tekrardan konuşma gereği duymuştum.
"Sen de binebiliyor musun?"
"Evet. Onun kadar iyi değilim elbette ama kendimce binebiliyorum"
"Bu gerçekten çok havalı" diye mırıldanarak yine bakışlarımı Taehyunga çevirdiğimde artık bozulup bozulmaması umrumda olmamıştı çünkü Taehyung atını yavaşlatarak bizim tarafımıza doğru gelmeye başladığında göz teması kurmuştuk ve ben o an arkadan birinin benim adıma kurumuş boğazım şarkısını çaldığına emin olmuştum.
"Nasıldık?" Demişti gülümseyerek bana bakarken. O sırada yanımıza kadar gelip rahatça atın üzerinden indikten sonra onu sevmeye başlamıştı.
"Muhteşem" demiştim hiç çekinmeden. Gözlerimin kocaman olduğuna, yüzümün her noktasından hayranlığımın belli olduğuna emindim ama gram umrumda değildi. "Büyüleyiciydi"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Equestrian: taekook
FanfictionBir dansçı, bir profesyonel binici ve bir de Bay Jeon. Not: Kapaktaki edit @hhisasihunn'a aittir.