Bölüm 11

7 1 0
                                    

"Bitti!" dedi Halil Öğretmen elindeki kalemi bırakarak. Bitmişti. Alfabenin son harfini de bitirmişlerdi Nazar'la, yaza çize, okuya göre...

"Bitti." dedi onu takriben Nazar. Beklediği gün bugündü oysa Nazar'ın. Okuma yazmayı adamakıllı öğrendiği gün. Ama kötü bitmişti, çok kötü hem de.

"Ölüm sardı köyü." diyebildi duraksayarak Halil. Boğazında tostoparlak olmuş yumruyu hissedebiliyordu. "Ölüyorlar, Nazar. Zühre ölüyor, Bekir'in annesi ölüyor, Ahmet ölüyor..." Dolan gözlerini elleriyle örttü. "Ölüyorlar işte..."

Ölüm sardı dört bir yanı, ölüm kalkan yaptı kendini köye; onu koruyan da öldüren de kendisi. Peki ya şimdi ne olacaktı? İnsanlar Azrail'in kendi kapılarını çalmasını bekliyorlardı keder içinde. Köşe başlarında oturan ihtiyarlar dualarında ölümün bu sefer de kendilerini es geçmesini yalvarıyordu Allah'a. Köy ahalisi için ufukta gözüken en kurtarıcı yol İsrafil'in surunu çalarak gelmesiydi belki de. Ya son olacaktı ya da sonun başlangıcı.

Nazar'ın avuçlarını kendi ellerine aldı Halil. "Ama bu gün..." Duraksadı. "Güzel bir gün, mutlu bir gün, umut vaat eden bir gün. Ve bu gün sen okuma yazmayı biliyorsun." Gözlerinin içi gülerek baktı sevgilisine. Bir kere daha kucakladı narin bedenini. Kalktı, sınıf dolabından bir kitap çıkardı, tekrar Nazar'ın yanına geldi. Elinde kalınca bir roman tutuyordu.

"Ne bu?" diye sordu Nazar.

"Okuyacağın ilk kitap." Kenarında ufak bir yırtık olan, ama bu fazla göze batmıyordu, aksine o kitabın yıllanmış bir şarap gibi eskidikçe değerleneceğini gösteriyordu, eski basım, üzerinde "Çalıkuşu- Reşat Nuri Güntekin" yazan kitabı eline aldı Nazar. Okuyacağı, okumak için sayfalarını birbiri ardına susamışlıkla çevireceği kitabın arkasında yazan kısa özeti kekeleyerek-heyecandan- hafif telaşlı ama pür neşe okudu. Halil okuma yazmayı ilk defa söken ve ilk cümlelerini okuyan annenin çocuğuna baktığı gibi sevgi ve şefkatle bakıyordu Nazar'a.

"Çok güzel bir kitaptır. Seversin diye umuyorum."

"Sevmem mi? Okuyacağım ilk kitap bu Halil, ilk kitap..." Nazar'ın bu çocuksu sevinci karşısında istemsizce gülümsedi Halil. "Zamanla sen de okumaktan hoşlandığın, zevk aldığın kitapları belirlersin. Bunu bitir, kitap çok." Tekrar sarıldı Halil'e Nazar. Huzur ufuktaydı, mutluluk ufuktaydı, umut ufuktaydı. Az kalmıştı, az.

*

Elinde tuttuğu sapanın lastiğini gevşetti bir iki kere Bekir. Bir zamanlar babasıyla yaptığı bu sapan artık silahıydı onun; annesinin intikamını almak için karşı silah olarak kullanacağı alet. Sapanla kuş öldürüldüğünü söylediğini hatırlıyordu Bekir babasının. Ama hiçbir zaman şimdi elinde tuttuğu bu tahta parçasını bir canlının üzerine doğrultmaya kıyamamıştı Bekir. O ballı yoğurdu çok seven Koca Ana'sının batıl inançlarına gülerek göz yuman Bekir'di bir zamanlar. Şimdi kendini hissizmiş gibi hissediyordu. Bedeni ruhunu taşımak için varmış da ruhu da gidecek yeri olmadığı için bedeninde kalıyormuş gibiydi. Sıkışmış gibiydi ucu bucağı belli olmayan bir kuyunun içine. Karanlığa alışmıştı gözü, oysa çatlaklardan içeri sızan o küçücük ışık huzmeleri alıyordu bu sefer de gözünü. Dikenli çalılıklardan çıksa bir taşa takılıp ayağı tökezliyordu yine de. Kaçış yok gibiydi; ne köyü esir altına almış ölümden ne de varlığından bihaber olan dostu Sündüs'ten. Bazı bazı hiç konuşmuyorlardı bile. Ama ikisi de birbirine arlarında adı konulamayan bir bağ için kol kanat geriyorlardı sanki. Hala bilmiyordu Sündüs'ün neden Cemşiahu diyarını bırakıp bu ölüme susayan kanlı topraklara geldiğini? Köşe başlarında koy verilmiş ölüm fısıldamaları kadınların içten içe bildikleri ama bir aradayken sır gibi saklayıp, ketum kesildikleri bir konuydu artık.

Kuşlar Da ÖlürHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin