Wonwoo o akşam eve dönerken keyfi yerindeydi. Cebindeki son meteliği harcamış olmasına rağmen modunu düşürmek istemiyordu. Uzun süredir iş arıyordu ancak bulmak o kadar da kolay değildi. Son girdiği işten de yaptıkları yüzünden kovulmasıyla geniş bir seçeneği yoktu. Sakin bir işe ihtiyacı vardı.
Dar sokaklardan aceleyle geçti. Oturduğu mahalle akşam saati gezmek için uygun değildi. İşsiz biri olarak düzgün bir yerde oturması da mümkün değildi. Kendi için endişelenmiyordu. Aksine birilerine zarar vermekten korkuyordu.
Karanlık sokaktan geçerken sol tarafındaki görüntü dikkatini çekti. Birkaç kişi genç bir öğrenciyi kenara sıkıştırmıştı. Hayır dedi kendi kendine. Bir vukuat daha yaşarsa insanların iyice gözüne batacağını biliyordu ancak öylece çekip gidemiyordu. Akşam yemeği için tek çaresi olan poşeti duvarın dibine bir şey olmasından korkarcasına bıraktı.
Birazdan yapacaklarından memnun olacağı söylenemezdi ancak onu öylece bırakamazdı. Eğer çekip giderse çocuğu iyice hırpalayacaklardı. Sohbete dahil olmak isterken rahat bir şekilde ellerini cebine soktu.
“Bir sıkıntı mı var?”
Dört büyük adam lise öğrencisinin harçlığını almak için sıkıştırabileceği bir mahalleydi burası. Dördü de dönüp ona baktığında normalde birazcık olsa korkması gerekirken hayatı boyunca böyle şeylerden hiç korkmamıştı. Onu diğerlerinden özel kılan bir şey vardı.
“Sen işine bak!”
Lise üniformalı çocuk kenarda tir tir titrerken kendi işine bakması çok da mümkün olacak bir şey değildi.
“Bakın gecem sakin bitsin istiyorum, bu yüzden bırakın çocuğu ben de sizin canınızı yakmayayım. Böylece tatlıya bağlayalım.”
Tüm ilgileri çocuktan kendisine döndüğünde hiç de tatlı bitecek bir hava olmadığını biliyordu. Şansını denemişti sadece.
“Sen kimsin de bize kafa tutuyorsun?”
Ne yazık ki aç karnına bunu yapmayı sevmiyordu ve şu an gerçekten açtı. Ruh halinin gittikçe agresifleşmesinden neredeyse uçta olduğunu biliyordu.
“Ben mi?”
Alayla gülümsedi. Gerçekten neyle karşı karşıya
olduklarını bilmedikleri için verdikleri tepki onu güldürüyordu.“Ben sizin en büyük pişmanlığınız olmak üzereyim.”
Üzerine koşa koşa gelen adama karşı hiçbir tepki vermedi. Ne yapması gerektiğini biliyordu. Hiçbir şey. Bundan sonrası onun işi değildi. Bundan sonrası onun içinde dönen canavara aitti. Koşa koşa gelen adamın yumruğu havaya kalktığında Wonwoo bedenini ona bıraktı çünkü gözlerini tekrar açtığında bu sahnelerin hiçbirini hatırlamayacaktı.
Karşısındaki adamın yumruğu havada asılı kaldı. Kendi eli büyük bir çeviklikle cebinden çıkmış ve yumruğu sıkıca tutmuştu. Wonwoo gözlerini açtığında gözbebekleri kırmızıydı. Bir şeytan gibi sinsi gülümseme ve kırmızı duman çıkarır gibi duran gözleri ile öyle ürkütücü durmuştu ki biraz önceki kişiyle alakası yoktu. Wonwoo gitmiş çok başka biri gelmişti sanki.
“Selam gençler, ben Wonu.”
Sonrası ise Wonwoo için gözlerini tekrar kahverengi olarak açtığında kayıp bir anı oluyordu. Gözlerini açtı ve nefes nefese kalmış haliyle arkasına baktı. Az önceki dört adam şimdi dört bir yanda yerde yatıyordu. Aç olduğu zaman içindeki canavar daha da acımasız oluyordu. Yıllardır bu canavar ile yaşıyordu. Ne zaman tehlikeye düşebileceği bir durum olsa canavar onu ele geçiriyor ve hep kurtarıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Canavar | Meanie
Fanfictionİçindeki canavar onu gördüğünde ortaya çıkmak için ruhunun dört bir yanını adeta tırmalıyor, bir oyuncak misali istediğine kavuşmak için onunla oynuyordu. Jeon Wonwoo canavara yenik düşmekten feci halde korkuyordu.