Salonun ortasına fedai görünümlü Sohyun’un elinde bir anda beliren smauray kılıcı ile Wonu’nun kızgınlığını ortaya çıkardı. Sohyun elinde kırmızı dumandan yanan kılıcı ile üzerine doğru koşarken ne olacağı baariz belliydi. Tüm gücüyle ona saldırırsa Kim Mingyu’yu koruması imkansızdı.
“Angie! Bay Kim etrafında toplanın!”
Komutu verdikten sonra üzerine gelen kılıcı büyük bir ustalıkla yanından savrulmasını izledi. Onu öldürmek isteyen bu ruha karşı koymalıydı ancak bu kadar kalabalık içinde tehlikeli olduğunu biliyordu.
Wonu peşinden geleceğini bilerek ilk pencereden dışarı atladı ve kendini bağ evinin geniş bahçesinde buldu. Sohyun çok geçmeden karşısında gülümseyerek durdu.
“O kadar zamandır seni görmeyi bekliyordum ki nihayet gelebildin.”
Wonwoo düştüğü bu durumdan zarar almadan kurtulmanın yolunu düşünüyordu. Angie’nin Kim Mingyu’yu koruyacağını bildiği için endişe etmiyordu ancak karşısındaki bu kadın onu öldürmek için can atıyordu.
“Benden ne istiyorsun?”
Sohyun kimsenin görmediği gözleriyle aynı renk kılıcı büyük bir ustalıkla elinde savurdu ve kılıcın ardından gelen alev göz korkutmak istercesine kendini belli etti. Alaylı bir gülüş vardı yüzünde.
“Hiçbir şeyin farkında olmadını söyleme sakın bana.”
Wonwoo ondan kurtulacağına inanarak kaçabilecek bir açıklık aradı. Sohyun kılıcını ona doğru çevirdi.
“Bunu aklından bile geçirme. Ölmeden önce her şeyi öğrenmene izin vereceğim.”
Evin içinden silah sesleri geliyordu ve Wonu üzerinde silah olmadığı için kendine kızıyordu.
“Uçurumdan attığında halen ölmemiştim. Bedenim kırıklar yüzünden hareket edemeyecek kadar kötü haldeydi ve ben yattığım yerde birinizin gelip beni kurtarmasını bekledim. Acı içinde saatlerce Tanrı’ya dua ettim sizi kendi ellerimle öldürmenin hayallerini kurarak. İşlemediğim bir günah yüzünden beni acı içinde ölüme bıraktınız.”
Onu aşağıya atan kişinin Wonu olduğunu düşünüyordu. Aksine onu aşağıya atan kişi Jae idi. Onun yüzünden aşağıya atıldığı için suçlu olabilirdi ancak bunu yapan kendisi değildi.
“Beni savunduğu halde onu da aşağıya attınız! Tanrı dualarımı kabul etti. Hepimiz efendinin ruhuna ve yeni bedenine doğru çekiliyoruz. Kaderlerimiz efendinin olduğu yerde kesişiyor. Dördünden kurtulmak çok basit oldu. Güçlerini düzgünce kullanamayacak kadar acizlerdi. Sen, ben ve beni savunduğu için aşağıya attığınız Yungjae kaldı geride. Şimdi senden kurtulmak da çocuk oyuncağı olacak.”
Sohyun diğer fedaileri bulmuş ve öldürmüştü. Yungjae’yi öldürmemişti çünkü onu savunan kişinin o olduğunu sanıyordu. Wonu bunu yapamazdı. Ona zarar veremezdi. Bir kere onun yüzünden zarar görmüşken bunu yapamazdı. Wonwoo içindeki canavarın davasına karşı sadece bir seyirci gibi içeride saklanmayı tercih etmişti.
“Sana karşılık vermeyeceğim Sohyun. Seni korumak için elimden geleni yapmadığım için veya benim yüzümden hain sayıldığın için beni suçlayabilirsin ancak seni aşağıya atmadım. Seni attığı için ardından Jae’yi gönderirken bir saniye bile içim huzura ermedi. Aksine her saniye suçlu olduğumu bilerek efendinin emriyle ölüm şerbetini içtim.”
Karşısında dimdik duran kişiye karşı olduğu yere oturdu. Bacaklarını birleştirdi ve gözlerini sıkıca kapattı. Yaşadığı bu utanç yüzünden ona karşı gelmeyecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Canavar | Meanie
Fanfictionİçindeki canavar onu gördüğünde ortaya çıkmak için ruhunun dört bir yanını adeta tırmalıyor, bir oyuncak misali istediğine kavuşmak için onunla oynuyordu. Jeon Wonwoo canavara yenik düşmekten feci halde korkuyordu.