İçimde hiç iyi hisler yoktu, leş gibi hissediyordum. Bir şey olmuş ya da olacakmış gibi geliyordu.. Telefonuma gelen mesajla da bir terslik olduğunu net olarak anlamıştım. Yuta'nın peşine taktığım korumalardan biri mesaj atmış, Yuta'nın birkaç gündür bara gitmediğini yazmıştı. Jungwoo'yu aradım aceleyle.
''Bende seni ar-''
''Bir şey oldu değil mi? Ne oldu, nesi var? Hasta mı?''
''Akşama uğrasan iyi olur Mark.''
''Hemen şimdi geleyim.''
''Şuan olmaz. Fazla endişelenme, kapatıyorum.''
Kapatmıştı telefonu. Neden şimdi değil de daha sonraydı? Ama fazla endişelenmememi söylemişti, belki de düşündüğüm kadar büyük bir sorun yoktu. Ya da beni rahatlatmaya çalışıyordu emin değildim. Düşündükçe kafam karışıyordu ancak çok uzun sürmedi bu durum, ekipten biri beni çağırmıştı bende gitmiştim haliyle. Savcılıkta işler genelde de olduğu gibi yoğundu. Aklım Yuta'daydı ama dosyaları incelemekten ya da birilerine iş vermekten kafamı kaldıramıyordum. Bugün bir hata yapmaktan korkuyordum, aslında o bana boşanma davası açtığından beri böyleydi bu durum. Aklımda hep o olduğumdan bazı şeylerin dalgınlığa gelebileceğini düşünüyordum. Neyse ki akşama kadar bir sorun olmadan çalışmıştım. Ceketimi ve çantamı almış çıkacaktım ki sekreter yanıma gelmişti.
''Efendim başsavcı sizi çağırıyor.''
Sekreter benden bir cevap bekliyordu. Şimdi başsavcının yanına gitsem kim bilir ne kadar oyalayacaktı beni. Kıdemlim beni çağırıyordu ve bir bakıma emir sayılırdı bu. Bense Yuta'yı düşünüyordum, ona bir şey olmuştu ve meraktan deliye dönmek üzereydim. Bu sefer, belki de kariyerimde ilk kez seçimimi özel hayatımdan yana yapacaktım. ''Siktir et'' başsavcıyı diye geçirdim içimden.
''Başsavcıya önemli işlerim olduğunu ve onu daha sonra göreceğimi bildir lütfen.''
''Ama efendim-''
''Dediğimi yap.''
Çıktım oradan ve otoparka inip atladım arabaya. Jungwoo'nun evine gidiyordum ve biraz da hızlı kullanıyordum arabayı. Yuta'nın neyi olduğunu gerçekten bilmiyordum ama hissetmiştim ve bu hisler hiçte iyi yönde değildi. Çok geçmeden Jungwoo'nun oturduğu sokağa varmıştım, arabadan inip hızlıca merdivenlere yöneldim. Oturduğu kata çıkıp kapıyı çaldığımda hemen açıp içeri almıştı beni.
''Yuta nerede?''
''Uyuyor içeride.''
Onu görmek için odaya yönelecekken kolumdan tutup durdurmuştu beni Jungwoo.
''Önce biraz konuşabilir miyiz?''
Tamam gibisinden kafamı sallayıp koltuğa oturmuştum, o da karşı tarafıma oturdu ve derin bir nefes aldı. İşte bu beni korkutuyordu.
''Ne oldu Yuta'ya, nesi var?''
''Ben düzelir diye düşünüyordum ama daha da kötüye gidiyor..''
''Jungwoo daha fazla endişelendirmeden söylesen bana ne olduğunu.''
''Tamam, dikkatli dinle şimdi beni.''
Gözleri mi dolmuştu yoksa ben mi yanlış görüyordum? Jungwoo bu kadar üzgün olduğuna göre gerçekten de kötü bir şeydi söyleyeceği.
''Bir süredir sürekli kusup duruyordu, yemek yiyemiyordu artık. Ben üşütmüştür diye düşünmüştüm ama öyle değilmiş. Doktora gittik beraber, tamamen psikolojik olduğunu söyledi. Sonra o bölüme sevk ettiler, depresyon başlangıcı diyor doktor. Psikiyatr bazı ilaçlar yazdı, kullanmasını istemedim şuan için. Biliyorsun ya, o ilaçları bir kere kullanmaya başlarsa bazı anılarını unutacaktır. Yarardan çok zararı olacak ona. Sadece uyku ilacı aldık, onlar olmasa uyuyamazdı. Yuta eriyip tükeniyor Mark, bir şeyler yapmamız lazım.''
Dünyam başıma yıkılmıştı sanki. Bu kadar zaman boyunca kendi içinde yaşadıkları her şeyim dediğim adamı depresyonun eşiğine sürüklemişti ve ben bunu ancak şimdi fark edebiliyordum. Durum ciddiydi, hafife alınacak bir şey değildi bu. Bir an önce bir şeyler yapmalıydım, onun ruhunu iyileştirmem gerekiyordu. Yüzümdeki karmaşık ve huzursuz ifadelerle düşüncelere daldığım sırada Jungwoo yeniden konuşmuştu.
"Seninle yapamıyor ama sensiz de olamıyor. Yuta belki de yaşayıp yaşayabileceği en kötü durumu yaşıyor şuan. Aslında bu konudaki tavrım netti, netti ama.."
Gözlerimin içine bakmıştı.
"Eğer yapabiliyorsan Mark.. sana geri dönmesini sağla. Bu duruma neden olan sen olsan bile onu ancak sen iyileştirebilirsin."
Haklıydı.. Ben neden olmuştum tüm bunlara ama yine ben kendine getirebilirdim Yuta'yı. O istese de istemese de yapardım bunu. Yuta'yı içinde kaybolduğu yıkımdan kurtaracaktım. Şuansa onun yanına gidecektim, bana ihtiyacı olduğunu hissediyordum. Uyuyor olsa bile yanında olmalıydım. Jungwoo'dan müsaade isteyip Yuta'nın uyuduğu odaya gittim. Kapıyı kapatmamın ardından geçip yatağın kenarına oturmuştum ses çıkarmadan. Onu bu şekilde görmeye dayanamıyordum, gözyaşlarımın akmasına da engel olamamıştım bu sebeple. Böyle olmamalıydım, şuan Yuta oldukça zayıftı bu yüzden benim güçlü durmam gerekiyordu. Yanaklarımdaki ıslaklığı silip onun elini tuttum, sanki yine biraz soğuktu elleri. Avuçlarımın arasına alıp ısıtmaya çalışmıştım. Bir elini sıkmıştı yumruk şeklinde belki de içinde bir şey vardı. Sanırım ne olduğunu anlamaya çalışırken biraz fazla hareket etmiştim, hafifçe aralamıştı gözlerini.
''Mark..''
Oldukça kısık bir ses tonuyla söylemişti adımı. Bütün kırgınlığı ve halsizliği sadece ses tonundan bile anlaşılıyordu.
''Benim bebeğim, yanındayım. Uyandırdım seni özür dilerim. Nasıl hissediyorsun şuan? Miden bulanıyor mu yine?''
Kafasını iki yana sallamıştı.
''Ellerin soğuk biraz, ısıtıcı paketlerden getirsem iyi olur.''
Yanından kalkacaktım ki bileğimden tutmuştu, öylece kalmıştım bende kıpırdamamıştım.
''Sadece bana sarılsan olmaz mı?''
İkiletmeden yanına yatıp sıkıca sarılmıştım ona. Olduğu yerde daha da küçülmüş kollarını ikimizin arasındaki boşluğa bırakmıştı. Gözleri kapalıydı ama uyumuyordu şuan.
''Korkunç görünüyorum değil mi?''
Benim için hiçbir zaman korkunç görünebilecek biri değildi o. Gözümde dünyanın en güzel insanıydı ve bu hep böyle olacaktı.
''Güzelsin, her şeyin çok güzel hem de, her bir zerren..''
Alnına bir öpücük bırakıp onun saçlarındaki kokuyu içime çekmiştim.
''Üzgünüm..''
''Neden, ne için?''
''Sana ihtiyacım olduğu için.. Kızma bana.''
''Kızdım ama sana değil kendime. Seni böyle üzecek kadar aptal oluşuma kızdım, seni bu hale getirecek kadar umursamaz oluşuma.. Kendimi her gün kandırışıma kızdım. Düzelteceğim sevgilim, senin için her şeyi düzelteceğim. Beraber atlatacağız bunu, tamam mı?''
Bir cevap vermemişti ancak biraz daha sokulmuştu bana doğru. Uyumasını söyledim ona, güzelce dinlenmesini. Kendimse gözümü bile kırpmamıştım onun uyuduğuna emin olana kadar. Onun bu halini aklıma kazımıştım, hatırladıkça canım yansın istiyordum. Canım yansın ki bir daha onu üzecek şeyler yapmayayım, onun güzel gülüşünü söndürmeyeyim. Aklımı başıma alma vakti gelmişte geçiyordu bile. Bizim için yeni, tertemiz bir sayfa açacaktım. Bakışlarım onun eline kaydığında sonunda gördüm avucunda sıkıca tuttuğu şeyi, kelebekli kolyesiydi. O an bir kez daha anlamıştım, o ve ben sadece birbirimize tutunabilirdik, delice birbirimize..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wasted Nights | YuMark
Fanfiction''Seni sevmek neden bu kadar zor Mark..'' [minific]