356 37 27
                                    


Oyun oynarken bir yandan tatlı bir şeyler atıştırıyordum. Jungwoo'yla beraber konsolda takılıyorduk, ikimizde evdeydik bugün. Ben zaten anca toparlamış sayılırdım, o yüzden çalışmıyordum şuan. Çok iyi değildim ama geçen haftaya kıyasla iyiydim işte. Mark hep yanıma gelip gitmişti. Her gün geldi, istisnasız her gün.. Benim için ne kadar çok endişelendiğini biliyordum bu yüzden yanımda olmaya çalışmasını da anlıyordum. Bir yanım onu sürekli görmek istiyordu, diğer yanımsa keşke hiç gelmese buraya diyordu. İşler böyle ilerlemeye devam ederse ne olacaktı gerçekten bilmiyordum. Kapı çalınca ayaklanmıştı Jungwoo.

''Kaç tane çikolata olduğunu saydım.''

''Yemiyorum ki.''

O arkasını döner dönmez ağzıma bir tane atmıştım. Böyle getirip önüme koyuyordu ne varsa ondan sonra da yememe izin vermiyordu. Çok çikolata yersem yemek yemem diye böyle söylüyordu doğrusu. Geri döndüğünde yanında Mark'ta vardı. Şaşırmamıştım, bana gülümsemişti ve bende az da olsa karşılık vermiştim.

''Ah, dondurma istemiştin değil mi? Ben almaya gideyim, hemencecik dönerim.''

Aceleyle üzerine bir şey alıp çıkmıştı evden Jungwoo. Mark'la beni yalnız bırakmak için yaptığını anlamamıştım sanki.. Yerde oturuyordum ben, Mark'ta tam karşıma oturup bağdaş kurmuştu. Bana bu kadar güzel bakmaması için ne yapmam gerekiyordu acaba? Adeta gözlerinin içi parlıyordu, kendimi o gözlere bakmaktan alıkoyamıyordum.

''Nasılsın bugün?''

''Fena sayılmaz.''

Yan tarafımda kalan abur cuburların olduğu kaselere kaymıştı bakışları.

''Doğru düzgün yemek yiyor musun diyecektim ama sanırım cevap hayır.''

Aceleyle konuşmuştum.

''Hayır yiyorum, gerçekten yiyorum. Şimdi oyun oynuyorduk Jungwoo'yla o yüzden almıştık bunları yanımıza. Belki birazcık çikolatalardan fazla yemiş olabilirim ama yemekte yiyorum.''

Gülüp saçlarımı karıştırmıştı biraz. Sonra elimi tuttu sıkıca.

''Sana söylemek istediğim bir şey var.''

İçimden ''ah, yine başlıyoruz.'' diye geçirmiştim. Boşanma mevzusuyla alakalı bir şeyler söyleyeceğini düşünmüştüm ama öyle olmamıştı.

''Evden çıkıyorum, tamamen.''

Hayretle açılmıştı gözlerim, ne olduğunu anlamamıştım.

''Ne? Nasıl yani, neden?''

''Seul'da çalışmayacağım artık.''

Ağzım neredeyse açık kalacaktı. Mark ne saçmalıyordu şuan?

''Ne diyorsun? Ne demek Seul'da çalışmayacağım artık?''

''Ulsan Bölge Savcılığı'nda çalışmaya başlayacağım çok yakında.''

Ciddi anlamda bir şok yaşıyordum. Mark burada çalışmaktan memnundu, şimdi birden bire neden.. Ayrıca Ulsan diyordu, bambaşka bir şehir. Onu özlediğimde kolayca gidemem bile.. Tamam Mark'la boşanıyor olabilirdik ama bu biraz fazla değil miydi? Yani benden hep uzakta olması..

''Peki ben?''

Kontrolsüz bir şekilde ağzımdan çıkmıştı bu iki kelime. Bunu sormam tam bir aptallıktı, Mark gülmüştü haliyle.

''Bu benim hatam, sana tam olarak ne olduğunu açıklamalıyım.''

Evet bir açıklama bekliyordum, uzun bir açıklama hem de.

''Anlamıyorum sen Seul'da çalışmaktan memnundun, fikrini değiştiren ne?''

''Sensin.''

Biraz daha yaklaşıp yüzümü avuçlarının arasına almıştı.

''Artık bir şeylerin değişme vakti geldi Yuta. Ben zaten dayanamıyorum sensizliğe bir de seni kötü görüyorum ya daha da beter oluyorum. Kararımı verdim, Ulsan Bölge Savcılığı'nda işler Seul'daki kadar yoğun değil orada daha rahat edeceğiz. Tekrardan başlayacağız, bambaşka bir evde ve yalnız olmayacağın bir evde. Beraber vakit geçireceğiz, canımız istediğinde sahil dibimizde olacak. Sen seversin denizi, iyi gelecek sana. Ben senin canını yakmak istemiyorum Yuta, ben sana sadece iyi gelmek istiyorum, güzel gülüşün her zaman tam karşımda olsun istiyorum. Birbirimiz olmadan yapamıyoruz kabul edelim artık bunu. Şimdiye kadar çok fedakarlık yaptın bizim için, sıra bende şimdi. Her zaman olduğu gibi hırslı olmak istemiyorum artık, kendimi çoktan ispatladım zaten. Tek istediğim seninle mutlu bir şekilde yaşamak sevgilim. Gelir misin benimle beraber, yeni evimize..?''

Mark boşanma sürecinin başından beri belki de ilk defa bana farklı bir şey söylemişti. Artık hırslı olmak istemiyorum diyordu, benim için çalıştığı yeri değiştireceğini söylüyordu. Yeni bir şehir, yeni bir ev, başka bir yaşantı.. Ama ya yine aynı şeyler olursa diye düşünmeden edemiyordum. Mark'ın yaptığı küçük bir fedakarlık değildi, değildi ama sonucunda gerçekten değişecek miydi bir şeyler? Gelir misin diye sormuştu, giderdim, Mark'la her yere giderdim ben. Ancak bu cevabı ona da söyleyecek miydim bilmiyordum, duygularım karışıktı. Bu karmaşa yüzüme de yansımış olacak ki tekrardan konuşmaya başlamıştı.

''Sana söz veriyorum Yuta, eğer saramazsam tüm yaralarını istediğini yap evliliğimiz konusunda. Seni mutlu edemeyeceksem seni hak etmiyorum demektir zaten. Durum böyle olursa boşanmamızı kabul edeceğim ancak her şeyden önce denemek istiyorum. Ben bir şans bile veremeyeceğin biri değilim Yuta, ikimiz de çok iyi biliyoruz bunu. Aslında senin cevabının ne olduğunu da biliyorum ama ağzından duyamadıktan sonra ne anlamı var ki..''

Ellerini yanaklarımdan indirmesinin hemen ardından kollarını omuzlarımın hizasında birleştirmişti sıkıca. Sıcacık hissetmiştim, Mark'la her sarılışımızda olduğu gibi. Kulağıma ''seni çok seviyorum'' diye fısıldayıp duruyordu. O benim her şeyimdi, önce o beni bıraktı, sonra ben onu.. Tek sorun aslında sadece bıraktığımızı zannetmemizdi, yapamıyorduk biliyordum. İki insanın birbirine ihtiyacı olması nasıl bu kadar can yakıcı bir hale dönüşebilmişti? Ben ona sormuştum ya hani seni sevmek neden bu kadar zor diye, Mark belki bana sormamıştı ama beni sevmekte bir o kadar zor olmalıydı. Olaylar dönüp dolaşıp tek bir noktaya geliyordu anlamsızca, her düşüncem aynı kapıya çıkıyordu. Ben gerçekten çok özlemiştim onu, sıkıca sarılmak istiyorum, sımsıkı.. Dayanamadım daha fazla bende kollarımı birleştirmiştim onun bedeninde. Eğer artık erişebileceksem ona kabul ediyordum her şeyi. Eğer nefes alabileceksek günlerim, gecelerim, her şeyim onun olabilirdi.

''Bir daha yalnız bırakma beni.''

Hafifçe geriye çekilip alnını alnıma dayamıştı.

''Seni bir daha yalnız bırakırsam sakın affetme beni.''

''Söz verdin, unutma tamam mı?''

Gülümseyip onaylamıştı beni gözleriyle. Nefesi nefesimdeydi ya bakışlarım dudaklarına kaymıştı. Biraz daha yaklaşıp değdirmiştim bende dudaklarımı onunkilere. Birkaç kez öpmüştüm minik minik sonra da kafamı onun göğsüne yaslamıştım. Saçlarımı okşamıştı Mark, bir daha asla yalnız bırakmayacağım seni demişti. Çok mutlu olacağımızı söylemişti. Onu seviyordum işte, yapamıyordum o olmadan. Beni öyle güzel seviyordu ki kopamıyordum ondan. Ben kaybolmuştum, Mark yine gelip beni bulmuştu. Düşmüştüm yere, elimi tutup kaldırmıştı. Belki bilmiyordu ama çoktan sarmıştı birkaç yaramı. Ve ben artık dönüyordum, gerçek evime.. 

Wasted Nights | YuMarkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin