Erkenden evden çıkmış dün gece hazırladığım küçük bavulumla birlikte soluğu Jungwoo'nun evinde almıştım. Evinin anahtarı vardı bende, o henüz uyuduğundan geldiğimden haberdar değildi. Kahvaltıyı hazır ettikten sonra uyandıracaktım onu. Jungwoo gözümü kırpmadan güvenebileceğim biriydi benim için. En yakın arkadaşım oydu ve Mark'la tanışmamızda bir bakıma onun sayesinde olmuştu. Mark'ı severdi ama ben hassas noktası gibi bir şeydim. Benim canım yanarsa Jungwoo'nun da canı yanardı. Bir süredir ona Mark'la ilgili durumdan bahsettiğimden bu kararıma çok şaşıracağını düşünmüyordum ama eğer kendimi tutamayıp ağlarsam sinirleneceğine emindim. Dünyanın en pamuk gibi insanı bile olsa beni ağlatana acımazdı, adım kadar iyi biliyordum bunu. Masaya son tabakları da koyduktan sonra odasına gidip yatağın kenarına oturdum ve ona seslendim. Birkaç kez seslenip sarsmamın ardından uyanmıştı. Genelde çocuklar gibi 5 dakika daha diye mızıldanıp dururdu ama gözlerini açıp beni gördüğünde önce gülümsemiş belki 1 saniye sonra da yüzü düşmüştü. Bir şey olduğunu anlamıştı. Kahvaltının hazır olduğunu söyleyip içeride konuşuruz der gibi yeniden mutfağa döndüm. 5 dakika bile geçmeden gelmişti yanıma.
"Bir şey oldu. Değil mi?"
Bu sorusunun hemen ardından kenara bıraktığım bavulu görmüştü.
"Kavga mı ettiniz?"
Keşke öyle olsaydı. Kavga edersin sonra barışırsın olur biter. Bu öyle değil. Onu kahvaltı masasına oturttum çekiştirerek, kendimde tam karşısına oturmuştum. Derin bir nefes aldım önce.
"Belki şaşırabilirsin biraz.. Sana daha önce bahsetmiştim hani."
"Yoksa-"
Göz bebekleri büyümüştü. Doğru, bu gerçekten şaşırılacak bir şeydi. Farkına vardığı şeyi sormadan ikinci soruya geçti.
"Kesin kararın mı?"
Kafamı salladım evet anlamında. Jungwoo elimi tuttu ve bakışlarıyla onayladı beni. Sorgulamazdı o, her zaman yanımda olurdu.
"Ben yanındayım, unutma bunu."
Şuan bana soru sormamıştı çünkü beni iyi tanıyordu. Şimdi Mark hakkında konuşmaya başlasam gözyaşlarıma hakim olamayacaktım. Korkunç bir sessizlik içinde yaptık kahvaltımızı. Jungwoo birkaç kez ağzıma bir şeyler tıkıştırmak dışında bir şey yapmamıştı. Üzüldüğümde iştahsız olduğumu en iyi bilen kişiydi belki de. Kahvaltımızı bitirmemizin ardından salondaki koltukta yerimizi almıştık. Bekledi, ben konuşana kadar sormadı Jungwoo. Onu daha fazla bekletmemem gerektiğini düşünmüştüm artık.
"Dün akşam söyledim Mark'a. Kabul etmek istemedi, muhtemelen ciddi olduğumu bile düşünmedi. Birkaç gün sende kalıp sonra da eve döneceğimi zannediyordur kesin.."
"Yuta.."
Saçlarımı okşadı hafifçe.
"Sana bunu soruyorum çünkü Mark'ı ne kadar çok sevdiğini biliyorum. Gerçekten iyi olacak mısın boşanınca?"
Jungwoo öyle bir soru sormuştu ki bana ne desem bir cevap olmazdı bu soruya. İyi olacak mıydım bilmiyordum, belki de daha kötü olacaktım, kahrolacaktım. Tüm seçenekler önümde açıktı, sadece bir süre sonra onsuz olmaya alışacağımı umut ediyordum.
"Bilmiyorum Jungwoo, zamanla alışamaz mıyım?"
Belli belirsiz kafasını sallamıştı.
"Belki daha kötü hissedeceğim ama canım bu kadar çok yanmayacak en azından. Onun içinde benim içinde en doğrusu böylesi olacak. Bir şeylerin değiştiği yok ve bunun için Mark'ı suçlamak istemiyorum artık. Söylemiştim sana daha önce.."