Bölüm 8

27 6 9
                                    


Burası da mağaranın geri kalanı gibi sarkıt ve dikitlerle doluydu. Bir süre sonra tünelden çıkıp oldukça geniş bir alana geldiler. Öyle ki Braxien'ın meşalesi artık etrafı aydınlatmıyordu. Zoe bu duruma şaşırmıştı.

"Neden etrafımızı göremiyoruz Serena?"

"Çok geniş bir yere gelmiş olmalıyız. Duvarlar bize uzak olduğu için görünmüyorlar."

Serena ve arkadaşları karanlık boşlukta bir süre daha ilerlediler. Derken Serena uzakta bir mum alevi gibi parlayan ışığı gördü. Hiçliğin ortasında bir mum alevi...

"Orada bir şey var çocuklar haydi gidelim."

Bir süre ilerledikten sonra artık zemin düzdü. Neredeyse kusursuz denecek kadar düz. Aleve ulaştıklarında ise gördükleri manzara hepsini şaşırttı. Ayaklarının dibinde bir mum alevinden biraz daha büyük bir ateş, ne olduğu tam anlaşılamayan bir cismin ucunda yanmaktaydı. Ateşin yandığı cisim ise buz benzeri yarı saydam kalın bir örtü ile kaplıydı. Buz örtü alevin ışığını yansıtıp etrafa ışık saçıyordu.

"Braxien meşaleni bu tarafa tut."

Meşalenin aydınlattığı görüntü hepsinin ağzını bir karış açık bıraktı. Yerde iri cüsseli bir pokemon uzanmaktaydı. Bütün bedeni buzdan bir örtünün altındaydı. Sadece kuyruğunun ucundaki alev dışarıda kalmıştı. Serena hayretle haykırdı.

"Bu bir Charizard! Bu-burası nasıl bir yer böyle? Braxien duvarlara doğru flamethrower gönder. Duvarları görmek istiyorum."

Braxien'ın yolladığı ateş sütunları uzaktaki duvarları aydınlattı. Gerçekten de duvarlar oldukça uzaktaydı. Çok geniş bir odanın içinde gibiydiler. Braxien'ın son yolladığı flamethrower duvarda bir şeyi tutuşturdu ve ardından bir başkasını. Bütün duvar sıra sıra alevlerle aydınlandı. Meşaleler! Duvara meşaleler dizilmişti. Domino taşları gibi birbirlerini tutuşturarak ilerlediler. Her meşale tutuştuğunda bir harlanma sesi duyuldu. Son harlanma sesi duyulduğunda da bütün oda aydınlanmıştı. Serena etrafına baktığında büyük bir pokemon sahasında olduğunu anladı. Yerdeki çizgilere bakılırsa eğitmenlerin durduğu alanın biraz ilerisindeydiler. Ayaklarının gibinde bir charizard yüzüstü uzanmaktaydı. Serena başını kaldırıp baktığında ise onu gördü. Bedeni buzdan bir tabakayla kaplı bir adam, sırtı onlara dönük ayaktaydı. Kollarını iki yanına açmış Charizard'ın önünde dikiliyordu. Sanki kendini pokemonuna siper etmişti. Meşalelerin alevleri buz örtüsünün üzerinde parlıyor, sanki adamın çevresinde altın ve gümüş yaldızlar dans ediyordu.

***

"Bu o olmalı Serena. Kasabanın kahramanı! Bunca yıldır burada donmuş olmalı."

Alex haklıydı. Buzun ardından seçebildiği kadarıyla görüntüsü Elsa'nın resmine uyuyordu. Ürkek adımlarla kahramanın etrafında dolaştı ve önüne geçti. Buzun altındaki yüzünde birçok karşıt duygu aynı anda okunabiliyordu. Cesaret ve korku... Gurur ve pişmanlık... Tıpkı resimdeki gibi Ash'e benziyordu. Bu adam gerçekten de Ash'in 20-25 yaşlarındaki hali gibiydi. Ama O olamazdı, değil mi? Serena bir an adamın yüzüne odaklandı. O an buzların altındaki yüz gençleşti... Gençleşti... Gençleşti ve bildiği Ash'e dönüştü. Serena bir an ürperdi ve bir adım geri sıçradı. Etrafına baktığında uzaklarda kahraman gibi donmuş iki eğitmen daha gördü. Birisi yerde yatan pokemonun üzerine kapaklanmıştı, diğeri ise çıkışa doğru kaçarken donmuştu. Ayrıca bir yerde topluca donmuş, başlarında bir eğitmenleri olmayan altı pokemon gördü. Bir tanesi çıkışa bakıyordu. Buzların altından tam seçilemese de yüzünde aldatılmışlığın verdiği hüzün vardı. Şu diğer eğitmen. Pokemonlarını burada bırakıp kaçmıştı. Ardından da canavarı kasabaya sürüklemiş ve sonra... Tam karşısında, pokemon sahasının diğer ucunda ise başka bir tünel ağzı vardı. Kapkaranlık delik mağaranın devamı olmalıydı. Serena yeniden kahramana döndü. Bedenini dikkatlice incelemeye başladı. Her ayrıntıyı... Sağ elinde yüzük parmağında parlak sarı bir parıltı gördü. Dikkatlice eğilip baktığında bunun bir alyans olduğunu anladı. Bu adam evliydi. Bir ailesi vardı. On yıldır ondan bir haber alamayan bir ailesi. Artık bu kadarı da fazla! Yeniden Charizard'a baktı. Kuyruğunda az da olsa hala alev vardı. Demek ki pokemon hala yaşıyordu. O yaşıyorsa kahraman da yaşıyor olabilirdi. Hatta diğer eğitmenler ve pokemonlar da öyle. Kaybedecek daha fazla zaman yoktu. Zaten çoktan on yıl geçmişti. Çocuklara döndü.

"Yaşıyorlar! Onları hemen bu buzlardan kurtarmalıyız."

Zoe ise kuşkuluydu.

"Bundan nasıl emin olabildin Serena?"

"Çünkü Charizard'ın kuyruğundaki alev hala yanıyor. Charizardların kuyruğundaki ateşin ancak öldüklerinde söndüğü söylenir. Demek ki donmak ona zarar vermemiş. Eğer Charizard zarar görmediyse... Pancham armtrust ile buz tabakasını kır."

Ancak Pancham'ın vuruşları fayda etmedi. Buz tabakasında bir çizik bile oluşmadı.

"O zaman biz de buzu eritmeyi deneriz. Braxien flamethrower kullan!"

Braxien'ın bütün çabasına rağmen buz erimiyordu. Yere bir damla bile su düşmedi.

"Vazgeçme Braxien! Fire blast!"

Fire blast kahramanın üzerindeki buza çarptı ve büyük bir bulut havalandı. Bulut dağıldığında ise kahraman hala buzun altında ayaktaydı. Serena büyük bir hayal kırıklığına uğramıştı.

"Uff... Neden olmuyor? Onları buzdan kurtarmalıyız."

"Korkarım bu şekilde imkansız Serena."

Büyükbabanın sesi bütün odada yankılandı. Herkes yönünü o tarafa döndü. Yaşlı adam gruptan sadece birkaç metre uzaktaydı. Alex ve Zoe şaşkınlardı. Alex sessizce mırıldandı.

"Büyükbaba..."

Adam onu duymuşçasına yanıtladı.

"Alex, Serena'nın sabah kasabadan ayrılıp şimdi burada olması tesadüf olamaz değil mi? Üstelik yanında sen ve Zoe varken."

"Büyükbaba biz sadece..."

Adam bu kez onu duymayıp Serena'ya döndü.

"Serena, gizli geçidi keşfedip buraya ulaşabileceğini sanmıyordum ama görünüşe göre kahramanın gizemini ortaya çıkarmışsın."

"Ve sen Büyükbaba, her şeyi en baştan beri biliyordun."

Yaşlı adam başını özür dilermişçesine öne eğdi.

"Evet Serena, kahraman ortadan kaybolduktan birkaç gün sonra onu burada bulan bizzat bendim. Ben de tıpkı senin gibi denedim ancak onu buzlardan kurtarmanın bir yolunu bulamadım. Ve diğerlerini de. Başkaları da aynı kaderi paylaşmasın diye buraya açılan tüneli kayalarla kapatan da bendim."

Adam yanlış bir şey yapmamıştı. Yine de...

"Belki de başkaları onu kurtarmanın bir yolunu bulabilirdi. Bu kadar çabuk vazgeçemezdin."

Adam şaşırdı.

"Vazgeçmek mi? Vazgeçtiğimi de kim çıkardı. Ben sadece başkalarının da zarar görmesini engellemeye çalıştım."

Sonra derin bir nefes aldı.

"Dinle Serena. Burada yaşayan şu canavar, aslında rahatsız edilmediği müddetçe zararsızdır. Sadece güçlü eğitmenler ona meydan okumak için buraya gelebilir. Kazandıkları zaman gitmekte özgürdürler. Kaybettikleri zaman ise..."

Büyükbaba'nın gözleri kahramana kaydı ve cümlesini Serena tamamladı.

"Burada donmuş bir halde kalırlar. Sonsuza dek! Burası, sonsuz bir hapishane*... Bu... Bu... Zalimce!"

"Sonsuza dek değil Serena. Etrafına bak. içeride kahramanla beraber sadece iki eğitmen daha var ve elbiselerine bakılırsa en fazla 20-30 yıl önce donmuş olmalılar. Efsanelere göre ise canavar kasaba kurulmadan çok önceleri bile yani binlerce yıldır burada, bu soğuk mağarada yaşıyor. Aynı efsaneler eğitmenleri kurtarmanın bir yolu var olduğundan da bahseder Serena... Ama bu çok zor ve riskli bir yöntem. Canavara meydan okuyup onu mağlup etmek! Ancak o zaman kahramanı hapseden buzlar çözülebilir."

"Bir yol var. Daha önce yapılmış. Kötülük... Kötülük mağlup edilebilir."

"Evet Serena. Ancak bunun için çok güçlü bir eğitmen olmak gerekli."

"Çok güçlü bir eğitmen... Turnuva! Sen turnuvayı o güçlü eğitmeni bulmak için düzenliyordun. Kahramanı ve diğerlerini kurtarmak için. Ve... Ve... Huh! Turnuvayı ben kazandım!"

*Türkçe'siyle Sonsuz Bir Hapishane ya da İngilizce bilinen adıyla An Eternal Prison, XY Serisinin en duygusal müziklerinden birisidir. Aslında Pokémon X ve Pokémon Y oyunlarındaki AZ's Theme müziğinden animeye uyarlanmıştır. Animede duygusal sahnelerde arka plan olarak çalar. En bilinen örneği Serena'nın saçlarını kestiği sahnedir. Bence XY Serisi, müzikleriyle gerçekten ön plana çıkmıştı. Siz ne düşünüyorsunuz?

Serena, Festival ve Kasabanın KahramanıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin