Korkuyla gözlerimi açtığımda bir an bulunduğum odayı tanıyamadım. Sonrasında zihnime dolan yaşadıklarım kabaca yutkunup, yattığım yatakta oturmamı sağladı. Sonrasında küçük gece lambasını yakarak yataktan çıktım. Yatağın üzerindeki battaniyeye sarınarak, balkon olduğunu tahmin ettiğim kapıya doğru yürüdüm.
Poyraz, beni buraya getirdikten sonra hızlıca duş alıp yatağa girmiş ve sonrasında hemen uyumuştum. Ta ki gördüğüm kabusa kadar.
Derin bir soluk alarak kilitli olan kapıyı açtım ve soğuk havanın yüzümle beraber bütün vücuduma çarpmasını sağladım. Bir anlık titremenin ardından üzerimdeki battaniyeye biraz daha sarınarak balkona çıktım.
Kar yağışı İstanbul'da yeniden kendisini göstermişti. Huzurla izledim yağan karı. Oysa ne kadar beyaz yağsa da karanlıktı dünya, kötü bir yerdi. Kötü karakterini herkese bulaştırmaya çalışıyordu.Başımı kaldırıp yavaşça dökülen kar tanelerine baktım. Sessizce yağıyor iri tanelerini yeryüzüne bırakıyordu. Ne kadar da masumdu oysa. Ama az sonra ya erimeyi ya da çamurun kölesi olmayı kabul edecekti. O an kar tanelerini kendime benzettim. Ben de çamurun kölesi olmamak için silinmeyi göze almamış mıydım?
Kadere inanıyordum. Ve yaşayacağımız şeylerin bir yerlerde yazılı olduğuna da. Fakat kaderimizdeki sonuca giden yolu bizim belirlememiz gerekmez miydi? Kaderimde bir evlilik varsa elbette evlenecektim. Ancak üvey babamın seçtiği kişiyle değil kendi seçtiğim, sevdiğim biriyle. Sonuçta kaderimiz bu oluyordu.
Yaşadıklarım yeniden zihnime dolduğunda ofladım. Poyraz olmasa şimdi kimbilir ne halde olacaktım. Onunla son konuşmamızı hatırladığımda bu defa kendimden utandım. Bana çok büyük bir iyilik yapmış, hayatımı kurtarmıştı. Bense ona karşı saçma sapan konuşarak kendimi küçük duruma düşürmüştüm. En kısa zamanda Poyraz'dan özür dilemeyi aklımın bir kenarına not ettim. Yüzüme çarpan kar taneleri üşümeme sebep olduğunda daha fazla balkonda durmayarak odaya girdim ve kapıyı kilitledim. Yatağımın içine girip uzandığımda uykum yeniden kendisini hissettirmişti. Bu defa ise zihnimde yalnızca Poyraz vardı...
Gözlerimi yeniden araladığımda bu defa saat sabahın on buçuğunu gösteriyordu. Oflayarak kalkarken kendi kendime gözlerimi devirdim. İlk defa bulunduğum yerde bu kadar uzun süre uyuyabilecek kadar cidden ne yaşamıştım ben? Önce banyoya giderek işlerimi hallettim. Ardından hâlâ sırt çantamda duran kıyafetlerimden bir kazak ve pantolon çıkartarak üzerime geçirdim. Yattığım yatağı da çabucak düzelterek odaya kısaca göz gezdirdim. Zaten hiçbir şeye dokunmadığımdan her şey yerli yerinde duruyordu. Ciğerlerimi havayla doldurarak kapıya yöneldiğimde aklımda tek bir soru vardı; acaba Poyraz geldi mi?
Aşağıya inmem yalnızca birkaç dakikamı almıştı. Lobide oturan birkaç turistten başka kimse yoktu. Danışmaya doğru yürüdüğümde dünkü kıvırcık saçlı kızın hâlâ orada olduğunu gördüm. Yanındaki bir adamla hararetli hararetli bir şeyler konuşuyordu. Beni fark ettiğinde kocaman gülümsedi. Mecburi bir tebessüm dudaklarıma yerleşirken yanına doğru yürüdüm.
"Günaydın Meryem. Nasıl rahat uyuyabildin mi?"
Yanındaki adamın bana olan bakışlarını görmezden gelmeye çalışarak yanıtladım, isminin Tuğçe olduğunu hatırladığım kızı.
"Evet uyudum, teşekkür ederim."
"Sen Poyraz'ın dün getirdiği kız olmalısın."
Şaşkınlıkla yanımdaki adama döndüm.
"Evet ben Poyraz'ın getirdiği kızım da siz kimdiniz?"
Bu defa şaşkınlık sırası bu adamdaydı. O daha şaşkınlığından sıyrılamadan bu defa Tuğçe girmişti araya.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İNTİKAM ZEHRİ
Romanceİntikam hırsının körelttiği bir yürek, acıyla harmanlanan bir hayat. Adamı hayata bağlayan alacağı intikamdı. Kadın ise hayattan bağlarını çoktan koparmıştı. Adam yaşadığını sanıyordu. Kadın ise yaşamı hiçlikte... İki zıt hayat, iki ayrı yaşam. Karş...