Son Görev | 1

2.1K 26 4
                                    

WISTERIA KÖŞKÜ


1892 Mart'ının son günü kapalı ve rüzgârlı diye yazmışım not defterime. O gün öğle yemeğine oturduğumuz sırada Holmes'e bir telgraf geldi; dostum tek kelime etmeden bir cevap çiziktirdi. Düşünceli bir ifadeyle şöminenin karşısına oturdu, piposunu yaktı; gözleri ara sıra telgrafa kayıyordu. Derken bana döndü; muzipçe bir ifadeyle gözlerini kırptı.

"Sana bir soru sormak istiyorum, Watson. Ne de olsa doktorsun, çok şey bilirsin! 'Grotesk' sözcüğünü nasıl tanımlarsın?"

"Tuhaf... Acayip... Muhteşem demek bence" diye cevap verdim.

Tanımıma başını salladı "Tamam ama eksik bir tanım," diye devam etti. "Buna biraz da 'trajik' ve 'dehşet'i ilave eti. Sabırlı okuyucularına anlattığın onca hikâyeyi hatırla, içlerinde ne kadar grotesk olanları vardı, değil mi? Mesela Kızılsaçlılar Kulübü macerasını anımsa! Başlangıcı yeterince grotesk idi ama sonu ümitsiz bir hırsızlık denemesiyle bitiyordu. Beş Portakal Çekirdeği hikâyesi de çok grotesk bir şekilde başlıyor ve intikamla sonuçlanıyordu. Bu sözcüğü iyice kafaya taktım."

"Telgrafta da o kelime mi var?" diye sordum.

Gelen telgrafı bana uzattı:

"İnanılmaz ve son derece grotesk bir olay yaşadım. Size danışabilir miyim?

"Scott Eccles,
Charing Cross Postanesi"

"Bunu yazan kadın mı, erkek mi acaba?" diye sordum.

"Erkek tabii. Bir kadın hiçbir zaman cevabı ödenmiş telgraf göndermez; onun yerine kendisi kalkıp gelir."

"Kabul edecek misin?"

"Sevgili Watson, Albay Carruthers'i kodese tıktıktan beri can sıkıntısından patladığımı görmüyor musun? Benim beynim yarış motoruna benziyor; yapması gerektiği işi yapamayınca kendi kendine bozuluyor. Hayat sıradan, gazeteler yavan mı yavan. Cesaret ve romantizm suç dünyasını tamamen terk etmiş gibi. Bu durumda eften püften de olsa yeni bir problemi ele almak ister misin diye nasıl sorarsın bana! İşte, müşterimiz geldi galiba."

Merdivenden ağır ayak sesleri geldi, az sonra içeriye kır bıyıklı, iriyarı bir adam girdi; ağırbaşlı ve gururlu görünüyordu. Hayat hikâyesi derin yüz hatlarından ve azametli havasından okunuyordu. Ayakkabılarının tozluğundan altın çerçeveli gözlüğüne kadar tüm görünüşü dindar, muhafazakâr ve sapına kadar namuslu bir vatandaş izlenimi veriyordu. Fakat başından geçen ilginç bir hadise, doğal dinginliğini bozmuştu; öyle ki saçları darmadağın olmuş, yanakları öfkeden kızarmış, heyecanlı ve telaşlı tavırlara bürünmüştü. Odaya girer girmez konuşmaya başladı.

"Pişmiş tavuğun başına gelmeyen şey benim başıma geldi, Bay Holmes" dedi. "Olanları mutlaka birine anlatmalıyım. Hayatımda böylesine berbat bir duruma hiç düşmemiştim. Öylesine çirkin bir hadise ki! Bir açıklaması olmalı." Sesi giderek yükseliyor, hiddetten köpürüyordu.

"Lütfen oturun, Bay Scott Eccles," dedi Holmes, sakin bir ses tonuyla. "Bana niye geldiğinizi sorabilir miyim?"

"Elbette bayım. Polisi ilgilendirecek bir işe benzemiyor. Olayların ne şekilde geliştiğini anlatırsam bana hak verirsiniz; her şeyi oluruna bırakamazdım. Aslına bakarsanız, özel dedektifleri hiç sevmem ama hakkınızda o kadar olumlu şey duydum ki..."

"Doğrudur. Peki, neden hemen bana gelmediniz?"

Holmes saatine baktı.

"Anlamadım? Ne demek istiyorsunuz?"

Sherlock Holmes - 3. CiltHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin