Sherlock Holmes'ün Dava Defteri | 9

145 8 0
                                    

ASLAN YELESİ


Uzun, profesyonel kariyerim boyunca karşılaştığım pek çok vaka kadar tuhaf ve alışılmadık bir meselenin, ben emekliye ayrıldıktan sonra kapıma, ayaklarıma kadar gelmiş olması gerçekten de dikkate değer. Her şey, Londra'nın kasvetinin tam ortasında geçen uzun yıllar boyunca hayalini kurup durduğum doğaya, doğal hayatın huzuruna çekildiğim Sussex'teki küçük evime taşındıktan sonra oldu. Hayatımın bu döneminde sevgili Watson'la irtibatımız neredeyse tamamen koptu. Nadiren hafta sonları ziyaretime geliyor, o kadar. Haliyle kendi tarihimi yazmak da bana kalıyor. Ah, keşke o da yanımda olsaydı, her türlü zorluğa rağmen ulaştığım nihai zaferi ne de güzel anlatırdı! Ancak, gel gör ki kendi hikâyemi kendim anlatmak, Aslan Yelesi'nin esrarıyla ilgili araştırmamda çıktığım zorlu yolun adımlarını kelimelere kendim dökmek zorundayım.

Tepelerin güney eteklerinde yer alan çiftlik evimin müthiş bir kanal manzarası var. Buradan bakıldığında kıyı çizgisi yarlardan, sarp kayalıklardan oluşuyor ve denize inmek için oldukça dik ve kaygan, uzun, meşakkatli bir patikayı kullanmak gerekiyor. Patikanın sonundaysa sizi, suların çekilmediği zamanlarda bile çakıllarla dolu olan uzun ve geniş bir kumsal bekliyor. Sağda solda açılmış çukurlar, her gelgitle birlikte su doldukça harikulade yüzme havuzlarına dönüşüyorlar. İki yana doğru kilometrelerce uzanan kumsalda manzaraya küçük Fulworth köyünden başka bir şey girmiyor.

Evde neredeyse yalnızım. Bütün ev halkı benden, yaşlı hizmetçiden ve arılarımdan ibaret. Yarım mil kadar ötedeyse, çeşitli mesleklere hazırlanan gençlerin, usta hocalarından ders gördüğü, Bay Stackhurst'ün meşhur okulu yer alıyor. Stackhurst zamanının en ünlü kürekçilerinden biriymiş ve şimdi de her alana merakı olan harika bir akademisyen. Ben sahile taşınır taşınmaz onunla iyi arkadaş olduk, öyle ki civarda akşamları davet beklemeden uğrayabildiğim tek komşum o.

1907 Temmuz'unun sonlarına doğruydu, şiddetli bir fırtına çıkmış, rüzgâr denizi kayalıklara kadar taşımaya, her dalgada minik göletler oluşturmaya başlamıştı. Sözünü ettiğim o sabahsa rüzgâr epey bir dinmiş, doğa tertemiz, cıvıl cıvıl ortaya çıkıvermişti. Böyle keyifli bir günde çalışmak mümkün olmadığı için, kahvaltıdan sonra biraz temiz hava almaya çıktım. Kayalıkların tepesinde, sahile inen sarp patikanın civarında dolaştım. Yürürken arkamdan biri seslendi; dönüp baktığımda Harold Stackhurst'ün neşeyle bana el salladığını gördüm.

"Ne müthiş bir sabah, değil mi Bay Holmes? Sizi burada bulacağımı tahmin etmiştim."

"Yüzmeye gidiyorsunuz galiba."

"Ah şu eski numaralarınız yok mu?" diye karşılık verdi, şişkin cebine bakarak. "Evet. McPherson benden önce çıktı ama hâlâ oradadır herhalde."

Okulun fen hocası olan Fitzroy McPherson, hayatı, geçirdiği bir romatizmal yüksek ateş sonrası yaşadığı kalp sorunlarıyla boğuşarak geçmiş, düzgün, namuslu bir genç adamdı. Ama onca sağlık sorununa rağmen doğuştan atletti ve onu aşırı yormayan her türlü sporda başarılıydı. Yaz kış yüzmeye giderdi ve ben de biraz yüzücü olduğum için ona çoğu kereler katılmışlığım vardı.

Biz bunları konuşurken genç adamı da gördük. Aşağıya baktığımızda, patikanın bitiminde önce kafası göründü. Sonra sarhoş gibi debelenen vücudu çıktı ortaya. Hemen ardından ellerini havaya savurdu ve korkunç bir çığlık atarak yüzüstü düştü. Stackhurst'le hemen koşturup adamı sırtüstü çevirdik. Ölmek üzere olduğu çok belliydi. O baygın gözleri ve bembeyaz kesilmiş yanakları başka bir anlama geliyor olamazdı. Bir an yüzüne bir hayat belirtisi geldi, bizi uyarmaya çalışırmış gibi heyecanla birkaç sözcük mırıldandı. Başlarını anlamasam da, sessiz bir çığlık halinde çıkan "Aslan Yelesi" sözlerini seçebilmiştim. O anda son derece ilgisiz ve anlaşılmaz gelmesine rağmen başka bir şey söylemediğinden de emindim. Sonra hafifçe doğrulup kollarını havaya kaldırdı ve yan yattı. Ölmüştü.

Sherlock Holmes - 3. CiltHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin