*Bir önceki bölümde bıraktığım fotoğrafın videosu medyada ki videonun içinde. Biraz fazla puslu☺️*
*Bilmeyenler için bıraktım😉*
Dolapta ki kıyafetlere bakıyordum sadece. Birazdan kral taht odasına giriş yapıp kısa bir konuşma gerçekleştirecekti. Önemli olduğu için komşu ülkelerin yöneticilerini çağırmıştı. Heyecanlıydım çünkü ilk defa böyle bir şeye katılıyordum ama bir yandan da gitmek istemiyordum.
"Hyung nereye daldın?" Arkamdan gelen ses ile irkildim. Kardeşim beni korkutmayı seviyordu. "Jungkook ben Kral Min'i reddettim." Dedim birdenbire. Elimi tuttu anında. "Sen iyi olanı yaptın. Hadi giyinip gidelim." Hazırlanasım gelmiyordu. Hiçbir şey yapmak istemiyordum. Eğer Kral Min'i tekrar görürsem aklıma o an gelirdi.
"Ben gelmesem olur mu?" Saçlarını tarayan Jungkook "Ben de gelmemeni isterdim fakat Kral Min bundan hoşlanmaz. Gelmelisin." Dedi. Derin bir nefes verdim. 2 dakika gözüküp sonra yok olurdum. O zamana kadar dayanmalıydım.
Elime geçen kıyafeti alarak direkt giymiş, saçlarımı taramış ve üstümü düzelterek yüzüme küçük bir gülümseme yerleştirmiştim. Yorgun hissediyordum. Bedenen değildi ruhendi yorgunluğum ve geçecekmiş gibi de durmuyordu. Her geçen gün yorgunluğum artıyordu. Evime gidip sıcak yatağıma girmek istiyordum. Burası bana huzur yerine gerginlik verip strese sokuyordu.
Kral Min gelmeden önce biz taht odasına giriş yapmıştık. Tahminimden çok daha fazla misafir vardı burada. Birçok ülke kralı yaşlıydı ve aralarında sayılı gençler vardı. Diğer genç olanlar ise evlilik çağına gelmiş ve babalarından sonra da tahta çıkacak kişiler olmalıydı. Prensesler bir tarafta birbirleriyle sohbet ederken prenslerin bazıları onları izliyordu. Karışık bir ortamdı.
Jungkook ve ben bir köşeye çekilerek sessizce etrafta olup biteni seyrederken Kral Min giriş yapmıştı. Kısa bir konuşma gerçekleştirdikten sonra bardağını kaldırıp "Şerefe!" Dedi ve yemeğini yemeye başladı. Bu zaman içerisinde ikimiz de birbirimize bakmamıştık. Birkaç saat önce yaşadıklarımızdan dolayı uzak durmayı seçmiştim ve o da bunu yapmış gibi görünüyordu.
Her şey iyi gidiyordu. Krallar Kral Min ile güzel sohbet ediyor ve ülkeler hakkında konuşuyorlardı. Hepsi kendi çıkarının peşinde koşuyor ve birbirlerinin ne istediğini umursamıyorlardı. Açıkçası bununla ilgilenmiyordum. "Hoseok prenseslerin içeceklerini tazele." Jimin'i dinleyerek pembe, beyaz renklere kıyafetlere sahip prenseslerin yanına gittim.
Bazıları kibirle konuşurken diğerleri sıcak hissettiriyorlardı. Tanımasam bile sevmiştim onları. Tek tek bardakları doldururken "Sen ne tatlı şeysin öyle!" Dedi prenseslerden biri. Bana deyip demediğini anlayamamıştım. Bu yüzden herhangi bir tepki vermemiştim. Gitmek için bir adım attığımda kolumu tutmuştu. "Sana diyorum tatlı şey." Bol makyajlı prenses korkunç gülümsemesiyle bana bakarken ister istemez yutkunmuştum. "A-anlayamadım?" Dedim sorar gibi.
"Kral Min'e söyleyeyim de seni bize versin. Çok tatlısın sen." Yanaklarımı sıkmaya çalıştığında uzaklaşmıştım. Bu kız kendini ne sanıyordu? Yanaklarıma nasıl dokunmaya çalışırdı? "Teşekkür ederim fakat benim gitmem gerek." Hızlıca yanlarından uzaklaşıp kendimi uzun koridora atmıştım. Hala yaşamam bir mucizeydi bence.
"Neden öyle soluklanıp duruyorsun?" 3 metre kadar uzağımda duran Kral Min ellerini arkasında bağlamış bana bakıyordu. "H-hiç efendim." Birkaç adım atarak bana doğru yaklaştı. Yüzünde sert bir ifade vardı. Yumuşayacak gibi de değildi. "Seni o prensese vereyim mi?" Dedi. Az önce içeride olan kral hangi ara buraya gelmişti ve bunları nasıl duymuştu? Bu adamın sihirli güçleri falan mı vardı? "Vermeyin lütfen." Dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Travel |Sope✔
Ficção HistóricaHoseok ve kardeşi Jungkook aradıkları kitabı bulabilmek için birçok kitapçı gezmişlerdi ancak aradıkları kitabın yarısı boştu. Tamamlanabilmesi için onların da katkıları gerekiyordu.