Bölüm 2: Dejavu!

7 0 0
                                    

Bahçe kapısının önünde durmuş sinirle olduğum yerde tepiniyordum. Bir sihirbazlık eksikti! Bıktım ya bıktım! Hızla bahçeye doğru ilerledim. Ağacın altında biri oturuyordu. Sırtı dönüktü. Mutfağın kapısı yavaşça açıldı, içeriden çıkan Murat'ı görünce şaşkınlıktan gözlerim yuvasından çıkacaktı. Henüz dokuz yaşındaydı ve ben bu günü kesinlikle çok iyi hatırlıyordum. 

Elindeki su tabancasıyla sessizce ağaca doğru yürüyordu. Ben olduğum yere mıhlanmıştım sanki. Hadi ordan be! Uyuyorum kesin, üzüntü başıma vurdu! O sırada Murat gidip beni ıslattı, e tabi bende onu yakalayıp dövmeye başladım. Hızla yanlarına gidip ayırdım onları. 

'Durun bi' ya!'. Küçük ben bana dönüp,

'Sen karışma bir kere! Anca gelmişsin, konuşma!'. O ne demekti ki şimdi? Anca gelmişsin... Tekrar Murat'ın üstüne atlayınca zorla ayırıp, 

'O ne demek be, insan korkar, hem sen nerden biliyorsun, ben nasıl buraya geldim, rüya mı bu?'. Murat öne atılıp,

'Mualla valla kötü niyetim yoktu, geçen sen bana küsünce... Ben bekleyelim dedim, valla dedim, anneannem kabul etmedi, barış benimle. Nolur!'. Küçük Mualla, hızla bir tekme savurdu. Kaval kemiğim zonklamaya başlamıştı. O sırada tekrar kendime geldim. Gözümü açtığımda anneannem karşımda oturuyordu. Kaval kemiğimin acısını hissettiğimde gözümden yaşlar akmaya başladı. Elimi hızla çekip mutfağa gittim. Bahçeye çıkıp etrafı kontrol ettim. Hiç kimsecikler yoktu etrafta. Allah'ım aklıma mukayyet ol, çıldıracağım! Arkadan Murat'ın seslenişini duyunca ona doğru ilerleyip bacağına tekmeyi geçirdim.

'Mesajı iletiyorum!'. O acı içinde kıvranırken içeri girdim. Anneannemin yanına oturdum. Sadece gözlerimin içine bakıyordu. 

'Noluyor anneanne?'. Sesim fısıltı şeklinde çıkmıştı. Murat mutfaktan seslendi,

'Devir teslim!'. O ne demek şimdi? Yine beynimin içinde sesler duymaya başlamıştım. Anneannemin ağzı hareket etmiyordu ama benimle konuşuyordu.

Hepimiz bu dünyaya bir amaç uğruna geldik. Herkes amacını bilemeyebilir ama bu olmadığını göstermez. Güzel kızım, ben artık gidiyorum. Hatırlar mısın, bana rüyalarını anlatırdın eskiden. En ufak ayrıntısına kadar unutamadığın rüyalar. Kimi zaman aynı olayı defalarca farklı şekillerde görürdün rüyanda, kimi zaman geçmişi, kimi zaman geleceği. Sana verdiğim defterini okudun, öyle değil mi?

Ben hayret içerisinde onu dinlerken az önce yaşadığım şeyi hatırlamaya çalışıyordum. Üst kattaki odada defterime o gün yazdıklarımı okumuştum. 

Evet ama onlar beni nerden biliyor?

Çünkü biz o günü yaşadık sevgili kuzenim, yediğim dayağı hala unutmuyorum, sağ ol. 

Murat konuşmaya başlayınca her anı teker teker beynime sızmaya başlamıştı. Birlikte beni gördüğümüz gün aynen o şekilde yaşanmıştı. 

Ben niye hatırlamıyordum peki?

Hazır olana kadar bekledik. Kaldıramamandan korktuk.

Ne yani Murat her şeyi biliyor muydu? 

Hayır, deden ve ben, biz. Deden gittiğinde Murat'ta öğrendi.

Gerçi hala alışamadım ama olsun. Murat gelip yanıma oturdu, 

Buna alışmak zorundayız, zor biliyorum ama, vakti geldi.

Bu sandık ikinize emanet, size güveniyorum, sakın korkmayın, çıkmazlara düşerseniz kalpleriniz size yol gösterir. Doğru yoldan asla ayrılmayın, sizi çok seviyorum.

Anneannem bize sarıldığında içimden bir şeylerin koptuğunu hissetmiştim. Gözlerimi kapatıp kokusunu içime çektim. Gözlerimi tekrar açtığımda çalışma odasında yere uzanmış öylece tavanı seyrediyordum. Bir anda zil sesini duyunca hemen ayağı kalkıp alt kata indim, ben yetişemeden dayım kapıyı açmıştı bile. Murat'a sıkıca sarılmış ağlıyorlardı. Etrafıma dikkatlice bakıp nerde olduğumu anlamaya çalıştım. Önümden Murat ve dayım salona geçip gitmişlerdi. Ben hala olduğum yerdeydim. Murat'ın sesini duyunca kendime geldim.

'Mualla, anneannem çağırıyor, buraya gel hemen!'. Bir dakika ben hatırlıyorum, bir dakika...

Salondan içeri girince herkesi kanepelere sinmiş ağlarken bulmuştum. Hızla anneannemin yanına oturdum. Elimi sıkıca tuttu. 

'Sakın korkma.'

Başıma keskin bir ağrı girdiğinde, yavaşça olduğum yere çöktüm. Gözlerimi kapatıp geçmesini beklerken, kulaklarım çınlamaya başladı, sanki beynim patlayacaktı, nefes alışverişim düzensizleşmişti. Soluğum içime sığmıyordu. Gözlerimi açıp kendimi mutfağa attım. Hala nefes alamıyordum. Gözlerim bulanıklaşmış, sağa sola çarpıyordum. Kendimi bahçeye attığımda, ayaklarımdaki derman kesilmişti. Olduğum yere çöküp başımı göğe kaldırdım. İniltilerim artıyordu. Hıçkırık tutmuşçasına karnımın hareket edişini hissediyordum. Artık sona geldiğimde, hiçbir şey düşünemiyordum. Kendimi yere bırakıp, karanlığa doğru yürüdüm.

***

Gözlerimi aralarken, üstümde bir ağırlık hissetmiştim. Olduğum yerde doğrulurken, yattığım yatak dikkatimi çekmişti. İki kişilik küçük bir yataktı. Üstümde ağır bir yorgan vardı. Yorganı kenara itip, yataktan kalktım. Etrafa bakarken, buranın neresi olduğu hakkında en ufak bir olmadığını farkettim. Pencereden dışarı bakarken, şaşkınlıktan donup kalmıştım. Burası bizim köy değil miydi? Burda ne işimiz var? Bir dakika ya burası dedemin eviydi, evet evet, küçükken gelmiştik. Odandan dışarı çıktığımda, tüm gözler bana çevrilmişti. Tüm kadınların başında beyaz baş örtüleri vardı ve ağlıyorlardı. Hızla ordan çıktım, alt kata inince annemi gördüm. Babam koluna girmiş, bayılmak üzereydi. Anneme doğru koşup sıkıca ona sarıldım. 

'Annem gitti, annem, annem...'. Sesi fısıltıya dönerken, kucağıma yığılınca babama bağırdım.

Birlikte üst kata götürüp benim yattığım odaya yatırdık. Babam ne yapacağını bilmez bir halde etrafta dolanıyordu. İçerde Gül teyzemi görmüştüm. Yanına gidip oturdum. 

'Böyle olacağı belliydi, hiçbir tedaviyi kabul etmedi, söyledim, kızım, bak bin defa söyledim. Anne nolur yapma, dedim. Adam yerine koyupta lafımı bile dinlemedi, anana da söyledim, hanfendi dinlemeye tenezzül bile etmedi. Annem zaten dünden hazır, biricik Fatma'sı ne derse o doğru!'. Ayağa kalkıp bir ileri bir geri yürümeye başladı.

'Bu kadın doktordu ya, doktor! Babamda öyle! Ben ne yapacağım şimdi? Söyleyin hadi, çok biliyordunuz, iyi halt yediniz, gidip yattınız, gidip yattınız, ben ne yapayım!?'. Teyzem sinir krizi geçiriyordu. İçeriden Sezer eniştem koşarak geldi. Bende evden dışarı çıktım. 

Buraya gelmeyeli yıllar olmuştu. Akrabalar yavaş yavaş evden çıkarlarken bende bahçe duvarına oturup, gidenleri izlemeye başladım. Orda ne kadar oturdum bilmiyorum. Hava kararıyorken, yine beynimin içinde bir ses duydum.

Mezarlığa gel. 

Ağır adımlarla bahçeden çıkıp meydana indim. Mezarlık köyün biraz dışında küçük tepenin üstünde kalıyordu. Sessizce ilerledim. Sanki tüm bedenim, hislerim uyuşmuştu. Hava iyice karardığında mezarınlığın girişinde dikiliyordum. Yine aynı sesi duydum.

İçeri gir, buraya gel.

Hızlıca içeri girdim. Tepeyi tırmanırken yolumu o ses bana gösteriyordu. Niyahet bir mezarın başına vardığımda, taze toprağın kokusu ciğerlerime dolmuştu. Baş ucundaki tahtada anneannemin adı yazılıydı. O an olduğum yere çöküp, sessizce ağladım. Ağlamamı durduramıyordum. İçime nefesi çektikçe sanki ağıtım artıyordu. Daha çok ağladım. Ellerimi toprağa sürüp öylece durdum. Başımı toprağa koyup gözlerimi kapattım.

Mualla?

Başımı kaldırdığımda Murat karşımda dikiliyordu. 

Gel hadi, gitmeliyiz, acele et!

Ayağa kalkıp onu takip ettim. Elime bir sepeti tutuşturup,

'Artık vakti geldi, seni bekliyorlar, hadi!', dedi. Sepetin içindekini görünce anlam verememiştim.

Yok DünyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin