[12] deadly kiss

1.4K 114 30
                                    

Üzerimdeki ağır gerginlik ile kırmızı kanepemde uzanırken alt dudağımı dişlerimin arasında sıkıştırarak derin ve sıkıntılı bir nefes aldım. Uzun yıllardır tozlu rafların arasında kaybolmuş olan sırlarım, bilmediğim bir kişi tarafından Jeon Jungkook'a söylenmiş ve tüm çabalarım olduğu gibi suya düşmüştü.

Bunu yapanın kim olduğunu bilmiyordum ama öğrendiğim zaman ona rahat uyku uyutmayacağıma ant içiyordum. Jungkook'un tek başına öğrenmesinin imkânsız olduğu bir şeydi bu ve ben, onun bunu öğrenmemesi için tam dört yıldır durmaksızın çabalıyordum.

Açıkçası onun bunu öğrenme ihtimalini hiç düşünmediğimden şu an ne bok yiyeceğime dair hiçbir fikrim yoktu. Tamamen doğaçlama ilerleyecek ve rüzgar beni nereye savurursa oraya yuvarlanacaktım.

Duvardaki saat tam on ikiyi vurduğunda kapı da ona katılarak çalınmaya başlamıştı. Kapattığım gözlerimi bıkkınlıkla açarken yavaşça yattığım yerden doğrulduğumda önce ellerimle saçlarımı düzelttim ve hemen ardından gergince ayağa kalkarak duruşumu dikleştirdim. Her ne olursa olsun Jeon'a en ufak bir duygumu bile çaktırmamalıydım.

Bu zordu çünkü onunla yüz yüze olmak asla telefonda yazışmak kadar kolay değildi. O kocaman gözleriyle beni izlerken ona, ondan nefret ediyormuş gibi davranmak da; Tanrı gibi görünürken hafifçe sırıttığında ona yüzümü buruşturmak da hiç kolay değildi benim için.

Hiçbir zaman da olmamıştı.

Derin bir nefes aldım. Parmaklarım kasılırken hızlı adımlarla ilerleyip kapıyı açtığımda gördüğüm şey, dağınık siyah dalgalı saçları alnına dökülürken ifadesiz ve dağınık bakışlarıyla bana bakan bir adet Jungkook'tu. Her zamanki serseri tavırları ve aykırı havasıyla kapımın pervazında dikilirken dövmeleri beyaz teninin üzerinde parıldıyor, üzerindeki deri ceket sanki Tanrı deriyi onun için yaratmış gibi kusursuz görünüyordu.

Yanağımın içini ısırdım. İşte Jungkook'tan en çok bu anlarda nefret ediyordum.

Ona dokunma isteğimi zirveye çıkardığı ama aramıza uzun duvarlar koyduğu anlarda.

"Senin yüzünden bu saate kadar uyanık kaldım."

Jungkook, ona karşı her zaman sabit olan tavrıma karşılık sadece alaycı bir gülüş bıraktığında bu hallerini sevsem de gözlerimi devirdim ve geçmesi için kapıyı ardına kadar açtım. İri ve cüsseli bedeniyle kapımı neredeyse kaplıyordu ve uzun boyu sebebiyle göz teması kurmak istediğimde kafamı kaldırmak zorunda kalıyordum.

"Benim için uyumaman ilginç, Rosé," diye mırıldandı içeriye girerken. Ses tonu boğuk ve pusluydu. "Bu da konunun gerçekten önemli olduğunu gösterir, ha?"

Derin bir nefes verirken ona kısaca orta parmağımı kaldırdım. Jungkook bu hareketime karşılık sadece gülerken salona doğru geçmiş ve ayı gibi bedenini az önce kalktığım koltuğun üzerine bırakmıştı.

Yutkundum. Gözlerimi kısaca kapayıp açtıktan sonra açık olan kapıyı hızla kapattım ve ayaklarımı sürüyerek salona girdim.

Tamamen dağınık ve umursamaz görünüyordum. Tepemde topuz yaptığım siyah saçlarım, askılı tişörtüm ve bol, kısa şortumla konunun ciddiyetine çok uygundum gerçekten.

Kendimi Jungkook'un çaprazındaki tekli koltuğa bıraktıktan sonra bacaklarımı kendime çekerek gözlerimi ona çevirdim. Koyu kahveleri tıpkı bir şahin gibi üzerime kitlenmişti ve dikkatle beni izliyordu.

"Beni çok önceden beri tanıyorsun."

"Evet."

Dudaklarını yaladı. Bu gece hiçbir şeyin üzerini kapatamayacağım bir geceydi bu yüzden cevap verirken pek düşünmüyordum.

venom of the snaké • rosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin