[5] that's my way

1.4K 126 85
                                    

"Roséanne Park!"

İsmimi seslenen tanıdık ses kantine doğru ilerlettiğim adımlarımın durmasına sebep olduğunda derin bir nefes aldım ve bize dönen gözlere aldırmayarak yavaşça arkama döndüm.

Jeon Jungkook, üzerine fazlasıyla yakışan siyah boğazlı kazağı, uzun ve kaslı bacaklarını sarmalayan siyah kotu ve alnına dökülen siyah saçlarıyla bana bakıyordu. Onu fiziksel anlamda her zaman beğenmiştim bu yüzden şu an dilimi ısırmama sebep olmasına şaşırmıyordum. Bu çok normaldi, Jeon Jungkook üstün bir varlık kadar güzel ve yakışıklıydı bu yüzden kız erkek ayrımı olmadan herkesin ilgisini çekmeyi başarırdı.

Ama karakter konusuna gelirsek, tartışmasız bir orospu çocuğuydu. Her boku yer, her kızın kalbini kırar ve ortalığı dağıtırdı ama buna rağmen okuldaki hayran sayısı o kadar fazlaydı ki kimse ona dur demeye cesaret edemiyordu.

Benim haricimde.

Şüphesiz şu boktan okulda Jeon'a aşık olmayan ve arkasından ağlatamadığı tek kız bendim çünkü dürüst olmak gerekirse benim de ondan kalır yanım yoktu. Ondan korkmuyordum, onunla tartışmak ya da kavga etmek beni ürkütmüyordu bu yüzden sık sık tartışır ve okulu birbirine katardık.

Kısacası biz ikimiz bu okulun iki pisliğiydik.

Ve bizi temizleyebilecek kimse yoktu.

"Konuşmamız lazım."

Ellerimi önümde birleştirirken tek kaşımı kaldırarak alayla Jungkook'a baktım. Sanırım yüz yüze kavga etmediğimiz şu son bir haftada Jungkook bana emir veremeyeceğini unutmuştu.

"Canım isterse konuşuruz," diye mırıldandım sahte bir gülümsemeyle. Jungkook dilini dudaklarının üzerinde gezdirirken koyu kahve gözlerini tam gözlerime diktiğinde sinirlendiğini görmek hoşuma gitmişti.

"Canının isteyip istememesi sikimde değil," dedi sert bir sesle bana doğru bir adım atarken. Olduğum yerde dikleşip gözlerimi kıstığımda etrafta fısıldaşmalar başlamıştı bile.

"Benim de senin konuşmak isteyip istemediğin sikimde değil, ne yapacağız?"

Jungkook güldü. Gerçekten sinirlendiğini görebiliyordum ve uzun zamandır onu bu denli sinirli görmemiştim. Benimle kavga ederken genelde alaycı bir tavır takınırdı bu yüzden şaşırmadım desem yalan olurdu.

"Roséanne," diye bastırdı adımı. "Öfkelenmek istemiyorum, sabrımı zorlama."

Alayla güldüm. Cidden, Tzuyu ile ayrıldığı için ve sebebi ben olduğum için mi sinirliydi bu kadar? Küçük sevgilisini bu denli mi çok seviyordu?

Umrumda bile değildi.

"Sinirlen ya da sinirlenme, orası beni ilgilendirmiyor. Tekrarlıyorum, konuşmak istemiyorum ve bu konu burada kapanıyor."

Jungkook diliyle yanağının içini ittirirken kısılmış gözleriyle bana bakmaya başladığında ona kısa bir bakış attım ve gitmek için arkamı döndüm. Fakat tam o anda bir şey oldu; Jungkook bileğimi kavradığı gibi beni kendisine çekti ve birkaç saniye sonra kendimi onun omzundan sarkarken buldum.

Bu... Jungkook... Ne yapıyordu?

"Sen!" Diye bağırdım herkes şokla fısıldaşırken. Sinir kat sayılarım her geçen saniye yukarıya tırmanmaya devam ediyordu ve şu an onun kaslı kalçalarıyla bakışırken ne yapacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu.

Resmen beni sırtına atmıştı!

"Seni piç herif! İndir beni!"

Umursamadı bile. Bacaklarımdaki ellerini sıklaştırırken kantinden çıktığında önüme gelen siyah saçlarım yüzünden hiçbir şey göremiyordum.

"Sen böyle bir şeye nasıl cüret edersin! Jeon Jungkook!"

"Sessiz ol, başım ağrıdı."

Sinirle bir nefes aldım. "Başını siksi-"

Küfürümü tamamlayamadan Jungkook beni indirip sırtımı soğuk duvara yasladığında derin nefeslerimle birlikte yüzümü kapatan siyah saçlarımın arasından Jungkook'a baktım. Onun o saçlarını tek tek yol-

Bir dakika.

Jungkook, ben daha hiçbir şey yapmadan uzanıp siyah saçlarımı yüzümün önünden çektiğinde çatık kaşlarım gevşedi. Parmaklarına dolanan tutamları arkaya atarken eli boynuma sürttüğünde aramızda oluşan sessizlik bize hiç yakışmıyordu.

İlk kez bu kadar yakınımdaydı. İlk kez bana dokunuyor, kokusunu duymama izin veriyordu. Sanki az önce kavga eden biz değilmişiz gibi saçlarımı tek tek yüzümden çekiyordu.

Yutkundum. Hayır hayır, bu kadar yakınımda durmamalıydı. Bana böyle davranmamalı, saçlarıma dokunmamalıydı. Uzağımda olmalıydı, benimle kavga etmeliydi ama nefesini tenime kazımamalıydı.

"Sen," dedim kısık bir sesle. "Ne yaptığını sanıyorsun?"

Gözlerini gözlerime indirdi. Işıl ışıl parlayan kahveleri gözlerimi hapsine alırken yavaşça dudaklarını ıslatmış ve bakışlarımın oraya kaymasına sebep olmuştu.

"Seninle konuşmak istiyorum," diye mırıldandı tane tane. Gözlerimi tekrar gözlerine çıkarırken dudaklarımdan derin bir nefes aldım.

İstemiyordum. Anlatmak istemiyordum. Çok sevdiği Tzuyu'sinin onu nasıl her gün aldattığını anlatmak istemiyordum. Babası için biriyle nişanlı olduğunu ama bunu asla söylemediğini anlatmak istemiyordum. Nişanlısından hamile kaldıktan sonra bunu Jungkook'a yığmak için kurduğu planı ve bunu yaparken ne kadar soğukkanlı davrandığını anlatmak istemiyordum.

Ben... Jungkook'un üzüldüğünü görmek istemiyordum.

"Ama ben istemiyorum, Jungkook. Beni hiçbir şeye zorlayamazsın. Şimdi yolumdan çekil yoksa çirkinleşmeye başlayacağım."

Jungkook, gözlerime baktı. Ardından derin bir nefes aldı ve onu itip geçmeme izin verdi. Ben okulun merdivenlerini hızla tırmanırken o arkamda kalmış ve sağanak yağmurun onu sırılsıklam etmesine izin vermişti.

•••••

Rosé kızım mahvolmuşsun sen

venom of the snaké • rosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin