Birkaç dakika önce uyanmıştım ama gözlerimi daha yeni yeni açabiliyordum. Kısık gözlerle etrafa baktığımda yavaşça yatakta doğruldum. Muhtemelen hala Poyraz'ın evindeydim. Avuç içimi alnıma yapıştırıp başımı geriye doğru yatırdım. Hala beynim ağrıyormuş gibi hissediyordum.
Yumuşak ve oldukça sıcak yatağın içinden çıkıp etrafa bakındım. Beni buraya Poyraz yatırmış olmalıydı, kim bilir nasıl rezillikler çıkarmıştım.. Gözlerim hala odayı tararken kapının açılma sesiyle o tarafa döndüm.
Birbirine girmiş kıvırcık saçları ve morarmış göz altları geceden kalma olduğunu hemen belli ediyordu, ve o da benim gibi üstsüzdü. Kolunu kapıya dayayıp gülümsedi. "Günaydın." ben de oldukça mahcup bir şekilde gülümsedim, çok utanıyordum. "Şey, günaydın. Poyraz, ben çok özür dilerim. O kadar içmemeliydim, kim bilir-" kapının yanından ayrılıp bana yaklaştığında cümlem yarıda kesilmişti.
"Özür dilenecek bir şey yapmadın, yaptıysan da hatırlamıyorum." gözleri kısılana kadar gülümsedi ve utanarak elini başının arkasına götürdü. Az da olsa rahatlamıştım. "Ah, öyleyse tamam. Çünkü eğer rezilce şeyler yapmış olsaydım, cidden yüzüne bakamazdım." başının arkasında olan elini çekip benim koluma yerleştirdi. "Aramızda bunların sorun olacağını sanmıyorum." zar zor nefes alırken gülümsedim. "Öyle diyorsan öyledir tabi."
Bir defa kolumu sıvazlayıp elini geri çekti ve tekrar kapıya yöneldi. "Hadi gel, kahvaltı edelim." tam kabul edecektim ki kafama dank eden şey ile başımdan aşağı kaynar sular döküldü. "Bir şey soracağım, bugün pazartesi değil mi?" gayet rahat bir tavırla eşofmanının cebinden telefonunu çıkartıp ekranına baktı. "Evet öyle, neden ki?" işte şimdi bitmiştim. "Siktir, iş!" hızla odadan çıktım ve koltuğun üstündeki kendime ait olan tişörtü alıp giydim. Ben panikle hareket ederken Poyraz hala yatak odasının kapısına dayanmış beni izliyordu.
"Saat daha erken." hemen gözlerimi duvarda asılı olan saate çevirdim ve neredeyse ikinci bir kalp krizi geçiriyordum. "Erken mi? Saat 11.00 olmuş!" gayet normal bir şeymiş gibi omuz silkti. "Geç mi?" üstümü başımı düzeltmeye çalışırken gergin bir şekilde gülümsedim. "Benim için evet." kaşlarını yukarı kaldırıp güldüğünü görebiliyordum. "İşe kargalarla beraber mi gidiyorsun?" gözlerimi devirip etraftan eşyalarımı aldım. Evin kapısına doğru yönelmişken Poyraz da peşimden geldi.
"Üzgünüm, bilmiyordum." yere eğilmiş ayakkabılarımı giymeye çalışırken cevapladım. "Önemli değil, bu olanlar benim hatam. Yarın iş olduğunu biliyordum ve yine de fazla içtim." başımı kaldırıp Poyraz'a döndüm, yukarıdan beni izliyordu. Aşağıdan ona baktığımda gülümsedi. "Komik görünüyorsun, hadi ayakkabılarını bağla." kendime gelip başımı onaylarcasına sağladım ve bağcıklarımı bağladım.
Ayağa kalktığımda tekrardan Poyraz'la aynı hizaya gelmiştim. "Yarısını hatırlamasam da eğlenceli bir gece olduğuna eminim, her şey için çok teşekkür ederim." bana tekrardan o harika gülümsemesini sunduktan sonra beklemediğim bir şekilde yaklaşıp tek kolunu sırtıma yerleştirdi. Pek yakın değil, ama samimi bir sarılmaydı. Ben de karşılık olarak kolumu onun boynuna doladım. Çok kısa bir süre öyle durduktan sonra beni daha fazla tutmamak için kolunu sırtımdan ayırdı.
"Asıl ben teşekkür ederim. Daha sık görüşelim, olur mu?" gülümseyip başımı aşağı yukarı salladım. "Evet, boş olduğum zamanlarda mutlaka geleceğim." hala gülümserken başını yana eğmişti, çok tatlı görünüyordu. "Bir dahakine ben geleceğim, zaten altımda oturuyorsun." dudaklarım hafif aralandı ve bu defa samimi bir şekilde güldüm. "Şişeyi sakla, onu da getirirsin." başını tekrar düz konuma getirdi ve ufak bir kahkaha attı. "Emin misin?"
Parmaklarımla 1 rakamını gösterip hafif gülümsedim. "Bu sefer sadece 1 şişe." başını aşağı yukarı sallayıp beni onayladı. "Hay hay."
___
Dün akşamdan beri telefonuma bakmamıştım, daha doğrusu vaktim olmamıştı. Evime girip yorgunluğumu üzerimden atmak için kısa bir duş aldım ve giyinip koltuğa uzandım. Telefonuma bakmamla Sergen ve İlayda tarafından defalarca kez arandığımı gördüm. Hemen geri arayıp açmalarını bekledim.
"NEREDEYDİN?!"
İlayda'nın oldukça kızgın çıkan bağırışı kulaklarımı patlattıktan sonra Sergen de araya girdi.
"Sakin ol İlayda, eminim gecesi yoğun geçmiştir."
Sergen yine işi şakaya vurup gülerken İlayda hala sinirliydi.
"Seni öldüreceğim Batuhan! Ne kadar merak ettiğimizden haberin var mı?"
Konuşma sırası sonunda bana gelmişti, ama onlara ne anlatacağımı bile bilmiyordum.
"Tahmin edebiliyorum. Ama çocuklar inanın garip bir akşam yemeğiydi. Sanırım ikimiz de çok fazla içtik ve bu yüzden çoğu şeyi hatırlamıyoruz."
İlayda ani bir çığlık atarken Sergen bu defa kahkahayla gülüyordu.
"Ne yaptınız, ne yaptınız? Sen- sen sarhoş mu oldun?"
Gülmesi daha da artarken araya İlayda girmişti.
"İNANAMIYORUM SANA BATU! ÖPÜŞTÜNÜZ MÜ, YA DA BAŞKA BİR ŞEY-
"NE? İ- ilayda saçmalama, öyle şeyler olmadığından eminim."
"Tabi, tabi. Dün gece eve geldin mi Batuhan?"
Sergen'in sorusuna karşı yüzümün kıpkırmızı olduğunu hissedebiliyordum.
"Hayır, dediğim gibi çok sarhoş olduğum için Poyraz'ın yatağında-
"NE DEDİN SEN?"
"YOK ARTIK BATUHAN!"
Karşı taraftan gelen yüksek sesli bağırışlara karşı umursamazca telefonu kapattım ve koltuğun diğer tarafına fırlattım. Dün geceden beri öyle yorgundum ki başım çatlıyordu. Başımı arkaya yatırıp gözlerimi kapattım.
Fakat yukardan gelen bir kavga sesi gözlerimi tekrar açmama sebep oldu. Kavga oldukça hararetli ve yüksek sesliydi. Yattığım yerde doğrulup daha dikkatli dinledim. Poyraz başka bir adamla kavga ediyordu, daha çok yaşlı bir adamla. Babası olduğunu düşündüğüm adam Poyraz'a bağırırken Poyraz da karşılık veriyordu. Kavga iyice yükselmişken buradan bile duyulan bir tokat sesi bütün bağırış seslerini kesmişti.
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
neighbor || poybat
Fanfictionbatuhan, üst komşusu poyraz'ın haftasonları sevişme seslerini duymaktan sıkılmıştı..