Jimin'in anlatımından;"Cidden... Jungkook'un dediğini yapacak mıydın?"
"Görevli adımı söyleyip beni çağırdığını söylemek için durdurmasaydı şu anda camının oralarda bir yerde asılı duruyordum, emin ol."
Jeongyeon derin bir nefes verip başını iki yana sallamaktan başka bir tepki vermediğinde oldukça küçük olan balkona çıktım. Tıpkı Jungkook'un tarif ettiği gibi yangın merdivenlerine giden depoyu aramaya kalkarken bir adam önümü kesmiş ve Jeongyeon'un yukarıda beni beklediğini ileterek buraya kadar eşlik etmişti. Eğer kendi başıma anın heyecanına kapılarak koridoru hızla geçseydim burada böyle bir yer olduğunu dahi fark edemezdim. Ben de onun gibi trabzanlara yaslandığımda alan kısıtlılığından dolayı omuzlarımız birbirine sürtündü ve Jeongyeon benden uzaklaştı.
Bu... kalbimin burkulmasına neden oldu.
Yine de beni tekrar çağırmasından cesaret alarak, gözlerimiz buluşacak ve anlayacak korkusu olmadan bakışlarımı üzerinde gezdirdim. Dudaklarımda garip bir gülümseme vardı, kendimle karşı karşıya gelsem aptallığım için dalga geçebilirdim. Dümdüz karşısına bakıyordu ama ormandan çok başka şeyleri gördüğünü durgun göz bebeklerinden anlayabiliyordum. Sanki ağır çekimdeydik; o gözlerini on saniyede bir anca kırpıyor ve ona çekilmemi pek de umursamıyordu. Ben bu zamana kadar her şeyi sakladığımı zannederken Jeongyeon ona olan ilgimin farkındaydı ve sınırı aştığım anda da bana cevabımı vermişti.
"Detaylar ne bilmiyorum ya da ailenle aranda ne var... özellikle de bahsetmekten kaçındığının da farkındayım. Nancy ve dolayısıyla annenden pek haz etmediğini sanıyordum, en azından bu akşama kadar..."
"Hayır, sen benim hakkımda çok şey bildiğini sanıyorsun sadece."
Oldukça sert çıkan sesi durmam gerektiğini gösteriyordu, kesinlikle. Onu bir kitap gibi okumamdan hoşlanmamıştı, ama ben de öyle her önüme gelen insanın hayatına karışan biri değildim zaten. İlk defa böyle çaresiz hissediyordum. Konuşmaktan ve belki de konuşturmaya çalışmaktan başka elimden gelen bir şey yoktu. Bu yüzden kendi kendime konuşuyormuş gibi devam ettim. "Annen için ilk sırada olmadığını düşündüğün de geldi aklıma. Sonuçta Nancy her zaman yanında ama ona da hayır, sen kendin ön sıralarda olmak istemiyorsun. Elinden gelse bu evdeki varlığını siler ve hayalet olarak devam edersin. Aslında elinde de... Yurt dışına gitmiyorsan eğer bu büyük ihtimalle Jin, Jungkook ve her ne kadar kabul edemesen bile annen için gitmiyorsun. Onu bu evde yalnız bırakmak istemiyorsun."
"Jimin-"
"Annenin seni yeterince sevmediğini düşünüyorsun ama buna rağmen sana adım atması için açık kapı bırakmıyorsun."
"Her sevginin bir sınırı var, tıpkı insanların da bilmesi gereken bir haddi olduğu gibi." Gittikçe yükselen sesi ve kalkık çenesiyle geri basmamı söyler gibi bir ifadesi vardı ama çok geçti. Beni aşağıda bırakıp paçalarımın tutuşmasının üzerinden on dakika dahi geçmeden yukarıya çağırması dizginlediğim tüm iplerin elimden kaymasına neden olmuştu. Bu kulağa biraz kendini beğenmişlik gibi gelebilirdi ama kimse tarafından itilmeye alışkın değildim ve bunu yapan kişinin de Jeongyeon olması beni ekstra tetikliyordu. Bilmem gereken bir haddim varsa da orayı çoktan geçmiştim ve hala burada duruyor olmam ile içimden bir ses cahil cesaretiyle devam edebileceğimi söylüyordu.
"Eğer dediğin gibi, sevginin bir sınırı varsa dahi bunu sen belirleyemezsin. Ancak ona sahip olan kişi dışında..."
"Peki ya neden?" Başını bana doğru çevirdiğinde yüzüne çarpan bahçe ışığı sayesinde ondan başka hiçbir şey göremedim. Birkaç saniyelik duraksamasından sonra konuşmaya devam ettiğinde, konunun annesi olmaktan çoktan çıktığının ikimiz de farkındaydık. "Ona beni sevmesi için hiçbir neden vermediysem?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
faulty chick | Jimin
Fanfictiontamamlandı • İlham perileriyle savaşmayı uzun zaman önce bırakan Jeongyeon, sıradan hayatına renk gelsin diye zihnindeki karaktere uygun bir 'faceclaim' aramaktadır. Arkadaşlarının izinden giderek Twitter mecrasına atılır ve bir anda karşısına, göky...