iki: bir hikayenin avuçlarında yeşerdi lavantalarım.

351 47 11
                                    

Ağzım kapalı ve buna rağmen çığlıklarım baş gösteriyor sessizliğin limanında. Şeytanın alevli parmakları almış başımı avuçlarına, onları da kendisi yakmak amacıyla kavrıyor sıkıca. Yanan saçlarımın ruhları adına tekrar çığlıklar atıyorum ve ruhumun beni durdurmaya çalıştığı acı gerçeğini yitiremiyor aklım. Birbirine acımasızca yapıştırılmış süsü veren dudaklarım adına da var attığım yüksek sesli çığlıklar, ancak onlar insan kulağının duyamayacağı kadar yüksek ve bir o kadar acının ruhunun sözleri. Acımasız şeytanın parmakları arasından parçalanarak yere kayan saçlarımın gözyaşları kaplıyor görüş açımı, acıyor canım. Bu zamana kadar değerini bilmediğim saçlarımın düştükleri yerler oluyor cehennemin en dip çukuru. Acı yok bu sefer bedenimde.

Ruhumun acısını duyuyorum, ancak yok verebileceğim bir cevabım dudaklarım şeytanın mühürleriyle kapatılmışken. Kutsal eller, beni günahkar yapıyorlar. Bir nehir gibi akıp giden zamana katılıyor düşüncelerim. Hikayenin bu kısmına kadar acı çığlıklar duyuyorum, ancak sonrasını bilmek için sabırsız değilim. Unutmanın hayat kanunu olduğunu bilmesem, doldururum gereksizce aklımın en dip köşelerini ruh çığlıklarının tek bir sözüyle.  Saç köklerimin nasıl cehenneme düştüğü hakkında hiçbir fikrim olmamasını dilerdim, ancak olmuyor işler böyle hiçbir zaman. Hiç konuşmamayı ve nefes almamış olmayı dilerdim, ancak acıtıyor canımı şeytanın yaptıkları ile yapacakları. d
Dudaklarımı mühürlediğini unutmuş, istiyor konuşmamı. Acının tüm benliği bulunmakta içimde, ruhumun her bir zerresinde.

"Konuş!" Diyor sesi azap çekmeme neden olan şeytan. "Sen kimsin!" Alnından kanlar almakta, ancak bunun ana vatanı başındaki koca boynuzları delikleri. Deşilmiş kafasının acısı bile kulaklarımı sağır edecek nitelikte. Eğer şu an yaşadığım ölümse, bir cennet kadar parlak gözüken aynamın karşısında olmalıydı her şey, ona bakarak ağlamalı ve vedanın tüm acısını tatmalıydım sonuna kadar. Acının tek bir annesi vardı biz sefillerin karşısında, o da şeytanın diledikleriydi. Parlak kırmızı renkte, sıcak mı sıcak sıvının üstüme boşaltırcasına akmasını istiyordu şeytan belli ki. Çatlamak üzere olduğu belli olan başımın üzerinde sıkıca geziyordu parmakları ve bir bıçaktan sivri tırnakları.

"Bir nehir gibi akıt tüm aklını!" Diye bağırıyor. Tam o sırada, sonsuzluğun sonu olmayan girdabına çekilmeye başlıyor ruhum ceza olarak. Anlamıyorum hiçbir şeyi. Sesleri, buğulanan bir camın arkasını görmeye çalışıyor gibi duymaya çalışıyorum, nafile. Şeytanın sesi içimi titretircesine ağzımı yoklamaya çalışıyor sanki. Anlamsızlığı bütün olduğunu hissediyor olmama rağmen, olmayan sessizlik hakkımı kullanmayı teklif ediyorum. Çırpınıyorum. Kollarım ve bacaklarımın anlamsız sallanışları ve kontrolü kaybedişim, aynı gözlerimin geriye kayışı ve ardına kadar açılması gibi bir his vermekte. Göğsümün tahterevalli gibi inip kalkışı bir an olsun ayrılmıyor bakışlarımdan. Tükeniyor bilincim akan bir nehir gibi. Vedanın böylesi hissedilmemişken, birileri bunu izliyor. Bedenime yazık diye üzülüyorum, ruhuma yazık değil mi?

"Ağzını kapat ve nehir gibi aklını akıt bana!" Devam ediyor acımasızca yeri göğü inletmeye. "En başta yaptın hatayı, şeytanla iş birliği yaparak!" Hatalarımı bilmek, başlı başına bir işgence. Ancak, o bunları yüzüme vurmaya her daim hazır. İstediğini almak için yok yapamayacağı hiçbir şey. Beynimin darmadağın olmak üzere olduğu tam o anda birisi şeytanın yakasından tuttuğu gibi, sanki bir paçavraymışçasına onu fırlatıyor bir yerlere. Kim bu, kurtarıcı meleğin ruhunu taşıyan koca yürekli? Hatırlıyorum onu. Genç oğlan ikinci kez kurtarıyor beni ve ruhumu. Sonsuz huzura erişemeyeceği gerçeği saniyeler için aklımdan kaçarken birkaç lavanta fısıltısı duymaktayım.

"Bana ses ver güzelim, haydi!"

Bu kurgudan sonra 14 yaşında olduğuma ben bile inanmıyorum, evet

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bu kurgudan sonra 14 yaşında olduğuma ben bile inanmıyorum, evet.

[yazarken 14 yaşındaydım şimdi 17...]

genç soylunun portresi.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin