delindi gökler şimdi huzur.
kayıyor dünya, altımızda buzu.
ne çıkar kopsa fırtınalar,
sarıldık sarmaşıklar gibi.Daha on yedi yaşımdaydım çok gizli ve özel olduğunu düşündüğüm hisler yaşadığımda. Sarıydı saçları; sarışına aşıktım, heyecanlıydım. Mazlumuyduk onunla her kuytu köşenin. Gündüz okula giderken, akşam okuldan çıkınca, hatta herkes uyurken gün daha doğmadan biraz evvel köpeklerin sokaklarda uluduğu saatlerde pijamalarım ve terliklerimle onun bahçesinde gizli saklı; yağmurda, karda, tozda, toprakta her an- her an buluşur, öpüşürdük doya doya.
Beraber uyurduk kimseler yokken. Bir kâbus gördüğümde benden evvel uyanırdı. Kaldırırdı başımı, içirirdi suyumu, öperdi esmer saçlarımın tellerini, geri yatırırdı. Uyumazdı ben uyumadan, öyle dalamazdı hemen uykusuna. Yan yana olmadığımız vakitlerde bile kan ter içinde gözlerimi açmadan saniyeler önce hisseder, uyanıp arardı; "Sakin ol" derdi, "Ben yanındayım tamam mı, korkma. Uyu şimdi. Telefonu sakın kapatma."
Korkmazdım, yanımda değilse dahi korkmazdım neden korkayım? O dedi ya 'yanındayım' diye. Nasıl koruyacaksın diye sormazdım hiç, aşık aklı. Şüphesiz dalardım uykuya.
Küsmezdik, tartışmazdık. Birbirimiz için gelmiştik dünyaya. Kimseler ağzını açamazdı ona ama geçerdi benim nazım ona. Kimse bilmez, kimse şüphelenmezdi bizden. Ailelerimiz, en yakın arkadaşlarımız bile.
Zannederdik ki hiç ayrılmayacağız, bu zincir buradan sonsuzluğa kadar sürecek, ıslak dudaklarımız hiç kurumayacak, gülen gözlerimizden hiç yaş düşmeyecek, birbirimiz için atan kalplerimiz durmayacak; sokaklar, kuytu köşeler hiç boş kalmayacak ve bizimle dolacak...
Öyle olmuyormuş o işler. Biz artık on yedimizdeki heyecanlı çocuklar değildik. Zalimiydik bu aşkın. Bitirmiştik gizli ve sesiz sedasız başlayan ilişkimizi, yine aynı sessizlikte.
İki yıl sonra bir başkasına, daha doğrusu en yakın arkadaşımıza âşık olmuştu, Kim Seokjin. Tüm hislerimi, dilime gelen tüm sözlerimi gömmüştüm içime. Ne diyebilirdim ki, ne hakla!
Ancak nikahında dudaklarını ben yerine bir başkası ıslattığı zaman uzaklaşmıştım o şehirden. On iki yıl görmemiş, haklarında tek bir haber almamıştım unutabilmek için.
O işler de öyle olmuyormuş. Kimse dolduramıyormuş yerini. Kimse uyutamıyormuş onun gibi. Kimse uyandırmıyormuş kabuslarımdan, kimse yaşatmıyormuş masallarda ki gibi. Bir insanın varlığı kadar yer kaplamıyormuş hiçbiri. Haberi gelmese de unutulmuyormuş ilk aşklar.
Bir gün bir telefon geliyor, kendini yine onun yanında buluyormuş insan, omuzunda ağlayabilmesi için.
Kırgınlıklarla biten hikayem yıllar sonra yeniden kıvılcımlanıyor; aşık olduğu kadının cenazesinde.
Arkadaşımızı sonsuzluğa uğurladığımızda tekrar gidesim geliyor şehirden ama gidemiyorum bu sefer. Toprağı yarıp, kalbimi gömüp, sonra da yakıp kaçamıyorum oradan.
Sevdanın ecelim olacağı varmış, diyorum; kalıyorum.
Yıllarca uykularımı bölen şey bir kâbus değilmiş, onun özlemiymiş. Kim Seokjin ile karşılaştıktan sonra kabus görmeden uyuyabildiğimde fark ediyorum.
Şimdi ben de bu işin sonunda birbirimize bir yudum su, bir yudum nefes oluşumuzun hikayesini anlatıyorum.
**
![](https://img.wattpad.com/cover/262773606-288-k110752.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
saint serce ✓
FanfictionSeni değil, yalnızca seninleyken bulduğum o şeyi istiyorum. Hiçbir aynadaki, hiçbir sudaki yansımamı sevemiyorum senin irislerinde kendimi gördüğüm gibi. Hiçbir gözün içine bakıp da beğenemiyorum kendimi. Bana bakan gözler hissettirmiyor senin gibi...