Ertesi gün oldu. Geceyi kah uyanık kah uyuyarak geçirmişlerdi. Herkes uyanıp sanki anlaşmışlar gibi salonda toplanmışlardı. En son içeri Cenk girdi. Uzun siyah bir kaban giymiş, elini cebine koymuştu. Hüznünü saklar gibi göz göze gelmekten kaçıyordu diğerleriyle. Oturdular. Ama Cenk oturmadı.
- Bir şeyler yaşandı arkadaşlar. Sarhoştuk belki, Belki kazara belki anlık sinirle isteyerek, biri orda Ersay'a zarar vermiş olmalı. İçkide sıkıntı olsaydı, hepimize bir şey olurdu. Ama şimdilik bunu sorgulamayacağım. Bu hesabı görmeden önce yapmamız gereken şeyler var. Hazırlanın. Ersay bir cenaze törenini hakediyor.
Herkes başını öne eğdi. Talimata uyacaklardı. Kalkıp hazırlandılar. Matem rengine büründü herkes. Siyaha... Kıyafetin rengi değişirdi, peki ya içlerine çöken bu hissiyatın rengi, o da değişir miydi?
Dışarı çıktılar. Yağmur yağıyordu. Ersay'ın gidişine hava da bozulmuştu. Cenk mezarı kazmaya çoktan başlamış, neredeyse bitirmek üzereydi. Akın ve Berkay meftayı sarıp getirmişlerdi.
- Evin arkasındaki kulübenin yanında tahtalar olmalı, biriniz getirsin.
Akın hemen koştu. Evin arkasında daha sık ağaçlar vardı ve sanki koca bir orman gibiydi. Etrafa bakındı kulübeyi bulmak için. Ama göremiyordu. Tekrar eve dönüp bakmak istedi. Kafasını kaldırdı. Evde ikinci katın penceresinin önünden bir gölge geçmiş gibi göründü. Gözlüğünü çıkartıp sildi. Tekrar takıp başını kaldırdı. Ama bu sefer karşısında Cenk vardı.
-Bulamadın mı tahtaları? Bak hemen şuradalardı gel göstereyim.
Cenk konuşarak ilerlerken, Akın arkada kaldı, tekrar cama baktı. Bu sefer cam açılmıştı. Kızlardır, diye düşündü.
-Bekle Cenk, geldim.
Tahtalar getirildi. Ersay gömüldü. Çiçekler bırakıldı. Dualar edildi.
Mezar bahçenin köşesindeydi. Duvarın üzerinden sarkan sarmaşıklarla ağaçlar bütünleşmiş gibi görüntü veriyordu. Artık Ersay'da doğayla bütünleşecekti. Toprağa gitmişti. Huzura gitmişti. Burada yatmak ona huzur verecekti. Sakinlik, sessizlik... Hep huzur mu verirdi dağ başları, insanların olmadığı yerler, büyükler hep böyle hayaller kurardı. Öyle miydi gerçekten. Yoksa toplumda daha mı huzurluyduk. Herkesin çevrende olduğu bir yalnızlık mı, kimsesiz bir yalnızlık mı? Peki hangisi daha güven verirdi bize, daha rahat yaşamamızı sağlardı. Kimseye güvenmemek mi, herkese güvenmek mi?
Biraz toparlanınca artık konuşmaları gerektiğini farkettiler. Cenk yine sözü aldı.
- O gece... En son onu kim yatağa yatırdı? Sonra yukarı çıkan oldu mu bir daha? Veya sabah kim onun yanına gitti? Ya biriniz her şeyi anlatır ya da hepimiz ömür boyu burda böyle bekleriz.
Cümlesini tamamlarken kalkıp kapıları kilitliyordu bir yandan.
Berkay:
-Ben yatırdım onu. Ama onu yatağa koyup hemen çıktım. Zaten siz de görmüş olmalısınız.
Elçin:
-Sabah da ben gittim yanına ama gittiğimde çoktan vefat etmiş olmalı ki cevap vermeyince kapıdan döndüm direkt. Onu uyandırmaya kıyamazken nasıl canına kast edebilirim.
Göz yaşları dökülmeye başladı. Akın ona sarılıp sakinleştirdi.
Cenk:
- Peki ya sen Akın?.. Dün yarışalım diyip duruyordun. Yarıştınız rahatladın mı şimdi? Ne diye o kadar içtiniz ki. Yoksa hırsını alamayıp mı böyle bir şeye kalkıştın?
Akın:
- Şu an saçmalıyorsun. Acıdan ne dediğini bilmiyorsun. Kafanı toplayamadın galiba otur ve biraz daha düşün istersen. Çünkü gece sen de ona gaz vermiştin.
Cenk:
- Sen ne diyorsun, diye çıkışırken Berkay onu tuttu.
-Sakin ol kardeşim. Çözeceğiz meseleyi.
-Bırak...
Cenk kapıları açıp bahçe kapısından dışarı çıktı. Öğlen vakitleriydi. Güneş nihayet biraz yüzünü göstermişti. Berkay da Cenk'in peşinden çıktı.
-Özür dilerim Berkay. Ama olanlara anlam veremiyorum. Neden oldu bu. Kim yaptı? Akın'a da güvenemiyorum. Belki de geçmişte olanlar sebebiyle sinirlendi. Sarhoşken de aklına geldi bir delilik yaptı. Hiç bilmiyorum. Şimdi de bu olay ortaya çıkarsa polisler gelir ve hepimiz hapse gireriz. Kimse bir şey kanıtlayamaz. Bizim kanıt bir şey bulmamız lazım. Kim yaptı veya bir itiraf. Düşünmeliyim, düşünmeliyim...
Berkay:
- Haklısın, ama polisler daha kolay bulamaz mı bu sorunun cevabını?
Cenk:
-Burdakiler şehir polisine benzemez. Burda çok böyle olay döner. Ve genelde buraya gelme sebepleri zaten cinayet işlemek olur. Kuş uçmaz, kervan geçmez. İnanmazlar bize, inanmazlar... Hepimiz hapse gireriz. Baksana etrafında buradan başka ev var mı?.. Yok ama kaç ceset bulundu böyle...
Burak:
-Off şimdi napıcaz o zaman peki? Ben böyle yapamam. Bu baskıyla yaşayamam ya da hapse giremem. Hapse girmek yerine ölmeyi yeğlerim. En azından ruhun özgür.
Cenk:
- Ben bir şehre ineyim. Hem yiyecek bir şeyler alırım hem de düşünmeliyim ve sizden biraz uzaklaşmalıyım ki objektif düşünebileyim.
Burak:
- Haklısın. Ben onlarla konuşup ilgilenirim. Ama bir şey sormalıyım. Akın bunu gerçekten geçmişte yaşananlar yüzünden yapmış olabilir mi?
Cenk:
- Akın, Elçin'e çok değer veriyor. Elçin ve Ersay'ın bir geçmişinin olması zaten onu deli ediyordu. Bir de kızı sevmeyip onla oynamış olması fikri onun sınırlarını zorlamış olabilir.
-Ama bu konuyu kaç kere konuşup halletmişlerdi.
-Berkay, kıskançlık öyle bir zehirdir ki; asla çözülmez, halledilmez. Ve sen bu illetten kurtulmak, hırsını almak için yaptığın her şeyi kendine mubah görürsün. Savaş ve aşkta derler ama yılanın başı her zaman kıskançlık ve sahip olma duygusudur. Yılanın başını ezmezsen, mezara kadar gelir seninle... Konuşmakla daha alevlenir. Sen kafanda bitirmedikçe o seni bitirir.
Cenk dış kapıya doğru gidip çıktı. Berkay da içeri girdi.
-Bir şeyler yiyelim. Açıklayayım size durumu.
Yemek yerken Berkay polisleri ve Cenk'in nereye gittiğini anlattı. Başta bu fikri beğenmeselerde kabullenmek zorunda kaldılar. Şu an fikir ayrılığı yaşamaları, hepsini bitirirdi.
Onlar yemeklerini yerken yağmur tekrar başlamıştı. Bardaktan boşalırcasına yağıyordu.
Ev telefonu çaldı. Cenk arıyordu. Berkay açtı.
- Berkay ben yola çıktım. Geliyorum. Aklıma bir şeyler geliyor şu an yapmamız gereken,sen ne yaptın konuştun mu onlarla?
-Konuştum Cenk. Halletim ben burayı gel de bir an önce anlat bana da.
-A bir dakika Berkay... Köprü kapanmış galiba. Olucak iş mi? Zaten sanki bir araç buraya geldiğimden beri beni takip ediyor. Bakayım hala arkamda mı?.. Evet sanırım, o da durmuş ışıkları açık durumda şu an. Arabadan inip bir bakayım.
Berkay:
-Kapatma telefonu. Bekliyorum seni. Bak bir...
Cenk'in arabanın kapısını kapatma sesi duyuldu. Sonra bir anda evin elektrikleri kesildi ev telefonu da kapandı. Berkay hemen cep telefonuna sarıldı. Çekmiyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MENFA
Mystery / ThrillerMenfa: bir kimsenin sürgüne gönderildiği yer, sürgün yeri...