Koridordan yüksek bir ses geliyordu.
"Tak...tak...tak..."
Berkay mutfaktan başını uzattı. Salonun kapısı kapalıydı. Her yer karanlıktı bir şey görünmüyordu. Berkay mutfağı elleriyle kontrol etti. Bir bıçak buldu ve eline aldı. Koridora seslendi. "Kim var lan orada?"
Salondan sesler yükseldi.
"Berkay!.. Buraya gel!"
Berkay koridora çıkmıştı artık. Bu işin dönüşü yoktu. Ama bir anda tak sesleri kesildi. Koridorun sonundan birkaç eşyanın düşme sesi geldi ve kapı çarpması. Koşup salon kapısının önüne geldi. Açmaya çalıştı ama kilitliydi. "Beni duyuyor musunuz?"
"Evet Berkay kapı kilitlendi bir anda açamıyoruz!"
"Çekilin kapının arkasından!"
Önce kapının kolunu kırmayı denedi ama başaramadı. omzunu kendine siper edip, biraz geriye çekildi. Sonra şiddetle ve hızlıca kapıya yüklendi. Kapı açılmıştı. İçeridekiler korkuyla ona bakıyordu.
"Ne oldu böyle?"
Telefonların flaşını açtılar.
- Fırtınadan elektrik gitmiş olmalı. Rüzgarla da kapı kapanmıştır.
- Daha ne kadar bu olayları görmezden geleceğiz? Normal mi sizce bunlar?
- Normal gibi davranmak zorundayız. Yoksa bırak bir günü bir dakika bile geçirecek ne cesaretimiz kalır, ne isteğimiz. Şimdi yatalım. Ve her ne olursa olsun kulak asmayın.
Hepsi salonda yattılar o gece. Kulak asmadılar, fırtınaya da seslere de.
Gecenin örtüsünü kaldırmasıyla gri bulutların ardındaki güneşi ilk gören Asya oldu. Camdan bakıyordu. Dışarısı sakin görünüyordu ama içindeki huzursuzluk hiç öyle demiyordu. Yiyecek bir şeyler hazırlayayım diye düşündü. Mutfağa gitti. Derken dışarıda büyük bir gürültü koptu. Yüksek bir "Paat" sesi ve büyük bir cismin çıkarttığı gıcırtılar. Mutfak penceresinden bir şey görünmüyordu. Ama çok yakındı sanki. Diğerleri de uyanmıştı. İçeriden sesleri geliyordu.
-O ses de neydi?
-Asya nerede?
Asya koşarak yanlarına gitti.
-Buradayım! Sesi duydunuz mu?.. Evet çok yüksekti ve yakınlardan gelmiş olmalı. Gidip bakmalıyız. Evin etrafına bakalım. Etrafı gören bir yer var mı?
-Üst kata çıkmalıyız.
-Hadi gidelim.
Hep berabe üst kata çıktılar. Tüm odaların camından tek tek baktılar. Sadece bir oda kalmıştı. Ersay'ın vefat ettiği oda. Orası da büyük kapının tam arkasını görüyordu.
-İlk kim giriyor?
-Her şeyi dram yapmayın. Ben girerim gelin peşimden, diyerek öne atıldı Berkay.
İçeri girdiler. Perdeyi açtılar. Camı da açmak istediler. Çünkü içerde hala bolca hüzün vardı. Hüznün yoğunluğu da boğuyordu onları.
-O kapının arkasındaki şey de ne?
-Cenk'in arabası değil mi abi?
- Arabaya benzer hali mi var oğlum baksana!
-Haklısın, arabayı fena benzetmisler.
Kapının arkasında duran gerçekten de Cenk'in arabasının pertiydi.
-Bu araba buraya gelebildiyse Cenk de gelmiştir. Koşun arkadaşlar.
Hepsi odadan çıkıyordu ki, en son çıkan Asya'nın gözüne duvardaki siyah bir leke takıldı. Yaklaşınca farketti, bir leke değildi. Resmen kalemle yazılmış bir sayıydı: "5.2" .
Bu da ne diye düşündü. Ama bununla sonra ilgilenecekti. Şimdi Cenk'e gitmeliydi...
Büyük kapının önüne geldiler. Daha önce bunun nasıl açıldığını hiç görmemişlerdi. İçerdem bir kilidi yoktu. Çekince de açılmıyordu. Kapının önünde beklerlerken ayak sesleri duyulmaya başlandı. Ama ses çıkartamadılar. Çünkü tehlikenin nereden geleceğini bilemezlerdi. Ayak sesleri kapının önünde kesildi. Ve koca kapı bir anda açıldı. Karşılarında Cenk'i görmeyi uman ekip umduğunu bulamadı...
Gelen Cenk'in kız kardeşi Selin'di. Selin... Yolculuk başlarken katılamamıştı. Şehir dışındaydı ve onlara iki gün sonra döneceğini söylemişti. Unutmuşlardı, hepsi...
-Selam millet?
Sırtında siyah sırt çantası, üzerinde deri kabanı ve deri çizmeler... Siyah saçlarının beyaz teniyle uyumu iki kardeşte de akıl almaz çekiciydi.
-Hey!
Herkes şaşırıp kalmıştı. Kimse ne diyeceğini bilemiyordu. Abisi ortada yoktu ve iki günde iki ömre bile sığmayacak şeyler yaşanmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MENFA
Mystery / ThrillerMenfa: bir kimsenin sürgüne gönderildiği yer, sürgün yeri...