"Deniz bu durmuyor!" Deniz beni banyodan çıkartıp yatağa oturtmuştu ve şu an ecza dolabında bir şeyler arıyordu. "Neden acaba Nehir?!" Yüzümü düşürüp sustum. Haklıydı ne diyebilirdim ki.
Elinde tentürdiyot, birkaç krem ve bandajlarla geldi. Anında yatakta geriye gitmiştim. "Hayır hayır hayır. O şeyi benden uzak tut." Elindeki tentürdiyodu gösterdim. "Nehir beni deli etme. Durmuyor kanaması. Sürmemiz lazım." Yüzümü buruşturdum.
"A-ama çok yakıyor." Gerçekten tentürdiyot işkence gibiydi. Tentürdiyodu pamuğa dökerken başını kaldırmadan gözleriyle bana baktı. Üzüldüğünü biliyordum. "Üflerim." Hemen gözlerini kaçırdı.
"Yavaş olacağım tamam mı?" Kafamı salladım ve bacağımı uzattım. Tentürdiyotlu pamuğu yaralarıma yavaş yavaş bastırdı. Yandığı için çoğu zaman bacağımı çekmeye çalışıyordum ama o bacağımı tutup yaralara üflüyordu. Tentürdiyot işi bittiğinde derin bir nefes aldım. Kremlerden birini alıp yine yavaşça sürdü. "Açık yara olursa daha kolay iyileşir ama tekrar kanar diye sarıyorum." Kafamı salladım ve bandajı bacağıma hafif sıkı bir şekilde sarmasını izledim.
"Tamamdır." Burukça gülümsediğinde canım acımıştı. (Şu an kriz anında yanında olduğumda onun ne hissettiğini anladım ve iyi değilim. Fazla dram var. Biraz Burak eklemeliyim)" Ben şimdilik sana tişörtlerimden vereyim. Bacağına bir şey değmesin." Kafamı salladım. Tişörtlerini giymeyi hep sevmişimdir. Bana en sevdiğim tişörtü olan mavi olanı verdiğinde gülümsedim. O da elini ensesine atıp güldü.
"Abi kapıyı neden açmıyorsunuz?!" Burak'ın sesi koridorda duyulduğunda panikle Deniz'e bakmıştım. "Sen burada kal, ben hallederim." Hızla kafamı salladım.
Deniz:
Hızla koridora çıkıp odanın kapısını kimse göremeden kapattım. Salona ilerlediğimde herkesin en mükemmel anda baskın yaptığı anlaşılmıştı. Burak beni gördüğü gibi muzipçe gülümsedi. "Ne yapıyordunuz da açmadınız kapıyı?" Kaşlarını kaldırdığında gözlerimi devirdim.
"Herkesin aklı senin gibi muzipliğe mi çalışıyor lan?" Alınmış gibi yaprak elini kalbine koydu. "Alınıyorum ama Deniz. Emir'ciğim ile çok güzel muziplik yapıyoruz biz." Emir'e göz kırptığında kafasına yastık yemişti.
"Tövbe tövbe!" Fiko Abi gözlerini büyüterek söylendi.
"Pardon abi." Burak yastığı arkasına koyup ciddileşti.
Melike ise beklenen soruyu sordu. "Nehir nerede?" Mükemmel.
"Uyuyor." Melike tek kaşını kaldırarak bana baktı. "Ha ben de inandım." Bu kız biraz Burak'a benzeseydi her şey çok kolay olurdu.
"Deniz yavrum kusura bakma çat kapı gelmiş gibi olduk ama bunlara söz anlatmak bir benim yapabildiğim iş. Bugün onu bile yapamadım." Alnımı kaşıyarak güldüm.
"Sorun değil abi her zaman gelin." Mükemmel zamanlama.
"O zaman ben bir Nehir'e bakayım." Melike hareketlendiğinde onu durdurmak için "Sen otur ya ben bakarım." dedim ve konuşmasına izin vermeden Nehir'in yanına gittim.
Kapıyı açtığımda başta gerildi ama sonra ben olduğumu görünce rahatladı. "Tüm takım mı geldiler?" Kafamı salladım. Yataktan kalkmaya çalıştı. "Bir şey giymem lazım." Haklıydı. Fiko Abi vardı.
"Bekle dolapta kıyafetin olması lazım." Daha önceden burada bıraktığı bol bir alt vardı. "Teşekkür ederim." Söylediği şey ile arkama döndüm. "Yani her şey için."
Yatağa yanına oturdum ve onu kendime çektim. "Her zaman yanındayım bir tanem." Alnına bir öpücük kondurdum. "Teşekkür ederim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İçimdeki Cenaze
Non-Fictionİçimde bir cenaze var ve asla bitmeyen bir direnç. Hayata direnen küçük yaratıklar. Tüm umutlarım bitene kadar peşimi bırakmayacak yaratıklar. Her 'Bitti' dediğim zaman çok daha güçlü gelerek beni yine sömüren yaratıklar. Onlardan kurtulamıyorum. B...