Değişiklik yaptım.
Deniz:
"Deniz sakin olur musun?!" Nehir seslendiğinde içimde büyüyen siniri bastırmaya çalışıyordum. Bir elimi yumruk yapmış hırsla sıkıyor diğerini ise saçlarıma geçirmiş çekiştiriyordum. Kendime acı vererek içimdeki siniri öldürmeyi hedeflemiştim. Acının beni uyarıp kendime getirmesi gerekirken daha kötü hal aldırıyordu.
Yüzümü sıvazladım neredeyse parçalamak istercesine. Arkamı döndüğüm Nehir'e baktım. Her an fotoğrafımızı çekmeye hazır habercilere yem vermemeye çalışıyordu. Sakin gözükmeye çalıştığını ve sakin gözükmek zorunda olduğumuzun farkındaydım fakat gittikçe kontrolümü kaybediyordum. Bu kesinlikle olmaması gereken bir şeydi hele habercilerin etrafımızı sardığı ortamda.
Havalimanındaydık. Normalde kimseyi sokmamaları gerekirken yol habercileri ve hayranları kontrol edemediklerinden kapanmıştı. Biz de bekleme odasına kapalı kalmıştık. Yaklaşık bir haftadır her şey sinirime dokunurken bu manzarayla karşılamak delirmeme sebep oluyordu doğal olarak.
"Olamıyorum Nehir! OLAMIYORUM!" Seslerin dışardan duyulduğuna emindim. Hızla dudaklarımı birbirine bastırdım. Ellerim tekrar yerlerini aldı saçlarımda. Sinirle çekiştirdim. Üzerimdeki gerginliği atmak için volta atmaya başladım küçük odada. İşe yaradığını söyleyemezdim.
"Tamam. Tamam. Biliyorum şu an çok boktan bir durumun içerisindeyiz ama kendini kontrol etmek zorundasın." Nehir'in sesini sakin tutmaya zorladığını biliyordum. Sesi istemese de titriyordu ve bu benim kendimi iğrenç hissetmeme sebep oluyordu. Şu an en son istediğim şey ona patlamaktı.
"Bak ben sana bir yerden kahve bulayım? Hem iyi gelir? Birazdan sakinlerler zaten." Çabaladığının farkındaydım ama gerçekten kaldıramıyordum.
"Nehir. Beni biraz yalnız bırak. Lütfen." Gözlerindeki hayal kırıklığını görmemek için ona bakmamıştım. O ifadeyi görmek istemiyordum.
Cevap vermedi. Çantasını topladığını gözümün ucuyla görebiliyordum. Kapıya doğru sinirli ama bir o kadar da kırgın adımlarla ilerledi. Kapı saniyelik olarak açıldı. İçeriye dolan flaş ışıkları ile gözlerimi kıstım. Kapı çarpıldığında yalnızdım. Buzlu camdan dışarıda parlayan flaşların ışığı geliyor Nehir'e yönlendirilen sorular ile birlikte hayranların çığlıkları odayı inletiyordu.
Kendimi koltuğa fırlattım. Kendimden nefret ediyordum. Bu durumda olmamızın tek sebebi bendim. Onu üzen de bendim. Galiba çok sevdiğin için dokunamamak, çok sevdiğin için kırmaktan çok daha iyiydi. Önceden tek problem benim nefsimken şimdi o vardı. Canını asla yakmak istemediğim kişi benim sevgimden dolayı zarar görüyordu. Ne bırakıp düşmesine izin verebiliyordum ne de benimle kalıp zarar görmesine. Sesli bir şekilde nefesimi verdim.
Melike'yi arayıp bizi bu durumdan kurtarmasını söylemeliydim. Onlar şu an bizimle değildi çünkü biz programımızı değiştirip erken gelmek istemiştik. Bunun da tek sebebi ben ve bana asla rahat vermeyen şu şeydi. Telefondan Melike'nin numarasını buldum, tuşladım.
"Melike bizi buradan çıkar yoksa asla olmasını istemediğim şeyler olacak!" Olabilecek en düzgün sesle konuşmaya çalıştıysam da sinirli çıkmıştı.
Öbür taraftan Melike'nin sesi duyuldu. "Deniz! Buradan yapabileceğim her şeyi yapıyorum! Birazdan uçağa biniyoruz ve iki saate oradayız tamam mı?"
"Melike iki saat dayanabileceğimi sanmıyorum!" Gerçekten o kadar gücüm olduğuna inanmıyordum. En ufak bir sorun daha çıksa patlayabilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İçimdeki Cenaze
Non-Fictionİçimde bir cenaze var ve asla bitmeyen bir direnç. Hayata direnen küçük yaratıklar. Tüm umutlarım bitene kadar peşimi bırakmayacak yaratıklar. Her 'Bitti' dediğim zaman çok daha güçlü gelerek beni yine sömüren yaratıklar. Onlardan kurtulamıyorum. B...