~bölüm on dört~

0 0 0
                                    

Buraya çok şık uğrayamıyorum ama sınavlarım yeni bitti ve ikinci sınavlar yolda...
Neyseki çok okuyucum yok. (Hiç yok.)

Üç gündür bitmek tükenmek bilmeyen öfkem hala tazleiğini koruyordu.
Sakinleşmeye yakın bile değildim. Belki biraz sakinleşsem mantık çerçevesinde düşünüp akselle düzgün bir konuşma yapanilirdim.
Ama yaptığı o kadar akıl almaz bir şeydi ki yüzünü görmek istemiyordum.
Biraz da olsa düşünecek vaktim olmuştu.
İki yıl boyunca yanlız olduğumu düşünmüştüm. Aslında değildim.
Aksel biliyordu. Aksel yaşadıklarımı biliyordu. Yalnız değildim.
Bu her ne kadar ürkütücü bir şey olsada o zor zamanlarda en azından bir kişinin benim duygularımı anlıyor olması içimde bir kıpırtıya sebep olmuştu. Bütün gün susmayan telefonum yine düşüncelerimi bölmüştü.
Bu günkü 30. Aramasını yapan selim bıkmadan usanmadan beni arıyordu.
Ve bende aynı kararlılıkla telefonu açmıyordum.
Olanları duymuş olmalıydı ve abisini affetmem gerektiğini söyleyecek olmalıydı.
Bu yüzden açmayacaktım.
Biraz kafam dağılsın istediğim için ve arkadaş edinmenin huzelt olabileceğini düşündüğüm için Burak ve Elif'i davet etmiştim. Birazdan burda olurlardı.
Telefonumu sessize aldım misafirim varken telefonumun sürekli çalıp bizi rahatsız etmesini istemiyordum.
Mutfağa gidip yaptığım kurabiyelere baktım. Olduğuna karar verip fırını kapattığımda zil sesi evi doldurdu.
Hızlıca kapıyı açtım.
Otuz iki diş sırıtan elif heyecanla eve girdi.
Saçlarında bir kaç boncuk vardı ve açıkçası rengarenk giyinmişti.
Bileklerindeki gökkuşağı bileklikleri kimliğini saklamadan yaşadığını gösteriyordu. Ve buda bende büyük bir hayranlık hissi uyandırıyordu.
Burakta rahat bir tavırla içeri girdi.
Onlar salona geçerken bende kapıyı kapatıp peşlerinden gittim.
"Çay mı kahve mi?"
Elif heyecanla konuştu.
"Ya kafeinden kriz geçireceğim zaten günde 6 bardak kahve içiyorum. Türküm ben getir tavşan kanı bı çay!"
Güldüm.
Burağa döndüm.
"Kahve uyar bana"
Başımı sallayıp mutfağa gittim.
Hızlıca çay demleyip iki filtre kahve yaptım.
Her Şeyi tepsiye koyup özene bözene yaptığım kurabiyeleri tabağa dizdim.
Kendi aralarında konuşan ikilinin yanına gidip tepsiyle oturdum.
Elif ellerini çırptı.
"Kurabiye mi yaptın! Ya nasılda hamarat! keşke erkek olsaydım güneş!"
Burak elini Elif'in kafasına geçirdi.
Bende gülerek çayı Elif'in önüne koydum.
Yaklaşık yarım saat sohbet etmiştik ve gerçekten çok eğlenmiştik.
Eğlenceli ve kafa dengi insanlardı.
Buraya üniversite için gelmişler. Burak ikinci sınıf elif ise birinci sınıf öğrencisiymiş. Burak mimarlık okuyormuş. Elif ise reklamcılık. Elifle birlikte bulaşıkları mutfağa götürürken cebimde 500. Kez titreyen telefonu sinirle aldım.
Akselden ve selimden bir sürü mesaj vardı. En son atılan mesaja baktım.
"Kapıdayız. "
Gözlerim kocaman açıldı.
"Geri dönün. Acmayacagım."
Mesajı kısaca yazıp telefonu rastgele bir yere koydum.
Aynı zamanda zil çalmaya başladı. Siren gibi durmadan çalan zil yüzünden kafayı yiyecektim. Koridordan Elif'in sesi geldi.
"Açıyoruuum!"
"Hayır açma!"
Koridora çıktım. Fakat elif çoktan kapı deligine bakıyordu.
"Kapıda iki tane yakışıklı adam var. Hangisi sevgilin?" Burakta gürültü yüzünden koridordaydı.
"Boşver giderler zaten."
Elif gözlerini kısıp bana baktı ve omuz silkti. "Çok yakışıklılar. Açacağım."
"Sen gaysin?"
"Bu erkekleri yakışıklı bulmayacağım anlamına gelmez."
Kapıyı açığında elimi anlıma vurmamak için zor tuttum.
Kapıda yan yana dizilmiş selim ve Aksel gözüktü.
Selim gülerek içeri girdi.
"Gün ışığım? Bana da mı küstün? Ben ne yaptım bana küsme ben sensiz ne yaparım!"
Bana sıkıca sarıldığında hayretle kalakaldım. Selim'in beyin yaşı kaçtı?
Göz ucuyla bile aksele bakmadım.
Ama içeri girdiğini biliyordum.
Selim'i üzerimden cekmesi de aynı anda olmuştu.
Soğuk sesi evi doldurdu.
Etrafa bakıp elif ve burağı gördü.
"Rahatsız mı ettik?"
Göz devirdim.
"Evet desen gidecek misin?"
Omuz silkti.
"Hayır."
"Selim kalabilir. Senin gitmeni istiyorum."
Aksel sinirle güldü.
"Asıl selim siktirsin gitsin. Selim'le işin yok senin."
Göz devirmekten gözlerim çıkacaktı.
"Seninle de işim yok?"
Elif sessizce konuştu.
"Güneş vurdu gol oldu!"
Aksel aldırmadan bana bir adım attı.
"Konuşmamız lazım."
"Hayır senin kendi kendine konuşman gerek! Aynanın karşısına gec ve ben ne salak insanım neler yaptım. Güneşten habersiz de!"
Elleriyle saçlarını taradı. Sinirleniyordu.
Ve bu benim zerre umrumda değildi.
Burak araya girdi.
"Biz gidelim?"
Aksel cevapladı "harika olur!"
Bende aksi cevabı verdim.
"Hayır tabikide! Aksel gidiyor."
Sesi biraz yükseldi.
"Güneş!"
Elif bir kaç adım attı.
"Yanlız bağırmazsak sevinirim. Kulaklarım hassas."
Selim sessizce kıkırdadı. Elif dalga geçmişti. Ama Aksel anlamayacak kadar kızgındı.
"Selim al abini git."
Selim kolunu omzuma attı.
"Valla hele bir deniyeyim ebemi siker."
Aksel kısık sesle soludu.
"Öğrenmen güzel."
"Aksel, seni görmek istemiyorum."
"Konuşurken arkanı dönersin."
Hayretle ona baktım. Söylediği komik degildi. Komik olan bunu ciddiyetle söylemiş olmasıydı.
Aniden bana doğru geldi ve kolumu tuttu.
Naptığını anlamaya çalışırken beni sürüklemeye başladı.
Elif ve Burak bize doğru atıldı. Fakat selim önlerine geçti.
"Bırakın. Çözmeleri gereken bir konu var."
Burağın mırıldandığını duydum.
"Güneş istemiyor ama."
Devamını duyamadan kendimi odamda buldum. Aksel kapıyı kilitledi ve bana döndü.
"Beni her gün daha fazla şaşırtıyorsun. Nedir? Şimdide dağ ayısı mı oldun? İki yıl sapık takipçi oyunu oynadın. Sonra yardım sever abi oyunu, şimdi dağ ayısı!"
Beni dinlemeden omuzlarıma ellerini koydu.
Bu temas beni daha da sinirlendirdi.
Az önce bağıran oydu. Neden şimdi çok sakindi?
Kişilik bozukluğu vardı kesin adamda!
Beni yatağa oturttu.
O da yanıma oturdu.
"Şimdi sakin kafayla konuşalım, tamam mı güzelim?"
O kadar yumuşak ve sakin konuşmuştu ki birden bire kişilik değiştirmesine çok şaşırmıştım.
"Sakın olmak istemiyorum."
"Tamam. Sakın olma o zaman. Ne yapmak istiyorsun? Bana vurmak mı? Vur. Sövmek mi? Söv. Ne istersen yap. Ama bir şeyler yap. Yüzünü göreyim. Sesini duyayım. Kavga ederek de olsa çözelim."
Mantıklı konuşuyordu.
Ona vurabileceğimi söylüyordu.
İstiyor muydum?
Bu üç günde aklımdan geçen tek şeyin bu olduğunu biliyordum.
Ama neden şimdi yapmıyordum?
Üstelik kendisi de izin vermişti.
" yoruldum. Çok şey oluyor. Ben artık böyle şeyler yaşamak istemiyorum. Madem biliyorsun, daha fazla saklamanın anlamı yok. Nasıl bir yerden geldiğimi biliyorsun. Kaçtım, yeni bir başlangıç yaptım ben. Sorun olsun istemiyorum artık hayatımda.
Ama sen kalkmış ben sana aşığım diyorsun!"
Bir kaç saniye gözlerime baktı. Ne diyeceğini düşünüyordu sanırım.
"Haklısın. Zor şeyler yaşadın. Senin üstüne gelmeye devam ettim. Ama daha fazla tutamadım güneş. Sana karşı içimde beslediğim şeyler o kadar büyüdü ki tutamadım içerde. Dışarı cıkıverdi."
"Ne Yapmamı istiyorsun? Seninle ne yapayım ben? Bilmiyorum."
"Hiç bir şey yapmak zorunda değilsin. Ben senden uzakta olmak istemiyorum. Bak iki yıl sonunda seninle konuşuyorum. Adımı biliyorsun, bana bakıyorsun. Bunlar benim için tarif edilmesi güç şeyler. Çok mutluyum yanımda olduğun için. Ben senden her hangi bir karşılık beklemiyorum. Sadece benden uzaklaşma. Arkadaş olmayalım ama en azından seninle görüşebileyim. En azından beni tanıma şansını sana vereyim."
Ne diyeceğimi bilmiyordum. Benden bir cevap bekliyor mu bilmiyordum. Şu an bir şeyler diyebilecek durumda bile değildim. O da halimi anlamış olmalı ki konuşmaya devam etti.
"Beni anladığını umuyorum. Ben yanında olacağım. Her durumda arkanda olacağım. Beni görmek istemezsen yapabileceğim bir şey yok. Israr edecek değilim. Ama eğer aklında en ufak bir şüphe varsa, içinde beni görmek için en ufak bir istek varsa söyle, söyle ki bileyim ve sıkı çalışayım. Beni tanımanı sağlayayım. İzin ver olur mu? Belki bir gün sen de beni seversin. Dene sadece. İzin ver sana kendimi göstereyim."
Ben ne diyeceğimi bilmiyordum. Düzgün bir cevap vermek için düşünmeye ihtiyacım vardı.
Bunun içinde yanlız kalmam gerekiyordu tabiki.
"Ben şimdi gidiyorum. Sen beni arayana kadar ben sana ulaşmayacağım. Yeterli bana bir cevap ver. Düşün taşın. Ben bir telefon uzağındayım."
Ayağa kalktı ve beni odada bırakıp çıktı.
Onun ardından odaya fırlayan elif ve arkasında Burak yanıma oturdular.
Elif konuştu.
"Her şeyi anlat."
Göz devirdim.
Her şeyi anlatmamak şartıyla onlara kısa bir özet geçtim.
Gerçekleri de çarpıtarak harika bir senaryo kurmuştum.
Okuldan arkadaşım Selim'in abisi bir süredir benden gizli bir şeyler yapıyordu. Öğrendim hoşuma gitmedi. Çok kızdım.
Onlara anlattığım özet Elif'i tam tatmin etmese de daha fazlasını anlatmayacağımı anladığı için biraz daha kalıp gitmişlerdi.
Ben de nihayet yanlız kalmanın verdiği rahatlıkla uzandım.

Neler oluyor??
Sizce güneş akselle ne yapacak?
Elif'i çok seviyorum çok tatlı. Elif için çok güzel planlarım var😏😝

~ZİHNİMDEKİ OKYANUS~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin