~bölüm on bir~

0 0 0
                                    

Bölüm şarkımızı bıraktım buraya☀️
İyi okumalarr

Dün akşamki olaylardan sonra selin benimle kalmaya karar vermişti.
Zaten yalnız kalabileceğini sanmıyordum.
Selim ve Aksel gelmemişti. Beklememiştimde...
Bu sabah işe seline gelen bir telefonla kahvaltıya geleceklerini öğrenmiştik.
Bu gün işe gitmeyecektim zaten tatil günümdü.
Selinle birlikte kahvaltı hazırlayıp diğer yandan sohbet ediyorduk.
Sanki dün olanlar hiç olmamış gibi davranıyorduk.
Sanki ben o salonda yüzüme tokat yememişim gibi...
Aşağılanmamışım gibi...
Zaten alışkın değil mıydım aşağılanmaya?
Ne önemi vardı? Her zaman böyleydi benim hayatım.
"Güneş, patates var mı?"
Ellerimi havluya kurulayıp patates sepetinden bir kaç tane çıkarıp selinin önüne koydum.
Teşekkür edip patatesleri soymaya başladı.
Bende yumurta için peynir rendelemeye devam ettim.
Ne zamandır doğru düzgün kahvaltı yapmıyordum?
Gerçekten çok uzun zaman önceydi.
Kapı çaldığında selin işini bırakıp cıvıldadı.
"Ben baktım!"
Koşarak mutfaktan çıktı. Yarım bıraktığı işi yapmaya başladım.
Selim içeri büyük bir gürültüyle girdi.
"Hay amına koyayım böyle işin ya!"
"Sus selim."
"Ne sus abi ya! Çok sinirliyim!"
"Sen ne bokuna sinirleniyorsun oğlum? Sana giren çıkan yok?"
"Yani yokta.."
"Kafamı siktin bir daha açma ağzını."
"Aman tamam. Nerde benim gün ışığım?"
Bır gün ışığı olmadığım kalmıştı.
Selim sistemle konuştu.
"Ne tartışıyorsunuz ya? Gelinde yardım edin bari!"
Paldır küldür ahıra girer gibi üçüde mutfağa girdi.
Gerçekten bu üçü çok tuhaf ve samimiydi.
Çok şaşırtıyorlardı beni.
Selim her zamanki gevşek tavrıyla kolunu omzuna attı.
"Ooo gün ışığımın elinden kahvaltı?"
Elimdeki bıçağı burnuna kadar getirdim.
Sanırım bende onun gibi rahat olmayı ve şaka yapmayı deneyebilirdim?
"Bu bıçağı burnundan sokar kulağından çıkarırım."
Selim korkuyla geri çekildi.
"Tehditkâr gün ışığı."
Güldüm.
Kahvaltı neredeyse hazırdı.
El birliğiyle hazırlamıştık.
Tabi bir tabağım Selim'in cinayetine kurban gitmişti.
Ama şu an bu pek umrumda değildi. Çünkü dün olanlardan sonra şu an çok mutlu hissediyordum.
Nihayet kahvaltı hazır olunca hep birlikte oturduk.
Sessizce kahvaltı yaparken Aksel öksürdü.
Bütün dikkat onun üstünde toplandı.
Belliki onun istediği de buydu.
Herkesin onu dinlediginden emin olduktan sonra lafa girdi. Gözlerimin en icine bakmayı ihmal etmemişti.
Bazen öyle derin bakıyordu ki sanki gözlerimin arkasında sakladığım tüm hayal kırıklıklarımı ve umutsuzluk karımı görüyordu.
"Dün aksam olanlar hakkında konuşmak ister misin?"
Bahsettiği şey bir an için tüm kanımın çekiliyormuş hissine kapılmama sebep oldu.
"Ailevi problemler..." Sanki sesim içime kaçmış gibi konuşmuştum.
Ama beni duymuşlardı.
"Anlatmak istemiyor musun?"
İstemiyordum. Asla hiç kimse bilsin istemiyordum.
Evet benim suçum değildi bu yaşadıklarım ama yinede hayatımı beni hor gören ve değer vermeyip suçlayan insanlarla geçirince psikolojik olarak diğer herkesin de beni suçlayacağını düşünüyordum.
Bunu bir türlü atlatamamıştım.
"Üzgünüm..."
Sinek vızıltısından hallice sesim mutfakta gezindi.
Selim destek olmak ister gibi masada duran elimi tuttu.
Aksel devam etti.
"Tehlikedeysen, söyle."
Öyle miydim? O kadar ciddi bir mesele haline gelmiş miydi bu?
"Hayır öyle bir şey yok. Klâsik aile kavgaları işte sadece bu seferki biraz ağır bir kavga oldu. Hepsi bu kadar.
Selin konuştu. Sinirlenmişti alev alan ela gözleri benimkileri süzdü.
"Hepsi bu kadar mı? Okulu bıraktın güneş! Hayatını bıraktın sen!"
Üç çift ela göz bana kızgın gözlerle bakıyordu.
İstemsizce ruhsuz bir gülüş çıktı dudaklarımdan.
" Ne zaman yaşamaya değer bir hayatım oldu ki?"
Söylediğim şey biraz ağır olmuştu.
Ama doğruydu. Hayatım uğruna savaşılacak, kurtarılacak bir hayat değildi.
Bana bakin! Koskoca sarsılmaz ailesinin tek varisiyim ben!
Ama bulunduğum duruma bakın.
Komik...
Ortamı toparlamak için gülümsedim.
"Çaylarınız soğuyor. İçin hadi."
Sanki benim emrini bekliyorlarmış gibi kahvaltıya döndüler.
Konusmak istemiyordum ve onlar anlayışla karşılıyorlardı.
Çok güzeldi...

Güzel bir kahvaltının ardından onları geçirmek için ayağa kalkmıştım.
Selim ve selin her zamanki gibi atışarak ayakkabı giymeye çalışıyorlardı. En sonunda ikiside giymiş ve aynı anda yanımda duran aksele döndüler.
İkizler...
"Abi hadi?" Selin sabırsızca abisine baktı.
Aksel bir kaç saniye bekledi. Ardından seline cevap verdi.
"Siz inin. Geliyorum ben."
Cebinden araba anahtarı çıkarıp selime fırlattı. Selim havada kapıp selinle birlikte aşağı indi.
Aksele döndüm. Bir şey mi istiyordu.
"Sorun ne?"
Eli ensesine gitti. Yarım bir gülüşle konuştu.
"Sadece... Yalnız kalmak istedim."
Çok derin bakıyordu. Sanki gözleri kendi aynasıymış gibiydi.
Ne hissediyorsa, ne düşünüyorsa o an gözlerinden film şeridi gibi geçiyordu hep.
Aramızda olan mesafeyi iki adımda kapattı.
Şaşkınlıkla sadece izledim.
Eli kalkacak gibi oldu fakat hemen indirdi. Kararsız kalmış gibiydi.
Aramızda sadece bir nefeslik boşluk vardı.
Yakından gözleri alev alevdi.
Elanın en güzel tonlarından birine sahipti.
Nihayet dilim işlevini hatırlamıştı ve bende nihayet konuşabilmiştim.
"Ne yapıyorsun?"
Sesim bir fısıltıdan ibaretti.
"Ne yaptığımı bilmiyorum. Artık durmak istemiyorum."
Bu defa eli kararlı bir şekilde saçlarıma kadar ulaştı.
Kırmızı tutamlarımda gezinen elleri içimde bir şeyleri hareket ettiriyordu.
Son söylediklerinin ardından ağzımı dahi açmamıştım. Hatta nefesimi tutuyor bile olabilirdim.
Bunun üzerine o konuşmaya devam etti.
"Artık seninle ilgili düşüncelerimin dışarı çıkmasına izin vereceğim."
Eli yavaşça omzuna, koluma oradan da elime geldi.
Sıkıca tuttu elimi.
"Uzun zamandır içimde tutuyordum zaten. Artık bırakmayacağım."
Bana arkasını dönmeden yürüyerek kapıya kadar gitti. Ellerimiz ayrıldı.
Ağzımı açıp tek kelime edememiştim çünkü aksel dengemi alt üst etmişti.
Ağzımı açsam ne diyebilirim?
Benden gözlerini bir saniye bile ayırmadan kapıya kadar gitti.
Dudaklarında ufak bir gülümseme oluştu.
Gözleri parladı. Sanki dünyanın en nadide elmasına bakıyordu.
Gözleri öyle bir ışıldıyordu ki bana baktığını bilmesem kesinlikle bir elmasa bakıyor derdim.
Ama bana bakıyordu.
Bir elmasa bakar gibi...
Elini kapıya koyup konuştu.
"Sonra görüşürüz okyanus gözlü."
Gülümsemesi birden büyüdü.
Gözleri mümkünmüş gibi daha da parladı.
Ardından kapıyı kapatıp gitti.
O kapıyı kapattı, benim ışığım söndü.
O gitti, ben karanlıkta kaldım...

☀️Bir şeyleri netleştirmek istiyorum. Bir kaç planım var bu kitapla ilgili. Heyecanlıyım. Bir an önce yola koymak istiyorum.☀️

🙋🏽‍♀️ Sağlıklı kalın 😌

~ZİHNİMDEKİ OKYANUS~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin