~bölüm iki~

7 1 0
                                    

Selaam!
Yeni bir bölümle geldim.

             🌙Hayatımda sana yer
                               Yok🌙
Yalnızlığın soğuk nefesi ensemdeydi.
Saç diplerimi gıdıklıyordu.
Saatin kaç olduğunu bilmiyordum. Umrumda değildi.
Aklımdan çıkmayan deli düşüncelerle meşguldüm.
Zihnimi istila etmiş anılar dün geceye aitti.
Zift gibi karanlık geceye rağmen ışıldayan köşkün salonunda gerçekleşen ruhumu parçalara ayıran o an...

Annem belki haftalar sonra benimle konuşmaya tenezzül etmiş ve beni salona çağırmıştı.
Bu konuşmayı yaptığı zaman dedemin evde olmaması dikkatimi çekmişti. Yanına gittiğimde elinde ada çayıyla oturuyordu.
Gözleriyle beni takip etti. Karşısındaki tekli koltuğa oturmamı ruhsuz gözlerle izledi.
Oturduğumda bakışları büyük salonda gezindi. Temkinliydi.
Kısık bir sesle konuştu. Sanki kimsenin duymasını istemiyor gibiydi.
" Biliyorsun, seni hiç bir zaman istemedim. Hayatımda sana hiç yer yok. Hala öyle. Üzgünüm. Ama daha fazla burda olmanı istemiyorum. Sen de istenmediğin ve değer görmediğin bir yerde yaşamak istemezsin."
Afalladım. Ne demeye çalışıyordu?
Zaten bildiğim şeyleri söylemiş olmasına rağmen zihnimde soğuk rüzgarlar esti.
"Ne demek istiyorsun?"
Ada çayının sertçe masaya koydu.
Kahve gözleri tekrar benim üstüme değdi.
"Artık büyüdün. Kendi basinin çaresine bakarsın. Git. Sana biraz para vereceğim. Bir ev tutmana eşya almana yeter.  Bir sürede idare edersin. Babam kaçtığını düşünür."
Öz annem neler diyordu?
Nasıl söylerdi?
Yanında duran iki kalın zarfı bana uzattı.
Almadım. Öyle bir şoktaydım ki ne yapacağımı bilmiyordum.
Ayağa kalkıp yanıma geldi.
Zarfları elime tutuşturdu.
"Sana bir hafta veriyorum. İster hemen yarın gidersin ister bir hafta sonra."
Salonu terk ettiğinde öylece kalakalmıştım.

Ne yapacaktım?
Gidiyor muydum?
Hayatımı geçirdiğim bu köşkten kovulmuştum.
Dışarısı hakkında hiç bir fikrim yoktu.
Hayatım bu köşk ve okuldan İbaretti.
Önümde duran paralara baktım.
Yüklü miktarda para vardı burda.
Dedemin ara sıra verdiği paralarda vardı.
Gitsem beni epey idare edecek kadar param vardı.
Ama bu durumun zihinsel kısmı çok çökerticiydi.
İstenmiyordum.
Öyleyse gitmeliydim.
Daha fazla düşünmeden küçük bir bavul alıp tüm eşyamı içine tıktım.
Herkes uyuyordu.
Uzun paltomu üstüme geçirip telefonu cebime sıkıştırdım.
Kimseye duyurmadan arka kapıdan çıkıp karanlık sokakları yürümeye başladım.
Nereye gideceğimi bilmiyordum.
Ama önce bir pansiyon bulmam gerektiğini biliyordum.
Bir kaç gün orada kalıp ev arardım ve yerleşirdim.  Sonra bır iş bulurdum.
Umarım yapmakta bu cümleleri zihnimde bir araya getirmek kadar kolay olurdu.
Yaklaşık yarım saat kadar yürümüş fakat bir pansiyon ya da otel bulamamıştım.
İlerde gördüğüm banka gidip biraz dinlenmeye karar verdim.
Soluk soluğa kalmış halde bavulu bir yere fırlatıp kendimi banka attım.
Yakında gün ağaracaktı.
Sokakta kimseler yoktu.
Ve bunu sevmiştim.
Tık bile çıkmıyordu.
Hayatımın gidişatı neydi?
Zorluklarla karşılaşacağım kesindi.
Artık kelimenin tam anlamıyla yapayalnızdım.
Sessiz sokakta minik bir cıtırdı duyup tüm dikkatimi oraya verdim.
Siyah bir jeep biraz geriye park etmişti arabasını.
Dikkatlice jeepe baktım.
Kimse inmedi.
Öylece park etmişti.
Karanlık geceye ve bana öylece eşlik ediyordu.
Bir süre sonra tüylerim diken diken olmuştu ve içimde tuhaf bir his meydana gelmişti. Bu hisle ayağa kalıp bavulumu aldım o jeepten uzaklaşmak istiyordum sadece.
İlerledim.
Ama arkamdan gelen seslere kulak verdim. Araba hareket etmişti?
Arkamı dönüp duyduklarımı tastik edecek cesaretim yoktu.
Yalnızca ilerlemeye devam ettim.
Aniden korna çaldığında korkudan sıçramıştım.
Daha çok hızlandım. Fakat araba benden daha hızlıydı.
Önüme geldiğinde korkudan küçük dilimi yutacaktım.
Ön cam aheste aheste açılırken arabanın içi tamamen görünür oldu. İki kişi vardı.
İki adam..
Bekle..
Ben bu çocuğu tanıyordum?
"Heey! Ne işin var bu saatte dışarda?"
Okulda benimle konuşan çocuktu bu.
Sürücü koltuğunda bana son derece tuhaf gözlerle bakan ondan çok daha olgun görünen bir adam vardı.
"Seni ilgilendirmez."
"Gitmek istediğin yere götürebiliriz. Nereye gidiyorsun?"
Duygusal boşluğun vermiş olduğu Halle cevap verdim.
"Bilmiyorum.."
Sesim sona doğru kısılmıştı.
İkisi birbirine baktı. Sanki gözleriyle konuşmuşlardı.
"Bin, karar verdiğinde seni götürürüz. Daha güvende olursun."
Neden yapıyordu bunu? Neden benimle ilgileniyordu?
Bedenimi bir üşüme esir aldığında haklı olduğunu düşünüp arabaya çekingen bir tavırla bindim. Zaten küçük olan bavulu koltuğa kolayca koydum.
"İsmimi bilmiyorsun! Ben selim."
Başımı salladım.
"Çok teşekkürler."
Göz ucuyla sürücüye baktım. O zaten bana bakıyordu.
Karanlıkta pek belli olmayan yüzü oldukça kemikli ve hafif sakallıydı. Düzgün bir burnu ve gür kaşları vardı.
Beyaz teni ve dolgun dudakları da cabası.
Selime baktım hiç inceleme fırsatım olmamıştı.
Onunda bembeyaz teni ve düzgün bir burnu vardı. Daha ince dudaklara ve bebek gibi bir surata sahipti.
Yüz yapıları benziyordu.
Kardeşler miydi?
Selim aklımı okumuş gibi arkasını dönüp bana gülümsedi.
"Bu da abim Aksel."
Arabayı sürüyor olmasına rağmen sanki hiç gözlerini benden ayırmıyor gibiydi. Tuhaf bir titreşim hissettim.
Hafifçe gülümsedim.
O ise tepkisizce bakmaya devam etti.
"Güneş, bir sorun mu var? Neden bu saatte bavulla dışardasın?"
Sustum.
Annem evden kovdu diyemezdim.
Herhangi bir cevap alamayan selim önüne döndü.
Ben de bakışlarımı cama çevirip yavaş yavaş doğan güneşi izledim.

Araba durduğunda daldığım düşüncelerden sıyrılmış gerçek dünyaya dönmüştüm.
Bir evin onundeyik
Aahh! Ben hiç bir şey söylemeyi ve beni kendi evlerine getirmiş olmalılar!
Arabadan indiler ve Aksel benim oturduğum yere yönelip kapıyı açtı.
Kapının önünde beklediğinde bir süre anlamamış ama sonra arabadan
İnmiştim.
Soğuk yüzüme çarptığında titremiştim.
Aksel bavulumu tek eliyle taşıdı.
"Üzgünüm, beni bir pansiyona götürmeniz yeterliydi. Rahatsız olmayın."
Selim kızgın gözlerle bana bakmış sonra da kafama hafifçe vurmuştu.
"Sus. Arkadaşız biz."
DEĞİLİİİZZ
Aksel  selime anlamsız, buz gibi ve sert bir bakış atıp konuştu.
"İçeri gir, kardeşimin arkadaşının başka bir yerde kalmasına izin veremezdim."
Aksele ve selime kaçamak bir bakış attım.
Selim alaycı gözlerle abisine bakıyordu.
Bana doğru yürüyüp kolunu omzuna attı.
Nazikçe kolunu omzumdan çekip kapıya ilerledim Aksel açmıştı.
İçeri girdiğim anda yüzüme vuran sıcak hava dışarıdaki soğukla dalga geçer gibiydi.
Sıcak sayesinde donan uzuvlarım bir bir erimiş ve gevşemişti.
Fakat ruhumun buzlarını eritmeye yetmemişti.
Aksel bir adım önümde ve selim tam arkamdaydı.
Akseli takip ediyorduk.
Muhtemelen salon olan yere gidiyorduk.
Tahmin ettiğim gibi salona açılmıştı kapı
Koridordan çok daha sıcak olan salonun bu kadar sıcak olmasının sebebi cayır cayır yanan şömineydi.
Ben salonun kapısında dikilmiş ne yapacağıma karar verirken tuhaf bir kız sesi salon duvarlarına çarparak kulağıma ilişti.
"Oha!"
Başımı sese çevirdim.
Salonda başka biri daha vardı?
Bir kız.
Kız bana doğru yavaşça yürüdü.
Yüzü bembeyazdı.
"Ne işin var senin burda?"
Bir süre düşündü
İşaret parmağı beni gösteriyordu.
Gözleri aksele kaydı.
"Yoksa.."
Aksel kızın omzundan tutup onu çevirdi. Kalktığı koltuğa sertçe oturttu.
Selim sekerek kızın yanına oturup ona sarıldı.
"Tanıştırayım! Okuldan arkadaşım güneş! Bir kaç gün burada kalacak."
Bana döndü.
"Bu selin. Benim ikizim."
İkiz?
"Çift yumurta ikizi."
Beni aydınlattığında daha iyi anlamıştım.
Fazla benzemiyorlardı.
Şu an olanlara inanamıyordum.
Düşüncelerim zihnimin içinde bir oraya bir buraya koşuşturuyorlardı.
Kesinlikle büyük panik içindeydim, ama bunu dışa vurmuyordum. Bu güzel bir haberdi.
Bu ortama yabancıydım.
Neden buradayım?
Ve daha önemli bir soru...
Bunlar neden sabahın köründe ayaktaydı?
Düşüncelerimi bölen Selim'in gözümün önünde elini şıklatması oldu.
Dikkatimi ona verdiğimde konuştu.
"Sıcak çikolata ister misin?"
Bir kaç saniye düşünüp cevap verecektim.
Ama biri benim yerime cevap verdi.
Aksel.
"İçer."
Salonda kısa bir sessizlik oldu.
Benim kadar diğerleri de şaşkındı.
Aksel rahatça oturduğu koltuğa yayıldı.
Baya rahatça.
Selin Ayağa fırladı.
Ellerini birbirine çırptı.
"Ben gidip hazırlayayım."
Selin odadan koşturarak çıkınca selime döndüm.
"Bak, teşekkür ederim ama gerçekten beni misafir etmenize gerek yok. Rahatsızlık vermeyeyim."
Selim göz devirdi.
"Rahatsızlık vermiyorsun. Hem, ufak tefek bir şeysin. Nasıl yapabilirsin ki?"
Alay ve samimiyet içeren sesi ona güvenmemem için bir sebep olmadığını hissettiriyordu.
Gülümsedim.
İçten bir şekilde. Belkide uzun zaman sonra ilk kez bu kadar içten gülümsedim.
Beni dışarda bırakmak istememişlerdi. Beni önemseyip, evlerine kabul etmişlerdi.
Bu his...
Tarifi yoktu.
En son ne zaman önemsenmiştim?
Hiç?
Örselenmiş ve karanlıkta kalmış olan ruhum ufacık bir ışık hüzmesi görmüş ve ordan dışarı çıkmak için koşmaya başlamıştı.
Fakat daha çok yolu vardı.
Işık epey uzaktaydı ve ulaşmak için bıkmadan, usanmadan koşması gerekiyordu.
🌺🌺🌺🌺🌺🌺🌺🌺🌺🌺🌺🌺🌺🌺

Uzun bir bölüm oldu.
ne düşünüyorsunuz?

~ZİHNİMDEKİ OKYANUS~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin