Giriş

82 10 16
                                    

2012:
"Meleğime..
Hayatın sana her zaman güllerden ibaret olmadığını söylerdim. Güllerinde dikenleri vardı. Benim hayatımda da dikenler vardı ama ben dikenlere katlanamadım benim parçam olan dikenler canımı yakıyordu, canımı acıtıyordu. Hayatımın sadece dikenlerden ibaret olduğunu düşünmeye başlamıştım, hiç bir zaman yapraklarımın açmayacağını düşünmeye başlamıştım. Sonra bir gül gelip elini bana uzattı. Dedi ki '..senin yaprağın olurum.' o gün gördüm ki benim de artık yapraklarım açıcaktı. Sadece dikenlerden ibaret olmayacaktım. Ben sadece seninle yapraklarımız olsun istemiştim seninde dikenlere dönmeni değil.. dikenlere dönme söz veriyorum. meleğim. Sen her zaman 'benim meleğim ol..'. O gün duman'ı kıskanmıştım, çünkü ben bile kucağına başımı koyamamışken o bir anda gelip kucağına başını yasladı. Bir anda düştü başın kucağıma. Keşke diyorum keşkeler tükense her şeyi yapmış olsaydık. Keşke diyorum keşkeler tükense her şeyi yapacak olsak.
Üzülme meleğim, biliyorum ben ne kadar üzülme desem de üzüleceksin ama sen üzülme olur mu? Hayatın karşına çıkaracağı fırsatları en iyi şekilde değerlendir. Aşık ol. Sev. Arkadaş edin. Gez. Bensiz yapamadığın her şeyi sanki benimle yapıyormuş gibi yap. Ben seni göreceğim seninle seveceğim. Seninle arkadaş edineceğim. Seninle gezeceğim. Evet biliyorum zor olucak ama alışacaksın. Alışmalısın. Kendin için değilse bile benim için unutma her zaman bir diken kadar yakında bir yaprak kadar ucundayım.."

Kağıdı zar zor tutan ellerim artık onu bile tutamıyordu. Elimde ki kağıt ona dair son parçaydı. Ruhum parçalanırcasına acıyordu. Keşkelerin sonu gelmiyordu. Düşünemiyorduk artık sadece aklımda canlandırıyordum; o gül bahçesinde koştuğumuzu dikenleri ellerimize batsa da o gülleri sevdiğimizi.. yaşayacaklarımızı.. önümüzde ki yolları.. sadece şu an olanların sadece şu an olanların bir kabus olmasını diliyordum. Dikenli bir kabus. Gözlerimden yaşlar dinmezcesine akıyordu. Yanaklarımın artık ıslanmamak gibi bir rahatları yoktu. İçimde ki acı beni tüketiyordu. Kafamda sadece geçmişimiz, yaşadıklarımız, geleceğimiz var. Keşke canını acıtan dikenler benim olsaydı. Keşke benim canımı acıtsalardı.. belki daha az acırdı. Aç bağrını yaslayayım yorgun başımı.

Ellerimin bile mecali kalmamıştı ama gözyaşlarım ilk gün ki gibi sağanak yağmur. Kağıt ellerimin arasından kaydı. Ona ait son yaprak.. ona ait son yaprağı ellerim tutmadan kaydı. Gözlerimde ki yaşlardan artık okuyamıyordum. Sadece başım eğik yere düşen kağıda bakıp göz yaşlarımla boğuluyordum. Biri aldı kağıdı. Yanıma koydu.

Kolumdaki serumdan kurtulup güllere sorucaktım, 'bu kadar zor mu dikeninin olması' ancak soruyu bir düşününce güllerden çok dikenim olduğunu fark ettim. Yine de sığınabileceğim tek yere güllere gidiyordum.

Çıplak ayaklarım soğuktan buz kesmişti.

"Üşüdü mü benim meleğim?"
"Biraz olabilir yani." Anlamadığım bi anda kucağına aldı beni. Şöminenin yanında ki koltuğa uzandık. Ayakkabılarımı çıkardı ve sıcacık olan dizlerinin arasına alıp ısıtmaya başladı. Ve sonra yine o mırıltı.. hala hangi şarkıyı mırıldadığını bulamamıştım. O da söylememekte ısrarcıydı.

Aklıma hücum eden bir tane daha anı.. bir tane daha.. bir tane daha..

Ayaklarımın daha ne kadar dayanacağını bilmiyordum dikenleri olan güllere ulaşana dek..

🎻

Aster Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin