4.Bölüm: Yabancı

39 4 1
                                    

Konuşmaya çalışıyordum. Olmuyordu. Dilim bana düşman kesilmişti. Önümde hala silüet olan kişi beni kolumdan tutup kaldırmıştı biraz tükezleyerek yürüyordum. Yürümem bile bir mucize gibi duruyordu bence. Sınıftan öyle bir hiddetle çıkmıştım ki sınıfta olan öğrenciler bile ne olduğunu anlamamıştı. Sadece bir kaç kişi harici beni tanımadığı için merak da etmemişlerdi büyük ihtimalle. Bir kaç kişinin de beni düşünüp peşimden geleceklerini düşünmüyordum zaten.

Kendi kendime halledebilirdim. Galiba.
"T-tamam ben iyiyim."
Kelimeleri söylerken bile kekelemiştim. Ama şu an daha önemli bir şey var ki o da bu yabancıyla gitmemem. Başıma ne geleceği belli olmaz sonuçta. Kolumu koşundan bir hışımla çektim. Bu biraz kötü etki yarattı. Düşecek gibi olduğumda hızlıca belimden kavradı. "Aynen, turp gibisin." Yapamadığı bu soğuk esprisine göz çevirdim.
Okuldan çıktığımızda daha iyiydim. Hava almak iyi gelmişti. "Yardımınız için çok teşekkürler. Hava almak gerçekten iyi geldi." Kolumu kolundan çekip yürümeye başladığım sırada kolumu tekrar kavradı. "Lütfen yaptığım iyiliği tamamlamama izin verin. Teşekkürünüzü sonradan edersiniz." Israrcı. Önünde durduğumuz mat siyah porsche' yi göstererek, "Buyurun."
Geçen teneffüs bu arabaya nutkum tutula tutula bakmıştım. Burada en lüx veya en pahalı arabalar her zaman vardır, ama bu arabanın matlığı dikkatimi çekmişti. Aslında bu arabaya binmek istiyordum. Ama binmemekte istiyordum. Arabanın kapısının önünde dururken birden oturtuldum. Ay noluyo noluyo. Çok geçmeden anladım ki bu yardım sever, kibar yabancı yardım sever, kaba biriymiş. Bunun da sabrı buraya kadarmış. Arabanın şoför koltuğuna geçip arabayı çalıştırıyordu. Bu yabancıyı ancak inceleme fırsatı bulmuştum. Saçları dağılmış. Kavisli çenesi dişlerini sıkmaktan daha da belli oluyordu. Bir an bana bana döndü 'noldu' diye işaret yaptı gözleriyle. Kafamı sallayıp ters tarafta duran cama doğru başımı çevirdim. Yolu izliyordum. Düşünerek. Bana ne olduğunu tam olarak hatırlamıyordum. Hatırlamaya zorladım kendimi ama zihnim arkama doğru düştüğüm mermere boşaltmıştı kendini. "Daha iyisin değil mi?" İyi niyetli birine benziyordu. "Evet, teşekkürler. Aslında hiç gerek yoktu hastaneye falan-" sözümü yarıda keserek, "kesinlikle-gerek-var." Kelimelerin üstüne bastıra bastıra, tek tek söyledi.
Yolları izledim. Anıları izler gibi. Yolları izledim acıları izler gibi.

Telefonuna mesaj geldiğinde dikkatimi yollardan çekmiştim.

Hem mesajı açıp hemde arabayı kullanıyordu.

Mesajı okuduktan sonra dikiz aynasından baktı. Baktığı gibi ağzından küfürün çıkması da bir olmuştu.

"Kemerini tak."

Aslında kemerimi takmayı unutmazdım ama çok ani olunca unutmuştum takmayı.
Kemeri takmamı bekledi ve ben takar takmaz gaza yüklendi. Daha kafamı yeni toparlamışken neler olduğunu bir daha bir daha anlamıyordum.

"Niye bu kadar hızlı gidiyoruz?!"

Konuşmam şaşırtmıştı onu.

"Öyle gerekiyor."

Ama ben demiştim bu yabancıyla gitmemem gerektiğini. Şimdi fazla hızdan kaza yapıp ölüceğiz. Şimdilik bir şey demeyeceğim ama inince -inebilirsek tabi.- büyük laflar yiyecek benden.
Bir daha dikiz aynasına baktığında arkamızdan birilerinin bizi kovaladığını ancak anlayabilmiştim.

"Birileri mi peşinde."
Birileri peşinde. Ve bende peşinde olunan kişinin yanında aynı arabada bizi kovalayanlardan kaçıyoruz.

"Durdur şu arabayı ineceğim!"

Durdurmadı.

"Durdur iniyim ve sen nerden, neyden kaçacaksan kaçmaya devam edersin!"

Durdu. Bu kadar basit olacağını sanmamıştım. İyi bari fazla uğraştırmadı.
Arabayı dar bir ara sokakta durdurdu. Arabadan indiğim gibi arkadaki adamların da arabadan inmeleri bir oldu. Bu zamana kadar yabancının yanıma geldiğini görmemiştim. "Gördün mü işte?"
Aynen gördüm, durduğun an paparazziler yığılıyor üstüne. "Şimdi elimi tut ve benimle birlikte koşmaya başla." Kafamı salladım.

Elimi tuttuğu gibi koşmaya başladık. Koşmaktan nefret ediyordum. Ara sokak arabalar geçemeyecek kadar dardı. Zemine atılan şişeler tozlu eskimişti, kırılmışlardı. Eskimiş sokaklar, eskimiş evler. Umarım bu evlerde yaşamak zorunda kalan insanlar yoktur.

Adamlar bıkmadan usanmadan koşmaya devam ediyorlardı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Adamlar bıkmadan usanmadan koşmaya devam ediyorlardı. Konuşmak istedim, itiraz etmek istedim ama koşarken tık nefes kaldığından konuşacak bir nefes daha harcamayı göze alamazdım. Daha küçük bir sokağa girdik ve hemen ardından üç ayrılan sokaklardan sol taraftakine girdik girdiğimiz sokak yine iki sokağa ayrılıyordu, bu sefer de sağ taraftakine girdik. L şeklinde ve çıkmaz sokak olan yerde bir sürü kutular vardı. Arkalarına çömelip saklandık. Nefes sesim çok net duyuluyordu. Adamlar bizi bulamasalar bile sesimi duyup yine de bulurlardı galiba.

Ayak sesleri geldi.

Arkamda sırtıma doğru çömelen yabancı adam bana bakıp elleriyle 'sus' işareti yaptı. Gözlerimi kapatıp nefesimi tuttum.

Ayak sesleri bir süre sonra geri dönüp gittiler. Ama ben hala gözlerimi kapalı tutuyor ve hala çömelmiştim. Yabacı omzuma dokundu. "Gözlerini açabilirsin."

Gözlerimi açtığımda. Ayakta durmuş beni bekliyordu. Kalkmam için elini uzattı. Tutmadan kalktım.

"Sen kimsin?!"
"Açıklayacağım, çıkalım şuradan."
"Tekrar soruyorum sen kimsin?!" Nefes alışım hala düzene girmiyordu. Kalbim küt küt çarpıyordu kulaklarıma geliyordu sesi.
Yine mi? Yine mi gözüm kararıyordu.

İnstagram: violattasrca
Twitter: violattasrca
🎻

Aster Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin