halsey - forever...(is a long time)
"Oğlunuzda kötü huylu bir tümör var."Kapının ardında konuşan beden aynı böyle söylemişti ailesine. Tabi aralık kapıdan baygın zannettikleri Mark'ın onları dinlediğinin farkında değillerdi.
Duyduğu şey ile yorgun bedeni titremeye başlarken doktorun söylediği şey beyninde yankılanıyordu. Beyin tümörü, beyin tümörü, beyin tümörü...
Var olan baş ağrısı düşünceleriyle daha da şiddetlenirken korku bütün vücudunu sarmıştı. Şoka mı girmişti? Belki girmiş olabilirdi, bilmiyordu.
O an tek düşündüğü ölecek olmasıydı. Tümör kötü huyluydu ve onu öldürebilirdi. 18 yaşında, daha tanıyamadığı bu dünyadan ayrılacaktı ve arkasında sevdiği her şeyi bırakmak zorunda kalacaktı.
Ellerini başına koyup kafasını eğdi ve derin bir nefes almaya çalıştı. Güçsüz bedeni zangır zangır titriyordu ve parmak uçları uyuşmuştu.
"Sakin ol, sakin ol. Daha tümörün seviyesini bile bilmiyorsun!"
Kendi kendine mırıldandığında rahatladığını hissetmişti. Evet haklıydı, daha tümörü hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Atlatabilirdi, ameliyatla aldırabilirdi. Anlık şok ile düşünme yetisini kaybettiğini zannetmişti Mark.
Hayatına hiçbir şey olmamış gibi devam edebilirdi. Yapabilirdi.
Bu zamana kadar gösterdiği ufak tefek belirtileri onda büyük sorunlara yol açmamıştı. O yüzden hastaneye gitme ihtiyacı bile hissetmemişti.
Son zamanlarda baş ağrıları ve kusmaları arttığı için bir de bayılmasının üstüne gelmişti hastaneye. Daha doğrusu ailesinin zoruyla getirilmişti.
Kendini düşündüğünden daha güçlü olduğuna inandırmak istemişti.
Ailesine bildiğini belli etmek istemedi. Merak ediyordu, karşısına geçip nasıl "Sende tümör var." diyebilirlerdi görmek istiyordu.
Duyduğu kapı gıcırtısıyla kafasını yastığa koydu ve gözlerini kapatıp yavaşça açtı. Önünde dikilen, gözleri kızarmış bir halde iç çeken annesine, babasına ve abisine baktı tek tek.
Tekrar derin bir nefes almıştı. Kendini kaybetmemeliydi.
Babası derin bir nefes aldı ve yatağının yanına oturup Mark'ın saçlarını okşadı. Mark yay kaşlarını çatarak gözlerini aile bireylerinde gezdirirken içinde fırtınalar koptuğunu hissediyordu.
"Oğlum, az önce dokturunla konuştuk." Sesi çatlamıştı babasının, kafasını çevirip iç çekti ve devam etti. "Beyninde kötü huylu bir tümör varmış. Ameliyatla bir kısmı alınabilirmiş. Eğer tedaviye başlarsak -"
"Ne kadar ilerlemiş?" Mark babasının sözünü kesip dakikalardır merak ettiği soruyu korkarak sormuştu. Alacağı cevap çok önemliydi. Tümör hakkında pek bir şey bilmese de temelde neler yaşayacağını tahmin edebiliyordu.
"Glial Tümör. Beyninde kontrolsüz bir şekilde çoğalıyor ve bu son evrede beyin kanserine yol açabilir. Ama eğer çok geç olmadan tedaviye başlayıp tümörünü aldırırsak sağlıklı bir şekilde hayatına devam edebilirsin."
Abisi Taeyong yüzüne yerleştirmeye çalıştığı tebessüm ile lafını bitirirken babası kafasını sallamıştı. Çok geç olmadan tedaviye başlamak...
"Ne kadar ilerlediğini sormuştum." Mark gittikçe kısılan sesi ile konuştuğunda abisi derin bir nefes almıştı.
"3. Evre."
Mark artık kendini tutamazken kafasını yastığa koydu. O an nasıl hissedeceğini bilemedi. Ölecekti. Daha belki de 20 yaşına bile gelemeden ölecekti.
Yavaşça dudaklarını araladı, kelimeler ağzından zorla çıkıyor gibiydi. "3. Evre hastaların yaşam süresi 1.5 yıl biliyorsun değil mi abi? Hem aldırsak bile tekrar büyümeyeceğini bilmiyoruz."
Annesi tuttuğu hıçkırıklarını serbest bırakırken abisi bir şey söylemeden başını önüne eğmişti. Babası yorgun bakışlarla kendini koltuğa bırakmıştı. Onlar da şoktaydı aslında tepkilerini yadırgamıyordu Mark.
Ama yine de gerçeğin aksine abisinin bir şeyler söylemesini beklemişti. İyi bir şeyler duymak istiyordu, gerçeği kabullenmek istemiyordu.
Gözlerini sıkıca kapatıp gözünün önüne mutlu anılarını getirmeye çalıştı. Bazılarını hatırlamadığını fark ettiği an çığlık atmak istemişti.
Tümörün belirtilerinden biri de hafıza bozukluğuydu.
O gün Mark'ın hayallerinin yıkıldığı ilk gündü.
Kafasını pencere tarafina çevirip vazonun içindeki yaprakları kurumuş, yaşamaya çalışan ama çoktan solmuş çiçeklere baktı. Çiçekler için çok geçti.
Ve Mark için de çok geçti
Yıkılan hayallerini solan çiçeklere benzetti.
梦想崩溃
[o an hayatımın bittiğine emin olmuştum sanki. çığlıklar atmak istedim, ağlamak istedim ama yapamadım. kimse anlayamazdı beni. solan çiçekler dışında...]
ŞİMDİ OKUDUĞUN
blasé
FanfictionMark Lee her an ölüm korkusunu hissetmekten, artık ölümü beklemekten bıkmıştı. mark lee fanfiction [completed] angst au¡ • book cover by @_moonnlightt_ © laviniabel | 2021 all rights reserved