Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
james arthur - train wreck
Bugün onun doğum günüydü.
20 yaşına girecekti ve her genç gibi arkadaşlarıyla bir partiyi hak ediyordu.
Ama o bunu istemiyordu, eskiden olsa koşa koşa giderdi her partiye. Şimdiyse evden çıkmaya korkuyordu.
Mark böyle biri değildi ama hayat onu istemese bile değiştirmiş ve çıkmaza sürüklemişti.
Yine de arkadaşları tabi ki boş durmamış ve bir barda eğlenebilecekleri bir parti düzenlemişlerdi. Özellikle Jaemin çok özen göstermişti bu partiye.
Ve Eunbyul Mark'ın tümörünü öğrenmişti. Başta inanamasa da, durup dururken sürekli ağlamaya başlasa da Mark'ı üzmek isteyeceği en son şey bile olmadığı için zamanla normale dönmüştü.
Zamanla diye tekrar etti kendi kendine. Mark zaman kavramını çoktan yitirmişti oysa yaşayacağı anlarını bile zaman belirliyordu.
Mesela Mark'ın 3 aylık ömrü kalmıştı ve Mark o 3 aya dünyaları sığdırmaya çalışıyordu. Tıpkı 2 yıldır yaptığı gibi.
Aynanın karşısında kendini incelerken tedavilerden zayıflamış yüzüne baktı tekrar. Kilo vermiş ve çökmüştü. Düşündüğünden daha fazla çökmüştü. Uzay boşluğunu andıran gözlerinin ışığı sönmüştü.
Kendinin çok kötü göründüğünü düşünüyor ve dile getiriyordu her zaman. Kendinden nefret etmeye başlamıştı.
Üzerinde siyah bir kot pantolon, beyaz gömlek ve siyah ceketi vardı. Önleri uzamış saçlarını geriye yatırmıştı. Parti için gereksiz bir özenle hazırlanıyordu. Çünkü Renjun böyle tembih etmişti.
Duyduğu araba kornasıyla aşağıya indiğinde Jaemin'in kırmızı spor arabasını gördü. Arkaya, Byul'un yanına geçip oturdu ve kafasını kızın omzuna yasladı. Yorgun hissediyordu ama tabi ki kimseye belli etmemişti.
Bu gece kötü bir şey olmasına izin veremezdi, vermemeliydi.
Mekana vardıklarında yüksek sesli müzik kulaklarını tıkama isteği uyandırsa da tepkisini ortaya koymamış ve yüzüne yerleştirdiği gülümsemesiyle kalabalığın arasında karışmıştı.
Parti cidden güzeldi ve arkadaşları, sevgilisi onun için uğraşmıştı. Doğal olarak mutlu olmuştu ama içinde kötü bir his vardı.
"İYİ Kİ DOĞDUN MARK!"
Kapanan ışıklar ve insanların çığlıklarıyla stresle yerinde kıpırdanmıştı. Jeno'nun gülümseyerek getirip önüne koyduğu 2 katlı pastaya baktı.
Hafifçe gülümserken herkes mutlu bir ifadeyle onu izliyordu. Mumların üzerine eğildi ve bir nefeste hepsini söndürdü.
Birkaç dakika sonra herkes sohbet eşliğinde pastayı yemeye koyulmuştu.
Mark elindeki pastadan bir çatal aldığında Donghyuck en son ki kız arkadaşını anlatıyordu. Dalgacı hali geri gelmiş gibiydi. Küfür ettiğinde Mark gözlerini devirmişti. Arkadaşları ve Byul ona hiçbir zaman hasta muamelesi yapmamıştı.
Bu onun için çok büyük bir şeydi çünkü nefret ediyordu bu tarz şeylerden.
"Mark! Mark. Beni duyuyor musun?"
Mark kesik kesik duyduğu ses ile kafasını çevirirken müziğin sesinin gittiğini fark etmişti. Doğru düzgün duyamıyordu.
Bir anda bulanıklaşan görüşüyle kalbi hızla atmaya başlamıştı. Buradan çıkmak istiyordu. Ayağa kalktı ve kalabalığı yararak barın önündeki sokağa attı kendini.
Midesinde ne varsa çıkarırken başı dönmeye başlamıştı tekrar, var olan baş ağrısı iki katına çıkmıştı.
Zar zor duvara yaslanırken peşinden gelen Jaemin'in farkında değildi.
"Mark! İyi misin? Noldu?"
Mark iyi değildi. Kafasını kaldırıp bulanık bedene baktığında karamel rengi saçlarından tanımıştı arkadaşını.
O an düşünmeden edemedi, mumlar mı daha çok yanmıştı yoksa canı mı anlayamıyordu.
Mark artık 20 yaşındaydı.
Ve bir daha asla eskisi gibi olamayacağı gerçeği yüzüne bir tokat gibi vurmuştu.
伤心的真相
[çünkü tepemizdeki bulutlar ne kadar kara olursa olsun, onların üstündeki gökyüzü hep masmavidir. ben hala çaresizce kendi mavimi arıyorum]