...Ağzımı eliyle sımsıkı kapadı ve kulağıma fısıldadı. "Sakın ani bir hareket yapma." Sesi tanıdık değildi ve muhtemelen katilde olabilirdi. Biraz da olsa direnmeye çalıştım. Tam o sırada mutfak kapısının sesini duydum. Beni tutan kişi beni masanın kenarına ittirip yine eliyle ağzımı kapamaya devam etti. Yüzünde maske vardı ve kapüşon takıyordu. Ama gözlerini görebiliyordum. Yeşil gözlü olduğu gayet belli oluyordu. Elimle onu ittirmeye çalıştım ama oldukça güçlüydü. "Sessiz ol ve hareket etme sana zarar vermek istemiyorum." Mutfaktakilerin başka yöne yöneldiğini gördüğü an beni kaldırıp hızlıca diğer kapıya sürükledi. Hala eliyle ağzımı kapıyordu. Daha sonra bahçenin arka tarafındaki küçük ormanlık alana götürdü. Elimdeki bıçağı alıp poşete koydu. Gözükmemek için oldukça iyi saklanıyordu. Umuyorum ki güvenlik kameraları çalışıyordur. Bana bakıp omzumdan sımsıkı tuttu. "Eğer ki bıçağı bulduğunu herhangi birine söylersen seni bulur öldürürüm. Bu olaydan kimseye bahsetmeyeceksin." O kadar tuhaf konuşuyordu ki. Aslında birine benzetiyordum. Bu, bu Leo! Ben bu cesaretli konuşmayı tanıyorum. "Leo sensin! Beni neden kaçırdın buraya? Tanrım sen ne yapıyorsun?" Kim olduğunu anlayınca paniklediğini hissettim. "Ben Leo değilim. Ne Leo'su?" "Sen çocuk mu kandırıyorsun. Ben bu gözleri ve konuşmayı tanıyorum." İyice kapana kısılmış hisseti ve beni daha da görünmeyecek bir yere ittirdi. "Heather bunu yapmak zorundaydım. Seni öldürmem için bir anlaşma yaptım ancak ben seni öldüremem." Ne! Öldürülmem için bir prensi mi tuttular? İyi de koskoca prensi böyle bir durumda kim bırakabilir ki? "Heather bunu yapmamı isteyeni söyleyemem ama eğer o bıçağı senden almasaydım benim prens ünvanımı bırak bu ülkede yaşayamazdım. Şuan seni öldürmem gerek ama yapamam. Bunun için prensliğimi feda edebilirim." "Beni hiç tanımamana rağmen beni mi koruyorsun? Bir de bu kadar çok iştesin ve umarım kraliçeyi sen öldürmedin." "Hayır ben öldürmedim ve kimin öldürdüğünü bilmiyorum. Ancak kimin parmağı var biliyorum ve beni bu duruma o sürükledi." Yüzüne oldukça ciddi bir şekilde baktım. "Leo bunu kim yaptırıyor? Eğer bana bu konuda yardımcı olursan emin ol sana yardım ederim." "Bana yardım edemezsin. Aslında edebilirsin. Hatta bu kadar zeki biri olarak eminim ki edersin. Heather bunu Isabel yaptırdı. Bıçağı almamı o istedi. Ama o öldürmedi. Çünkü katilde biz senin ölümünü kararlaştırırken oradaydı." Ölümümü kararlaştırmak mı? "O zaman bu işin içinde Isabel var. İyi de neden?" Bir anda mutsuzlaştı. "Çünkü prens Alec sana aşık olduğu belli. Isabel'in kraliçe olması sen varken imkânsızlaştı. Çünkü Isabel'i seviyordu. Ama Isabel gerçekten çok güçlü bir prenses. Alec İle pek anlaşamazlardı ve Alec'i yapmaması gereken bir durumda bıraktı. Bu olaylar sırasında sen geldin." "Peki senin olayın ne?" Leo yere oturdu ve oturmam için işaret etti. "Ben Isabel'i seviyordum ve Isabel Alec ile birlikteyken onu umursamıyordu. Çünkü benim kral olacağımı düşünüyordu. Bu yüzden benim yanımdan ayrılmıyordu ve bunu Alec öğrendi işte. Bu durum kraliçenin kulağına gitti ve abime saygısızlık ettiğim için tahttan düşürüldüm. Yani kral olamazdım. Isabel de beni bıraktı. Alec'den intikam için bende hem onun için oldukça önemli hem de kraliyet için önemli bir şeyini çaldım ve bunu Isabel biliyor." Vay canına! Bu saray entrikadan ibaret. "Yani diyorsun ki beni bu işten kurtar. Peki bunu yapabilirim. Ama sende bana katilin kim olduğunu bulmam için ajanlık yapacaksın. Bu konuyu Alec'e söylemeyeceğim. Bana çaldığın şeyin ne olduğunu söyler misin?" " Kraliyetin anahtarı yani Vilneira kılıcı. Oldukça önemli bir kılıç. O kılıç tüm kraliyetlerden güçlü olduğunun temsilidir ve bu Alec'teydi. Ben çalınca Alec kaybetti olarak gözüktü. O yüzden o da tahttan düşürülmüştü ama kral olmak için şart verildi. Ya Isabel ile evlenmek ya da kılıcı bulmak. Alec de artık Isabel'i sevmese de evlenmek zorunda." "Leo o kılıcı bana ver bende onu Alec'e vereyim. Bu şekilde olay çözülür. Nasıl bulduğumu söylemesi bana kalsın O işi hallederim ama bana kılıcı ver." Beni onayladı. " Tamam bir bahane bul kılıç odamda. Şehirden kovulmaktansa kral olmamayı tercih ederim." İkimizde hızlı adımlarla görünmeden odasına gittik. Kılıcı bana verdi bende oldukça hızlı bir şekilde odama gittim. Akşam yemek için Alec ile anlaştım. Yemeğe gitmeden önce ne yapacağımı düşündüm. Akşam olduğunda da şık bir elbise giydim. Ardından kılıcı koymak için hoş bir paket buldum. Yemeğe gittiğim an Alec ayağa kalktı. "Hoş geldin Heather elindeki nedir?" Oturmam için sandalyemi çekti ve tekrar yerine geçip oturdu. "Alec bunu sana aldım. Oldukça özel olduğu söylendi." Paketi hiçbir şey bilmiyormuşum gibi ona uzattım ve içini açıp kılıcı çıkardı. Gözleri mutluluktan parlıyordu. "Heather bu Vilneira sen bunu nasıl buldun? Bu yıllar önce benden çalındı." "Buldum işte ama senin olduğunu bilmiyordum." "Ben çok teşekkür ederim. Sen benim şuan hayatımı kurtardın." Ayağa kalkıp yanıma geldi ve sımsıkı sarıldı. Bende aynı şekilde sarıldım. "İyi ki varsın." Elimi tuttu ve bir süre öylece baktı. Hiç sorgulamaması benim için avantaj oldu. Bütün gece bıçağı bulamayışını ve fikirlerini anlattı. Bende ona düşüncelerimi söyledim. Çok uzun bir süre sohbet ettiğimiz için saat gece yarısını bulmuştu. İkimizde masadan kalkıp saraya doğru yürüdük. Alec durup bana bakıp konuşmaya başladı. "Seninle bu şekilde tanışmış olmak mucize. Bunun için hala üzgünüm ve keşke vaktimiz bu olaylara gitmeseydi. Ama sen olmasan ben bu durumu tek başıma aşamazdım. Benim için bambaşkasın Heather." İyice yaklaşmıştı ve gözlerini ayırmadan bana bakıyordu. Elimi tutup gülümsedi. "Sen çok güzelsin ve bu durum beni senin yanında güçsüz kılıyor." Konu tamamen değişmişti ve heyecandan kalbim çok hızlı atıyordu. "Çok erken olabilir ama seni sevdiğimi bilmeni istiyorum." Sanki bu cümleyi biliyormuşum gibi sarıldım. "Bende." Alec de karşılık vererek sarıldı. Sonra tekrar elimden tutup saraya girdi. Odama kadar sohbet ettik ve beni odama bıraktı. "İyi geceler kraliçem." Kraliçe mi? Belki de kraliçe olmamı istiyordur. Bu beni daha da heyecanlandırdı. "İyi geceler Prens Alec." Gülümseyip gitti. Tam yatmak üzereydim ki kapı çaldı. Gelen Leo'ydu. " Hallettin mi?" "Evet içeri gel." İçeri girdi ve hızlıca kapıyı kapattım. "Hallettim ancak anlaşmamızı unutma bana katilin kim olduğunu bulacaktın." Leo oldukça tuhaf bir şekilde güldü. "Buldum sayılır. Kendisi kız bunu bil. Isabel'in çalışanlarından biri ama henüz kim olduğunu öğrenemedim. Benim seni öldüremediğimi duyunca çıldırdı. Bu yüzden başka bir hamle yapacak ama beni kabul etmedi. Çok dikkatli ol." Kafamı sallayıp yatağa oturdum. Acaba sıradaki hamlesi ne olacaktı? "Leo senden tek istediğim bir şekilde ne yapacaklarını bulman." Beni onayladı. "Elbette bunu yapacağım. Sadece biraz zaman ver onu izliyorum." Gülümseyip odadan çıktı. Ben de cevap vermeyince iyi geceler demek için odadan çıktım. "İyi geceler Leo." Dönüp bana sımsıkı sarıldı ve hiçbir cevap vermeden gitti. Bende şaşırmış bir şekilde içeri girdim. Sonra da üstümü değiştirip yattım. Sabah erkenden kalkıp hazırlandım. Bu sefer prense ben sürpriz yapmak istedim. Siyah şık bir elbise giydim. İnce topuklu ayakkabılarımı da elbiseye kombinleyip hazırlanmaya devam ettim. Hazırlandığımda emin olduğum gibi hızlı adımlarla aşağı inmek için yola koyuldum. Tam merdivenden iniyordum ki bir el hızlıca beni geriye doğru çekti. Ardından diğer kolumdan da çekildi. Hızlıca bir odaya sürüldüm. Güya saray tamamen korunaklı iki günde iki kez mi kaçırılıyorum? "Prenses seni bekliyor yürü." Elbette ki Isabel'in işi. Cevap vermeden kolumu çekiştirmelerini izledim. Isabel'in odasına geldiğim an kapıyı kapadılar. Kendimi toplamaya çalışırken Isabel tam önümde durdu. "Sen beni tam olarak tanıyamadın Heather. Emin ol tanımak istemezsin. Sana son bir şans veriyorum. Prensten uzak dur yoksa olacaklardan sorumlu olmayacağım." "Prenses Isabel tehditleriniz umurumda değil. İstediğinizi yapın ve hatta beni öldürtmeye falan çalışın." Isabel kıpkırmızı olmuştu. Çalışanları da tuhaf tuhaf bakışıyorlardı. Sessizce bir şeyler dediğini duydum. Sonra da tekrar bana döndü. "Bizi satacağını biliyordum. Çünkü o da bu şehirliyi seviyor. Onun için her şeyi yapabilirmiş. Kendi bilir canı çok yanacak." "Leo ya hiçbir şey yapamazsınız." "Sen öyle san. Artık bu sarayda bile var olmayacak. Emin ol sandığından büyük bir koz var elimde. Kılıcı prense verdiğini biliyorum. Bu saray benim benden gizli iş çeviremezsiniz. Prense herhangi bir şey anlatmayacaksın. Özellikle bıçak konusunu. " Ukalaca gülüyordu. Aşırı şaşkındım. Gerçekten de her şeyi kolayca öğreniyordu. "İkinizde burada var olamazsınız. Eğer ki Leo'nun zarar görmesini istemiyorsan saraydan defol." Hiç cevap vermeden kapıyı açıp hızlıca çıktım. Aşırı öfkelenmiştim. Bahçeye aceleyle çıktım. Gidip bir köşeye oturdum. Madem öyle bende savaşırım. Ne Leo'nun gitmesine izin vereceğim ne de prensten vazgeçmeyeceğim. Prensin odasına yürüdüm. Sakince üstümü başımı da toparladım. Prense Isabel ihtimalini anlattım. Beni oldukça dikkatli dinledi. "Alec bunu saraydan biri yaptı. Sadece kim olduğunu bilmiyorum. Ama kimin yaptırdığını biliyorum. Çünkü bugün tehdit edildim. Isabel tarafından. Ama bunu şuan kimseye söyleme." O sırada Isabel odaya girdi. Beni konuşurken duymuş olabilirdi. "Prens Alec özür dilerim rahatsız ediyorum ama Heather ile Leo'nun bence size beni şikâyet etmeden önce söylemeleri gereken bir şey vardır. Leo'yu da çağıralım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAJESTE
RomanceTatile gittiğini umarken kraliçeyi öldürmekten şüphelisin. Yoksa o katil prenses sen misin?