2. Gün

8 2 0
                                    

Güneş güzel yüzünü göstermiş, içimi ısıtan ışıkları penceremden içeri süzülmeye başlamıştı. Kırlangıçlar huzurlu bir sabahın müjdecisi olmuş, penceremin önüne yaptığı yuvadaki yavrularına uyanmaları için güzel bir şarkı söylüyordu. Güzel ötüşü kulaklarıma dolarken birden bu kadar güzel bir sabahı bile mahvedebilecek şey aklıma düşüverdi. Ağabeyin defteri şu an üzerinde durduğum yatağın altında bir sonraki sayfasını okumamı bekliyordu. Okumam gereken sadece 4 sayfa kalmıştı. Ardından bitirir bitirmez defteri yok edecektim. Kahvaltı yapıp okul için hazırlanmama dört saatten daha fazla vaktim vardı. Bugünlük sadece bir sayfa okuyacaksın diyerek kendi kendimi tembihledim. Kaldığım yerden okumaya başlıyorum.

_._ _ /._ /._.. /._ /_. /._.. /._ /._. /..
_._ _ /_ _ _ /_._
. /_ /_ _ /. /._.. /.. /... /.. /_.

Kayıp parmağımı bulmalıyım. Evden hiçbir şeyi düşünmeden çıkmıştım. Ne üzerimi değiştirmek ne de anahtarımı yanıma almak aklıma gelmemişti. Anahtarımı almadığım için akşam olunca çok pişman olacaktım ama şu an bunun farkında değildim. Evden çıktığımda camdaki teyzeyi gördüm. Günün 24 saatini penceresinden insanları izliyor oluşu ilk kez işime yarayabilirdi. Biraz kızgınlık biraz heyecanla karışık korkulu bir sesle teyzeye seslendim:
- Buradan geçen siyah takım elbiseli, yüzünde maske olan bir erkek gördünüz mü? Benim yaşlarımda ve yaklaşık şu boylarda. Diyerek biraz da olsun parmağımı tarif etmeye çalıştım. Böyle garip bir insanı fark etmemiş olması imkansızdı. İllaki bir şeyler hatırlayacaktır diye umut ediyordum. Fakat teyze beni terslemeye başladı.
- Senin gibi kaba saba bir insana söyleyecek sözüm yok benim. Şu kılığına bir baksana! Kim bilir o nazik bayın şuradaki yoldan sağa döndüğünü sana söylesem gidip adama neler yaparsın. Bana şapkasını çıkartıp nazik bir şekilde bana duyduğu saygıyı ifade eden bir adam hakkında senin gibi bir hıyara tek kelime anlatmam. Ah ahh. Eskiden böyle miydi? Bütün gençler o beyefendi gibiydi. Son zamanlarda senin gibi kabadayıların sayısı daha da arttı. Bla bla bla bla....
Hiç susmayacakmış gibi konuşuyordu. Fakat farkında bile olmadan bana istediğim bilgiyi vermişti. Onun hangi yola saptığını duyduğum anda şehir meydanına gittiğini anlamıştım. Üstümdeki pijamaları ve arkamdan dır dır edip benim hakkımda yargılarda bulunan yaşlı teyzeyi umursamadan meydana koşmaya başladım. Onu bulmak için elime gecen her fırsatı değerlendirmeliyim.
Nihayet meydana vardım. Soluk soluğa kalmıştım. Atletim terden sırılsıklam olmuş, saçlarım birbirine girmişti. Sağa bakındım, sola bakındım ama onu bulamadım. Ancak etrafta umutsuzca dolaşırken aklıma dahiyane bir fikir geldi. Onun hakkında kayıp ilanı verecektim. Böylece benim onu aramam gerekmeyecekti. Onu görenler beni arayacaktı. İşim oldukça kolaylaşmıştı. Acaba beş on tane afiş yeterli olurmuydu? Bastırmışken biraz fazla bastırmak daha mantıklı olurdu. Afişler ne kadar çok olursa onu bulma ihtimalim de artardı. Şehirdeki basımhanelerden birine doğru yola koyuldum. Basımhanenin yerini bilmiyordum ve yanıma telefonumu bile almadığım için bana yol gösterebilecek bir şeyim yoktu. Tek çare olarak birilerine sora sora yolu bulmaya çalıştım. Yaklaşık iki saat yollarda sürüklendikten sonra nihayet aradığım yere ulaştım. Kapıyı açıp içeri girdim. Beni tüm resmi yerlerde olanlara benzeyen bir ortam karşılamıştı. Her devlet kurumu gibi boğuk bir havası, insanı daraltan koyu renk duvarları olan bir ofis karşımdaydı. Bir tarafta makineler çalışıyor, müşterilerinin istekleri teslim ediliyordu. Bir yanda ise masadaki memurlar insanların isteklerini en ufak bir memnuniyet belirtisi göstermeden kaleme alıyordu. Bazıları insanlara doldurması icin form uzatırken bazıları bastırılması gereken şey hakkındaki tasarımları oluşturuyordu. İnsanların biri giriyor biri çıkıyordu. Kalabalık hiçbir zaman bunaltıcı seviyeye çıkmıyordu ama ofis hiç boş kalmıyordu. Ortamın etkisinden kurtulup buraya ne yapmak için geldiğimi hatırladım. Usulca masalarda oturan personelden birisinin yanına yaklaşıp:
- Ben kayıp ilanı bastırmak istiyorum dedim.
Masadaki kadın beni duymazdan gelip tırlaklarını incelemeye başladı. Ben de sözlerimin duyulmamış olduğunu düşünüp aynılarını tekrar ettim. Bu sefer kadın yavaşça çekmecesini açtı. Bir form falan çıkartıp doldurmamı isteyeceğini düşündüm. Fakat çıkarttığı şey sevimsiz bir tırnak törpüsüydü. Sabrımın tükendiğini hissederek sözlerimi bu sefer daha hiddetli olacak şekilde tekrar etmek zorunda kalmıştım. İşte şimdi kesinlikle duyulmuştum çünkü sözcüklerimin ofisteki yankısı herkesin bir saniyeliğine duraksamasına neden olmuştu. Sonrasında kadın birden gözlerimin içine bakıp:
- Senin gibi birisinin burada istenmediğini fark edemiyor musun? Seni buradan attırmadan önce defolup gitsen iyi olur!
Bunları dediğinde az kalsın şaşkınlıktan dilimi yutacaktım. Ancak haklıydı üstü başı toz toprak içinde, cebinde beş parası olamayan, saçı başı birbirine girmiş bir insanı istememek oldukça doğal bir tepkiydi. Ve evet tahmin ettiğin gibi evden çıkarken yanıma para da almamıştım. En son ümidim de yerle bir olmuştu. Ne yapmam gerektine dair hiçbir fikrim olmadan sokaklarda dolaşmaya başladım. Gece olup hava iyiden iyiye soğuduğunda artık eve gitmenin vakti geldi diye düşündüm. Nerede olduğumu anlayabilmek için etrafıma bakındığımda evimin iki blok aşağısında olduğumu gördüm. Ayaklarım saatlerce boş dolanmama rağmen istemsizce beni buraya geri getirmişti. Adımlarımı sıklaştırdım. Usulca binadan içeri girdim. Anahtarım olmadığı için yerden bulduğum ince metal bir levhayı kapının boşluğundan içeriye sokup kapıyı açmaya çalışırken karşı komşumun kapısı açıldı. Yüzümü ona çevirdiğimde elindeki bayıltıcı tabancayı bana doğrulttuğunu farkettim. Hemen binayı terk et yoksa polisi çağıracağım diyordu. Beni tanımamıştı. Belki tanımak istememişti. Tüm bunlar yetmezmiş gibi evimin kapısı birden açılıverdi ve parmağım kapıda göründü. Herşeyin düzeleceğini düşündüğüm anda ne kadar yanıldığımı anladım. Benim kendi parmağım silahını bana doğrultmuştu ve hiç tereddüt etmeden tetiği çekti. Yere yığılırken duyduğum tek şey karşı komşumun parmağıma seslenip iyi olup olmadığını soruşuydu.

2. Bölüm, 1. Sayfa

BİR DELİ'NİN NOT DEFTERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin