"Yere yığılırken duyduğum tek şey karşı komşumun parmağıma seslenip iyi olup olmadığını soruşuydu."
Bu okuduklarımın gerçek olup olmadığını anlayamıyordum. Bir taraftan insanlarla olan konuşmaları her gün duyabileceğiniz tarzda şeylerdi ama diğer taraftan yaşadıkları rüyamda bile göremeyeceğim türde bir acayiplikti. Edebiyat dersinde öğrendiğimiz fantastik tarzı yazım dedikleri şey demek böyle birşeydi. Daha önce hiç böyle bir yazım türü ile karşılaşmamıştım. Bu türün uzun zaman önce kullanımdan kalktığı bize söylenmişti. Demekki hayal gücü denen şey sadece bir şeyler icat etmek için değildi. Olmayan dünyalarda asla olamayacak şeyleri sanki yaşamışsın gibi hissetmene neden oluyordu. Bir yanım bunun mükemmel olduğunu düşüyordu fakat diğer yanımda mantığım bunun sonsuz bir bataklık olduğu yönünde uyarılarda bulunuyordu. Acaba bu okuduklarım gerçekten yaşanmışmıydı yoksa bu defter bir delinin not defterinden mi ibaretti? Ne olursa olsun merakımı tatmin edecektim. Şu zamana kadar ilk kez yaşıyormuşum gibi hissediyorum.Kalbim ilk defa delicesine atıyor. Zihnim bir şeyler okumak konusunda daha önce hiç olmadığı kadar istekli. Bu hissi kaybetmek istemiyorum. Ne olursa olsun, başıma ne gelirse gelsin bu defteri okuyup bitireceğim ve ağabey'e geri götüreceğim. Belki onunla biraz vakit geçirirsem şimdikinden çok daha farklı duygular hissedebilirdim. Ancak şimdilik sadece defteri okumakla yetineceğim.
... /.. /_. /.. /._. /._.. /._ /._. /.. /_. /..
_._ _ /.. /_._Bayıltıcı silah ile vurulmanın ne kadar kötü bir his olabileceğini hiç düşünmemiştim. Başıma böyle bir şey gelebileceğini de hiçbir zaman tahmin edemezdim. Eğer birisi iki gün önce gelip bana başıma bu olayların geleceğini söyleseydi onun deli olduğunu düşünürdüm. Fakat şimdi kendimin delirip delirmediğini sorguluyorum. Bu yaşadıklarımın hepsi gerçek mi? Tüm bunlar başıma neden geldi? Şimdi ne yapmalıyım? Tüm bu sorular beynimi kemirirken bedenimdeki uyuşukluk yavaş yavaş azalıyor. Yattığım zemi taş kadar sert ve buz kadar soğuk. Anlaşılan bir polis karakolunda nezarete atıldım. Gerçi bende böyle bir manyakla karşılaşsam polis aramak ilk işim olurdu. Yani anlayacağın beni tanımamış olan komşumu suçlamıyorum. Bu olaydaki tek suçlu parmağım.
Yavaşça gözlerimi açtım. Göz bebeklerimden içeri giren ışık canımı acıtsada şu an yapmam gereken bir görevim var. Saate bakmalıyım. Ne kadar süredir burada olduğumu anlamalıyım. Ve beni buradan çıkartabilecek birisini aramalıyım.
Nihayet gözlerim iyice ışığa alıştığında ve bedenim ayağa kalkabilecek gücü kendinde bulduğunda polis karakolu teorimin çok yanlış olduğunu anladım. Ben nezarette değilim basbayağı bir hapishane hücresindeyim. Üzerime geçirilmiş üniformaya bakılırsa artık adım NO.66 olmuştu. Ne zamandır uyuduğumu pencereden bakıp anlamaya çalıştım. Belki beni merak edenler şimdiden beni buradan çıkarmak için uğraşmaya başlamışlardır diye umut ettim. Fakat benim için kim uğraşacak ki? Tek bir akrabam yada beni seven herhangi biri bile yok. Karşı komşum bile beni tanımadı. Belki birkaç arkadaşım nerede olduğumu düşünürdü ama beni buradan kurtarmak için çabalayacaklarını hiç sanmıyorum. Belki işime yarayacak bir ipucu bulabilirim ümidi ile hücremde biraz göz gezdirirken birisi bana seslendi:
- Bakıyorum uyanmışsın pamuk prenses. Üç gün boyunca uyumana neden olacak kadar ne yapıp yoruldun acaba?
Üç gün mü? Koskoca üç gün boyunca uyudum mu yani? Midemdeki büyük boşluğun ve bedenimin böylesine ağrımasının nedeni demek buymuş. Şerefsiz parmağım bana hiç acıma göstermeden en güçlü bayıltıcı ile vurmuş beni. Yarım saatlik küçük bayıltıcılar duruken intikam alır gibi, nefretini çıkarır gibi en büyüğünü seçmiş bana ateşlemek için.
- Oradan bakınca bir lağım faresi gibi mi görünüyorum? Sana bir soru sordum. Adam gibi cevap ver. Buraya düşmek için ne yaptın?
Ona doğruyu söylemek ne kadar mantıklı olurdu acaba? Hem söylesem bile inanır mıydı? En iyisi lafı değiştirmek.
- Burası neresi? Neredeyim ben?
- Aptalı mı oynuyorsun? Gördüğün gibi yüksek güvenlikli bir yeraltı hapishanesindesin. Uyandığında saati anlamak için baktığın o güneş ise yapay. Yani ona bakarak hiçbir şey anlayamazsın. Şimdi ben senin soruna cevap verdim. Şimdi sıra sende. Yoksa zor yoldan mı öğrenmemi istersin?
- Hayır, hayır. Bir an böyle bir yerde olmanın şoku ile düzgün düşünemedim kusuruma bakma ne sormuştun? O anki aptallığımla dinleyememişim. Deyiverdim. Sorusunu tekrar etmemesini dilerken aklımdan türlü düşünceler geçiyordu.Birçok insan aynı soruyu ikiden fazla kez sormaz. Genelde üçüncü kez sormak yerine boşver, önemli değildi, sonra konuşuruz gibi şeyler söylerler. Ben de bu durumdan kurtulamak için insan beyninin bu özelliğinden yararlanacağım. Fakat planım ters tepti. Adam bütün heybeti ile oturduğu yataktan kalktı. Sabrının tükendiğini belirten bir ifade ile soruyu tekrar sordu.
- Sana hangi suçu işledin diye sormuştum(!)
- Im. Aa. Şey. Benim...
Birden duvara çaktığı yumruğu suratımın tam yanındaki sıvalı duvara büyük hasar verdi. Eger suratıma denk gelseydi büyük ihtimalle ortada surat diyebileceğim bir şey kalmazdı.
- Bu sabah uyandığımda baş parmağım yeniden kopup bir insan dönüştü. Beni evimden attı ve en sonunda karşı komşum ile birlik olup beni bu hücreye tıktırdı.
Bunları sesli söyleyince kulağa daha da saçma gelmişti. Anlatırken baş parmağımın olması gereken yerdeki boşluğu sürekli olarak adama gösterip durmuştum.
Adam sözlerimin bittiğini anlayınca gülmeye başladı. Histeri krizine falan girdi sandım. Ve ortada masadaki bardaktaki suyu kafasından aşağı boca ettim. Adama aniden gülmeyi kesti. Bağırmaya başladı.
- Ne yapıyorsun sen be adam! İlk önce espri yapıyorsun sandım ama galiba sen zırdeliden başka birşey değilsin. Seni koyacak başka hücremi yoktu da benim yanıma verdiler. Ben seni öldürmekten bile zevk almam!
Öldürme sözcüğünden sonra gözlerim faltaşı gibi açılıverdi.
- Öldürmek mi? P-Peki siz neden buraya girmiştiniz saygıdeğer efendim?
Şu an böyle konuşmak en mantıklı karar. Bu adam kesin seri katil falan olmalı. Şunun cüssesine, kaslarına ve gözlerini bürümüş öldürme aşkına , kana susamışlığına bir bak. Kesin sonum geldi. Buradan kurtulamadan, gerçek bir hayat yaşamadan ölüp gideceğim...
- Sen ne sanıyorsun. Buraya çiçek topladığım için kapatıldığımı falan mı? Ben insanların gözlerindeki korkuyu ve kesildikleri an çıkan sesi çok sevdiğim için buradayım. Yüzlerce insan öldürdüm. Ama bir baktım yakalanmışım. Ve bu pislik yuvasına atılmışım. Ama bu benim için bir son değil bir başlangıç olmuştu. Çünkü burada insanları öldürmeme hiç kızmıyorlar. Biliyor musun? Sana herkese yapmayacağım tarzda bir iyilik yapıp hikayemi anlatacağım. Ne de olsa birazdan ölmüş olacaksın.Evvel zaman içinde kalbur zaman içinde ailesini ve işini çok seven, insanlarla iyi geçinen, iyi yürekli bir kasap yaşarmış. Günlerden bir gün kasap bir ineği keserken artık bu işin onu eskisi kadar mutlu etmediğini fark etmiş. Belki yanlış hissetmisimdir diye düşünüp ineği bitirdikten sonra bir koyun kesmiş. Onu bitirince bir geyik kesmiş. O da bittiğinde artık gerçekten mutlu olamadığını anlamış. Bunun üzerine üzgün bir şekilde dükkanından çıkmış. Eve doğru yola koyulmuş. Eve vardığında karısı onu kapıda karşılamış. İlk andan itibaren çok üzgün olduğunu fark etmiş. Biraz zaman geçtikten sonra " tatlım iyimisin? Senin için yapabileceğim herhangi bir şey varmı? Diye sormuş. Adam da "her ne olursa olsun yinede yapar mısın?" demiş. Kadın sadık bir biçimde" her ne olursa olsun" demiş. Bunları duyan adam çok mutlu olmuş. Karısına sarılmış. Ona senin gibi bir eşim olduğu için çok mutluyum demiş. Karısı eşini böyle mutlu edebildiği için mükemmel birisi olduğunu düşünmüş. Bu konuşmanın yapılmasından birkaç saat geçtikten sonra adam elinde güzelce bilenmiş bir bıçakla karısının karşısına dikilmiş. Ona beni mutlu ettiğin için çok teşekkür ederim dedikten sonra bir kasap olarak hayvanlara ne yapıyorsa aynısını güzeller güzeli karısına yapmış. O günden sonra her akşam sokaklarda dolaşıp karısına ve oğluna benzeyen insanlar seçip öldürmüş.
- Biliyor musun? İnsan eti için özel bir sos hazırlamıştım. Etleri iki gece o sosta dinlendirdikten sonra satıyordum. Ve en çok satılan et çeşiti oydu. İnanabiliyor musun? Ne kadar iranik olduğunun farkındasın değil mi?
Tüm bunları bana neden anlatıyordu bilmiyordum ama son anlarımı yaşıyor olduğuma emindim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR DELİ'NİN NOT DEFTERİ
Short StorySıradan bir insanın toplumdan birisini dışlamak için bulduğu en büyük fikir insanoğluna yine kendini hatırlatmıştı. Bu "deli" sıfatından nasibini alanlardan birisi de bizim baş kahramanımızdı. Toplumsal kurallardaki anlaşılmazlığı dile getirdiğinde...