Son dersin bittiğini gösteren zilin çalmasıyla öğrenciler hızla eve gidecek olmanın verdiği mutlulukla sınıftan çıkıyordu. Rüzgar tatlı bir şekilde eserken, baharın geldiğini gösteren sakura ağaçlarının pembe yaprakları, kaldırım kenarında birikmeye başlamıştı bile. Sarı tüylü bir köpek, tembelce betonda yatarak batmakta olan güneşin son ışınlarının tadını çıkarıyordu. Tüylü karnı şişti. Bu da matematik öğretmeni Knuckle'ın onu iyi beslediğini gösteriyordu. Birkaç öğrenci haftasonu hangi filme gideceklerini tartışırken, iki çocuk futbol topunu birbirlerine paslayarak gülüyordu. Büyük ihtimal okulun futbol takımınındalardı. Kimileri yorgun hemen eve gidip uyumak isterken, bazıları çoktan sınavlar hakkında endişelenmeye başlamıştı. Kimisi okuldan sonra ailesine bakabilmek için iş yerine giderken, kimileri de sadece yemek yemek istiyordu.
Killua, eskiden okuldan çıkarken tek başına gider, o sıkıcı otobüsü beklerken kulaklığıyla yalnızlığını unutmaya çalışırdı. Güneşin parlaklığına, çiçeklerin kokusuna, kuşların gökyüzünde özgürce kanat çırpmasına bakmazdı. Yere bakarak durağa giderdi sadece. Son ses açtığı müzikle etrafındaki gülüş seslerini engellerdi. Niye bu kadar mutlular? Kafasında bu soru döner dururdu. Hiç mi dertleri yok? Yoksa ben mi fazla karamsarım?
"Killuaaa ben çok acıktım. Cheadle hoca son ânâ kadar yazdırdı. Bir susmadı beynim çürüdü."
Gon son dersin verdiği yorgunlukla bıkkınca arkadaşına söyleniyordu. Omzundan düşen çantasını üfleyerek geri yerleştirirken hâlâ arkadaşından bir ses gelmediğini fark etti. Killua, yüzünde hiçbir ifade olmadan dalgınca etrafa bakarak yürüyordu. Hala alışamamıştı. Gülmüyordu ama Gon, onun mutlu gibi göründüğünü söyleyebilirdi. Son ders bir tek o mu yorulmuştu yoksa?
"Heey! Killua sana diyorum. Dinlemiyor musun?"
"Ha? Ne dedin Gon?"
"Diyorum ki ders çok iyiydi. Keşke hiç bitmeseydi."
Gon'un bunu demesiyle yüzünü hızla buruştururken çoktan eski haline dönmüştü.
"Ne diyorsun be salak! Bok gibi dersti. Başımı sikti şu Cheadle. Bi de bana tip tip baktı. Sanki üç gözüm var amına koyayım!"
Killua derste olanları yine hatırlayınca sinirlenmişti. Biraz yüksek sesle ettiği küfürler yüzünden çevresindeki çocuklar adımlarını hızlandırıp önden yürümüşlerdi. Beyaz saçlı genç, arkalarından sinirle orta parmak çekerken Gon elini indirmeye çalıştı.
"Yapmasana şöyle. Kavga falan çıkar."
"Ne o? Korkuyor musun?"
"İki yumruğuma bakar."
Gon sırıtarak kolundaki pazılarını gösterirken Killua ona 'hadi oradan' der gibi alayla bakıyordu. Mavi gözleri o kadar parlaktı ki. Göz altında morlukları olmasına rağmen yorgun gözükmüyordu. Bu iyi bir şeydi tabii ama Gon yine de merak etmeden duramadı.
"Sanırım birileri bugün çok mutlu?"
Killua onun dediğiyle irkilirken gözlerini kırpıştırarak esmer çocuğa baktı. Gon bir kaşını kaldırmış, gözlerindeki saf yorgunlukla bakıyordu.
"Okul bitti tabii mutlu olurum."
Bahçeden çıkmış, orman yoluna ilerliyorlardı. Yolun kenarında bir sürü kiraz ağacı dikiliydi. Etrafa hoş bir atmosfer katarken Gon, bunun biraz romantik olduğunu düşündü. Hunter lisesinden bir sürü öğrenci de onlarla bu yoldan geçerken, arkadaşının mutluluğunun okulla alakalı olduğunu sanmadı Gon.
"Gerçekten mi?"
Killua, üfleyip yanaklarını şişirirken ellerini cebinden çıkardı.
"Sadece...bilirsin işte... hava bugün çok güzel."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAKA/[killugon]«
FanfictionGon, biliyor musun bilmiyorum ama aptalsın. Killua, biliyor musun bilmiyorum ama bu aptalı seviyorsun. Kahretsin! [Killugon] [HunterxHunter] [Bölümler yavaş ilerliyor]