herb salonun her bir yanını talan ediyordu. bir yandan da söyleniyordu: "biliyorum ya, biliyorum ayakları var onun.."
annesi gülümseyerek onu izliyordu. "ayakları mı var?" diye sordu herb'e.
herb salondaki büyük koltuğun yere attığı yastıklarını yerlerine yerleştirirken annesine bakmadan cevap verdi. "evet anne, o canlı bir organizma resmen. hatta eminim beni sinir etmek için kayboldu ortadan. ve bir de şu var herkes düşündüklerimi öğrendi, artık günlüğü alıp okuyabilecek biri de kalmadı ama baksana günlüğüm yine ortada yok.."
annesinin cevap vermesini beklerken yastıklarla mücadelesine devam eden herb bir başkasının sesini duydu:
"herb.." herb duyduğu sesin hayal olduğunu sandı, çünkü mathilda'yla bir süredir konuşmuyorlardı. "onun burada ne işi var.." diye kendi kendine fısıldayıp agnes'a bağırdı. "agnes günlüğümü senin odanda bulursam..." arkasını döndü. ve susmak zorunda kaldı.
agnes, annesi ve mathilda salonun kapısının önünde ayakta durmuş, ona bakıyorlardı.
"math.." dedi şaşkın gözlerini annesine çevirerek. "o ne zaman geldi?" diye annesine doğru fısıldayarak sordu.
mathilda cevap verdi: "senin kendi kendine söylenmelerine gülmemek için kendimi zor tutuyordum herb."
"hoş geldin" dedi herb. gülümseyemedi.
"bu arada..." dedi mathilda. "günlüğün bende." herb'in gözleri büyümüştü.
"onu zaten okumadın mı?" diye sordu.
"yeniden göz atmam gereken yerler olduğunu hissettim. ayrıca, resim yarışması için o kadar meşgulmüşsün ki günlüğüne artık vakit ayırmıyormuşsun." dedi mathilda.
herb gözlerini kısarak annesine döndü ve yeniden fısıldadı: "onun canlı olduğunu sana söylemiştim anne."
"sen duygusal bir patates olduğunu kabul edersen ben de onun canlı olduğunu kabul ederim." dedi annesi, kıkırdıyordu.
herb kafasını sağa sola yavaş hareketlerle sallayıp "asla." dedi.
sonra mathilda'ya doğru döndü. elini uzatıp "günlüğümü alayım.." dedi.
mathilda herb'ün az önceki halini taklit ederek usul hareketlerle "asla" dedi, herb bu sefer güldü.
"neden?" diye sordu.
"herb..." mathilda herb'e doğru yaklaştı. yüzleri birbirlerine çok uzak olmayan bir mesafede buluşana dek mathilda herb'e yaklaşmaya devam etti.
sonra durdu ve herb'ün gözlerine baktı.
"senin gerçekleri doğru ve düzgün bir şekilde dile getirmeni kimse engelleyemez. kendini engellenmiş hissetme. insanların birbirlerinin iyiliği için birbirlerine söyleyecekleri şeylere ihtiyaçları var. sana söz veriyorum, en azından ben, benimle ilgili, benim iyiliğime olan şeyleri bana anlatmana hiçbir zaman engel olmayacağım."
herb derin bir nefes verdi. mathilda konuşmaya devam etti:
"sana şimdiye dek bu şekilde davranmamın sebebi.. herb duyguların karşılıksız değil. ama ben hep korktum, senin de gördüğün gibi, babamın beni takdir edebilmesi için onun seçtiği bir hayatı yaşıyordum. duymak istediklerimi engellemek zorunda hissediyordum. görmek istediklerimi elimin tersiyle itiyordum, bana sadece victor'ın ve babamın bir yol çizmesini istiyordum. çünkü sonunda babamın takdirini kazanacaktım, babam beni hiçbir zaman takdir etmedi çünkü herb. biliyorum yanlış ama ben babamın beni takdir etmesini bekledim hep. ama gördüm ki ben bunu beklerken mutlu olmadım. babam beni takdir etmese de olur. ben sevdiklerimi yanımda tutmak zorundayım. sevdiklerim ve beni sevenleri. onlara nefesim yettiğince onları sevdiğimi söylemeliyim ki, gerçek takdiri yapmış olayım. kendimi takdir edebilmeyi öğreniyorum herb. bunun yolu da hislerimi haykırmak, karşılık almasam bile sevmeyi sevmek, umut etmek. herb, ben de seni, çok seviyorum, biliyor musun?"
herb'ün gözleri dolmuştu.
annesine dönüp "ben duygusal bir patatesim, değil mi anne?" diye sordu. annesi ona başını sallayarak onay verdi. herb sonra mathilda'ya sarıldı.
"beni ne kadar beklettiğinin farkında mısın..." dedi ağlayarak.
"seni bekletmem gerekiyormuş herb. değerini anlamam için, değerimi anlamam için." dedi mathilda.
günlük bu olanları mathilda'nın onu laf arasında bıraktığı sehpanın üstünden izlerken gevrek gevrek gülüyordu. "insanlar... gariptir" dedi, kimse onu duyamıyordu ama o konuşmaktan geri durmuyordu. "bazen bazı şeylere geç kalırlar. ve mathilda, bugün burada olmasaydı, herb'e geç kalacaktı. herb, o gün ağlayarak sayfalarıma yazmaya başlamasaydı belki de bunlar olmayacaktı. yerinizi ve zamanınızı bilmeniz gerekiyor sevgili insanlar. erken giderseniz kalbiniz kırılır, geç kalırsanız kaybedersiniz. duygularınızın ve aklınızın kontrolünü elinizde tutmanız gerek, öyle değil mi?"
ve günlük, bir başkasının duygularına tercüman olmak üzere önce kağıtlarını herb'ün okunaksız el yazısından arındırdı, sonra herb'ün başından beri şüphe ettiği ayaklarının bakımını yaptı, o arada mathilda ve herb evin bahçesinde birbirlerine o zamana dek itiraf edemedikleri şeylerle ilgili konuşmaya koyulmuşlardı. anne ve agnes ise uzaktan onları izliyordu.
günlük ayaklarının bakımını bitirdikten sonra seri hareketlerle o evden uzaklaştı, her zaman yaptığı gibi, onun yürüdüğünden şüphe duyan tek kişi sadece herb olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
olgunlaşmamış bir patatesin günlüğü
Truyện Ngắntamamlandı ✔️ günlük tutan herb, bir gün günlüğünü kaybeder ve bir kayıp ilanı verir: "günlüğüm kayıp. bulan onu yaksın ya da bana getirsin. aslında birinci seçenek daha mantıklı." 22221 3421*