10 - Söylenmeyen Sözler

538 31 55
                                    

*Koyu renkle yazılan son kısım +18'dir. İsteyen geçebilir.
*Önceki bölüme gelen oy sayısı biraz düşüktü. Sizden tek ricam sol altta bulunan yıldıza dokunarak oy vermeniz. Tabii ki yorum yaparsanız da ayrıca mutlu olurum.

Teşekkürler, iyi okumalar ❤️

Sabah çevreye yayılan keskin soğuk yerini güneşli ve yumuşacık bir bahar havasına bırakmışken bunun verdiği enerjiyle araba kullanıyordu genç adam. Son günlerde gökyüzü de tıpkı ruh halleri gibi oldukça dengesizdi. Duyduklarından sonra atacağı bir sonraki hamleye kendini hazırlaması gerekirken onun aklında yalnızca Helen vardı. Durumunu öğrendiğinden beri aklının yüzde seksenlik kısmı onunla bir bütün haline gelmişti. Normalin aksine sanki her şey pamuk ipliğine bağlıymış gibi daha narin, daha dikkatli yaklaşıyordu en ufak olaya bile. Biraz araştırmış, sonucunda acele etmemek konusunda kesin bir karara varmıştı. Yavaş yavaş, elinden geldiğince Helen'e fazla sezdirmeden ona yardımcı olmakta büyük çaba gösterecekti, gösteriyordu da.

Tanıdık yola girdiğinde güzel ama içinde fazlasıyla kötü anılar barındıran ev görüş açısına girdi. Helen'in uyuduğunu düşünüyor, daha arabayı dahi park etmemiş olmasına rağmen eve sessizce girmenin hesabını yapıyordu kendi içinde. Boş bir alana, Helen'in arabasının hemen arkasına düzgünce park etti. Sert kot pantolonunun cebindeki anahtarla kapıyı usulca açarak içeri adımını attı. Topuklarına basarak botlarını girişe çıkardı, üzerindeki montu kollarından sıyırıp portmantoya, Helen'inkinin yanına astı. Ayaklarının altında pamuktan zemin varmışçasına sessiz olmaya özen göstererek adımlarını attı koridor boyunca. Kulaklarında çınlayan belli belirsiz melodik bir ses evin içini usul usul bir şelale gibi dolduruyordu. Salonun beyaz renkli giriş kapısından başını uzattığında tahmin ettiğinin aksine geniş koltuğun boş olduğunu gördü. Bir battaniye dağınık bir şekilde üzerine yayılmıştı. Anlaşılan Helen eve geldiğinde buraya uzanmıştı. Ekoseli fıstık yeşili gömleğini kollarından sıyırıp Helen'in uyuduğunu düşündüğü koltuğun başlığına astıktan sonra evin içini usul usul doldurmaya devam eden notalara kulak kesildi. Dikkatle onu yönlendirmesine izin verdiğinde adımları onu yatak odaklarının aksi yönündeki, daha önce Savaş'ın yalnızca bir kere girmiş olduğu odaya yönlendirdi. Kapısı hafif aralıktı, bu da müzik sesini neden duyabildiğini açıklıyordu. Parmaklarını kapı pervazına yasladı, başını içeri uzattı. Burasının müzik ve dans odası olduğunu biliyor olsa da karşılaştığı görüntü bütün bedenini baştan ayağa kaskatı kesilmesine sebep olmaya fazlasıyla yeterliydi. Sevdiği kadını daha önce dans ederken görmüştü ancak her seferinde aynı şeyleri hissetmemek elinde değildi. Ciğerlerine giden oksijeni kesti, hareket etme komutunu verecek beyni uyuştu. Dudaklarında bir tebessüm yer etti, sağ gözünün altındaki gamze kendini gösterdi. Odanın ortasına çivilenmiş zeminden tavana kadar dümdüz uzanan demir bir çubuk, çubuğun etrafında müziğin ritmine göre hareket eden Helen... Sımsıkı kavramış olduğu demir elleri arasında kayıp giderken bir bacağını sarıp bedenini yukarı çekiyor, ardından diğer bacağını da üzerine atarak tek kolunu bırakıyor, belini arkaya doğru esnekçe atarak, dengeli bir şekilde dönmeye çalışıyordu. An itibariyle demir bir çubuk yerinde olmanın hayallerini kurarken buldu kendini. Bedeninin hazla dolup taşması için önündeki birkaç saniyelik görüntü yeterliydi. Gerçi Helen'in her hareketi Savaş'ı cezbediyordu ancak bazen öylesine seksi oluyordu ki, lal oluyordu dili. Tıpkı şimdi olduğu gibi...
Güzel elleri onun üzerinde gezinsin, bacakları ona dolansın, bedeni ona temas etsin istedi.
Sertçe yutkundu, diliyle dudaklarını ıslattı. Üzerinde yalnızca kısa siyah şortu ve sütyeni olması da cabasıydı. Dar sütyenden taşacak gibi duran bembeyaz göğüslerine baktıkça parmak uçları karıncalanıyordu. Şortun sımsıkı sardığı biçimli kalçası özel bir heykeltraşın elinde yontulmuş gibi fazla kusursuzdu. Bedenine aşıktı ancak içinde atan kalp Savaş'ın kalbinde gezindiği sürece önemli olanın o gümbürdemenin kesilmemesi olduğunu bilecek kadar çok vakit geçirmişlerdi. Ruhuna aşıktı Savaş. Çektiği onca zorluğa rağmen bir şekilde ayakta kalan savaşçı ruhuna aşıktı. Aralarındaki çekimin, kimyanın yalnızca bedensel zevklerden oluşmadığını gayet iyi biliyordu. Her sevişmelerinde bedenleriyle beraber ruhları da sevişiyor, birbirine karışıyordu.
Şimdi de Helen'i dikizleyen bir sapık gibi hissetmeye başladı. Gece gökyüzünün büründüğü yıldızlı karanlıktan rengini almış saçları savruldukça kokusu burnuna doluyordu sanki.
İçeri bir adım atar gibi oldu, tereddüt etti. Sonra neden tereddüt ettiğini de anlamadı. Şimdi içeri girip Helen'i kolları arasına alsa ona ne diyecekti ki? Kızacağını zannetmiyordu. Genç kadın da tıpkı kendisi gibi çoğu vakit arzu doluydu ona karşı.

Onunla Bir GeceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin