3 - Fırtına

1.4K 44 134
                                    


Gözlerini kapadı, çenesini kaldırıp başını ardındaki beyaz ve pürüzsüz duvara yasladı. Yavaş yavaş, canını acıtmayacak derecede saniyede bir kere vurmaya başladı. Düşünceleri kafasından silip atmak zorundaydı. Beyninin her lobunda dolaşıp ufacık ısırıklarla yiyen, saç telinden ince ayaklarının her miliminde gezindiğini hissettiği böceklerden kurtulmak istiyordu. Başını vursa deprem etkisi yaratacaktı, öldürecekti hepsini. Ona bunu söylüyordu içindeki şey. Buraya, bu odaya gireli neredeyse bir sene olacaktı ve her gün aynı şeyi tekrarlıyordu.

"Yeter, yeter, yeter..."

Kapalı gözleri ardında biriken yaşlar dışarı taşamadıkça canını daha fazla yaktı.  Böcekler oraya kadar ulaştı. Ölmek yerine çoğalıyorlardı. Parmakları uzandı saçlarına. Başının üzerinde iki yandan tutup sıktı, çekmeye başladı. Canı hiç olmadığı kadar çok yanıyordu. Kafasındaki ses susmadıkça yediği tırnaklarıyla yüzünü çizmek, kanatmak istiyordu.

En son çığlık atmaya başladı. Bütün odayı dolduran acı dolu feryadı dışarı taşmak yerine yeniden ona dönüyor gibiydi. Kapının açıldığını duyar gibi olduğunda gözleri çoktan kapanmış, yumuşak zeminle buluşmuştu bedeni.

Telefonuyla uğraşmayı kesip başını koltuğun arkasına yasladı. Mezuniyet balosu için ayarladıkları alan Sapanca'da olunca kimisi arabasına atlamış, kimisi tutulan servisle oraya doğru yola çıkmıştı. Helen elbette Savaş ile gidiyordu.
Teklif ettiği anı hatırlayıp gülümsedi.

2 Gün Önce

Aniden duyduğu bir sesle irkilerek uyandı Helen. Gece uyumadan önce okuduğu kitap kucağında kalmış, kendiyle beraber yere düşmüştü. Poposu acımış, dirseğini çarpmıştı. Orayı ovalarken kırılan bir şey var mı diye etrafta gözlerini dolaştırdı. Odasının kapısı da penceresi de kapalıydı. Hiçbir ses de yoktu.

"Ben ne duydum o zaman?" diye kendi kendine söylendi.
Toparlanıp ayağa kalktı. Ters çevrilmiş kitabını da alıp düzgünce komodinin üzerine bıraktı. Yastığının altında duran telefonuna uzandı. Bir eliyle gözlerini ovalarken diğeriyle ekranı açtı. Çağla'dan bir mesaj geldiğini görünce bacaklarını altında toplayıp yaslandı arkasındaki duvara.

Elbise bakmaya gideceğiz. Unutma sakın.

Gözlerini ovaladığı elini alnına vurdu yavaşça. Tamamen aklından çıkmıştı. Helen'in önceden sipariş ettiği elbisesi hazırdı, onu almaya gidecekti. Gitmişken de kızların son ana bırakmak zorunda kaldıkları elbise seçimlerine yardım edecekti.

Çağla'ya bir saate hazır olacağını anlatan kısa bir mesaj atıp telefonu bir kenera bıraktı. Hemen ayağa kalktı. Bedeninin yarısına kadar sıyrılmış geceliğini düzeltti. Dolabından birkaç parça giysi çıkarıp hazırlanmaya başladı.

Söylediği üzere vaktinde hazırlanıp annesini ve kardeşini de öperek evden çıkmış, kızlar gelince de arabaya binip mağazaya doğru yol almışlardı. Kendi halinde de olsa dışarıdan oldukça görkemli görünen mağazanın sürgülü kapısından içeri girdiler.
Biraz ilerideki müşterilerle ilgilenen mağaza sahibi kızları tanımasıyla beraber gülümseyerek onlara baktı ve hemen yanlarına geleceğini söyledi.

"O esnada biz de bakınalım." dedi Yaren.

Onlar kenarlara sıra sıra dizilmiş birbirinden renkli ve gösterişli elbiselerin yanına ilerlerken Helen çalan telefonuyla geride kaldı. Şortunun cebine sıkıştırdığı telefonu çıkarıp baktığında arayanın Savaş olduğunu gördü ve anında bir tebessüm dudaklarında yer etti.

"Günaydın Helen hanım."
"Size de günaydın Savaş bey."
"Gece telefonu yüzüme siz kapattınız fakat yine de ilk ben arayım dedim."

Onunla Bir GeceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin