4 - Fısıltılar

745 46 43
                                    

Karnının üzerinde hissettiği ağırlıkla gözlerini araladı Helen. Anında içine hücum eden ışık huzmeleri canını yakınca kıstı gözlerini. Başında hafif bir sızlama mevcuttu. Nefes alırken kalkan göbeğine baskı yapan şeyi görmek için başını kaldırdığında yanında hâlâ uyumakta olan Savaş'ın kolu olduğunu gördü. Bir tebessüm yer etti dudaklarında. Yüz üstü yatıyordu Savaş. Kıvırcık saçları özgürlüğüne kavuşmuşçasına dağılmıştı. Dudakları yarı aralık, yüzü Helen'e dönük bir şekilde uyuyordu.
Gece olanları düşünmeden edemedi. Mükemmel anlar yaşamış, gerçekten güzel geçeceğine inandığı yeni bir sabaha açmıştı gözlerini. Artık hayatında birine daha yer açmıştı. Tek başına ufak bebeğiyle sarılıp oturduğu battaniyenin altına usulca süzülmüştü Savaş. Yeni bir soluk, sıcaklık getirmiş ve Helen'in sarılmasına izin vermişti.
Bir elini ona doğru uzatıp kıvırcık saçlarını okşadı hafif hafif. Uzanıp öpmek de isterdi ama karnının üzerinde duran kol buna engel oluyordu ve Helen uyandırmaya kıyamayacak bir kıvamdaydı.

Aniden komidinin üzerinde titremeye başlayan telefonunun çıkardığı sesi işitince o tarafa doğru uzanmak için üzerlerine serdikleri yorganının altından çıkardı kolunu. Telefonu eline aldığında Yaren'in aradığını gördü.

"Efendim." diyerek aramayı yanıtladı. Savaş uyanmasın diye fısıltılı konuşuyordu.
"Canım biz kahvaltıya iniyoruz. Sonra da yola çıkacağız. Geliyor musun sen?"

Helen tekrar Savaş'a döndü. Dün konuştuklarını hatırladı.

"Yok, siz gidin. Ben Savaş uyanınca onunla ederim kahvaltımı."

"Savaş yanında mı ki?"

"Evet. Uyuyor şu an."

"Aaaa ben rahatsız etmeyeyim o zaman sizi daha fazla. İstanbul'da görüşürüz."

"Görüşürüüüz."

Yaren'in yol boyu diğerlerine bundan bahsedeceğine çok emindi ama şimdi bunu uzun uzun düşünecek vakti de yoktu. Telefonu yerine bırakmadan önce saate baktı. Neredeyse öğlen on ikiye yaklaşmış, güneş çoktan tepedeki yerini almıştı. Duş alması gerekiyordu Helen'in. Bir şekilde kalkmalıydı ki o duş alırken Savaş biraz daha uyuyabilsindi.
Uykusunun hafif olmamasını dileyerek telefonunu yeniden komodine bırakıp biraz kaldırdı başını. Dikkatle iki eliyle de Savaş'ın koluna uzandı. Sonra avuç içi yatağa yaslı eline bakıp kıkırdadı sessizce. Dün gece o ellerin ne kadar maharetli olduğunu görmüş, bizzat tatmıştı. Hâlâ göğüsleri de dahil olmak üzere her yerinde baskını hissedebiliyordu.

Yangın Helen olsun bundan sonra senin adın.

Fısıltıyla ona seslenen iç sesine gülmeden edemedi. Cilveli yanını durduramıyordu. Böyle davranmak hoşuna gidiyordu.
Çok baskı yapıp yatağı titretmemeye çalışarak ayağa kalktı. Üzerinde hiçbir şey yoktu. Savaş uyanık olsa böyle banyoya gitmekten belki utanabilirdi ama uyuduğuna göre ortada bir problem göremedi.

Yangın Helen'sin sen. Ne utanacaksın? İstersen uyandır Savaş'ı da beraber girin.

Gülerek başını iki yana salladı ve doğruca banyonun yolunu tuttu.

***

Daha yeni sevgili olmanın verdiği tuhaf duyguyla bir an elleri birbirinden ayrılmadan yürüyorlardı kare kare minik betonlarla döşenmiş sokaklarda. Hava fazlasıyla güzeldi. Sıcak olmasına rağmen el ele tutuşmanın terletmiyor olması bugünün onlara verdiği minik bir armağandı sanki.

"Dondurma alacağım demiştin." dedi Helen.

Hemen birkaç metre ileride tek başına arabasını kurmuş bir dondurmacı vardı.

Onunla Bir GeceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin