"İrislerin İçinde Kurtuluş."Genç adam, karanlığa alışmış göz kapaklarını yavaşça birbirinden ayırmaya çalıştı fakat mengene kadar sıkıca üst üste yapışmış göz kapaklarını ayırmak oldukça güçtü. Işığa alışmaya çalışan gözlerini bir kaç kere kırpmaya çalıştı. Yalnız, bedenindeki hafif ama etkili sızılar hareket etmesini dahi kısıtlar nitelikteydi.
Bir zaman sonra usulca gözlerini açtı. Bembeyaz tavana inat kapkara olmuş, etrafı böcek leşleriyle dolmuş bir lamba girdi görüş alanına. Bu lambadan yayılan sarsak bir ışık gözlerini daha çok yakıyor, bir kaç gün boyunca kapalı kalan göz bebeklerini yakıyordu. Tekrar sıkıca gözlerini yummak zorunda kaldı.
Uzun süre ışığın etkisinden kurtulamayan yeşil harelerini daha çok sıkarak sulanan gözlerinin kurumasını bekledi. Gömleğinin kol ucuyla yanaklarını ıslatan göz yaşlarını sildi. Bir kaç saniyenin ardından yumduğu gözlerini tekrardan açarak etrafı seçmeye, nerde olduğunu algılamaya çalıştı.
Kokusu, görünüşü farklı olan bu yeri uzun uzun seyretti. Binbir türlü soruyu üzerinden atmak istercesine omuzlarını silkti. Fakat akıl süzgecinde takılı kalan bir şeyler vardı. Kalbi hızla atmaya başlarken, aklındaki sayısız hücreler bir kaç gün önce yaşanan o karanlık gecenin kapılarını açtı ve ona o geceyi hatırlattı. Yaralı elleri üzerindeki yorganı yırtarcasına sıkıyor, parmak boğumları her an patlayacak gibi keskinleşiyordu. Vücudu saf bir öfkenin kurbanı, göz bebekleri bu öfkenin ateşini harlıyor gibi birer kıvılcıma tutulmuştu.
"Pera!" dedi tıslarcasına, sesi vahşi bir hayvanın can çekişmesi gibi kırıktı. Ardından tüm öfkesini yansıtacak derecede tekrar dişilerinin arasından tıslayarak, "Bunun bedelini ödeyeceksin?"dedi.
"Neymiş bedeli ?" diyen sesle affalasada görüş alanına giren Faraz ile kaşları daha çok çatılmış, göz hareleri büyümüştü. Ellerini arkasında birleştirmiş, geniş omuzlarıyla kapının önünü kapatmıştı yüzünde ise asla terk etmediği alaylı gülüşü asılıydı Faraz'ın.
"Neredeyim ben ?" dedi Yaser genç adamı süzmeyi bırakarak.
"Benim evimde!"diyerek ahşap taburelerden birini aldı ve oturdu Faraz.
"Senin evinde ne işim var benim, neden getirdin beni buraya ?" dedi Yaser.
" Seni ben getirmedim, bana kendin geldin. Ayrıca şimdi dinlenmen gerekiyor sonra konuşuruz." diyerek arkasında merak içinde boğulan adamı bırakıp tabureden kalktı ve odadan hızla ayrıldı. Yaser konuşmasına izin vermeden gitmişti ve genç adamın eli havada asılı kalmıştı, tıpkı beyninde asılı kalan sualler gibi...
Kalın parmakları ile zonklayan başına baskı uygulasada ne kafasının içindeki sorular ne de sızlayan yaralarına engel olabiliyordu. Ağrısı bir hayli fazla...Saatlerce dövüldüğünden, kemiklerinin kırılmış olma riski vardı. Zira ordan oraya savurulduğunu net bir şekilde hatırlıyordu. En son nehre yuvarlanışı, soğuk suya bulanan bedeni ve boğulmak üzereyken nehrin dışına çıkartılması...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKİ ŞEHİR "PERA"
Science FictionBir kuyu on altı katliam... Keskin diplerin en kuytu köşelerinde on altı duvara asılı parça parça et yığınları... Her bir yaratılışın ecri canlarıydı... Kapalı gözler ardından iflasa mahkum yaşayan göz bebekleri girdi görüş alanına. Bazıları mavin...