"Ruhlar Mahzeni."
Yüreklerimiz kor bir alevin içinde can çekişirken, bedenlerimiz ise ateş çanağının içinde tepinir. Öyle ruhlar vardır ki her bir damarı kesik kesik. Nefesi ızdırap yaşaması ziyan... Duyguların silsilesinde acı bir sille yerdi acınası çehreler.
Cadı Lucia'ydı kelimelerin ardına gizlenen ruh...
Karanlığa batmış bir odada aynı zamanda içi karanlığa bulanmış bir kadın elleri şakaklarını zorlayarak oturuyordu. Baş ağrısı bugün dozunu arttırmış ve her bir uzvu sızlıyor, canı bir hayli yanıyordu. Alışmıştı bu ağrılara fakat öyle bir acı vardı ki bedeni yanıp küle dönse böylesine harap olmazdı.
Kalbindeki apansız acı bir oyuk açıyordu.
Kanattıkça kanatıyor, gözlerinden kan akıyordu.
Issız bir odada oturuyordu, bu oda tıpkı onun gibi yalnız ve kimsesizdi. İzin vermiyordu birilerinin onun buhranlı havasına ortak olmasına. Yalnızlığı seviyordu.
Uzandığı yerden doğruldu ve kara bir çarşaf gibi serilen gökyüzüne baktı aralık kalan pencereden. Yer döşeğinin dibindeki sürahiyi uzandı ve bir bardağa boşalttı. Şu sesi şırıl şırıl odayı dokdurdu. Kuru boğazından aşağıya doğru damlayan su, susuzluğunu azaltıyor fakat içindeki kor ateşi durduramıyordu.
Zaman bazı şeyleri silmeye yetmiyor, aksine bir bir döküyordu gün yüzüne. Kimine alışmayı öğretiyor, kimine acıyı, kimine ise tarif edilemez yaşantıları sunuyordu. Fakat asla unutmuyor, unutmaya da izin vermiyordu. Zaman acımasız bir yaratıktı.
Aklı geçmişe takılırken, kanı çekilmiş kalbine büyük bir yumru oturdu. O yumru kalbinden bir el yardımıyla ortaya çıkıyor ve bütün vücudunu kontrol altına alıyordu. Onun zaafı geçmişin tozlu raflarında gizliydi. Her ne kadar üstünü örtmeye çalışsa da hayat bu ya, bir şekilde onu kıskıvrak yakalayıp pençesinde sıkıyordu. Acı gerçekleri gün yüzüne çıkartıyordu.
Cadı Lucia zamanın geldiğini biliyordu..
Bir cadı öleceği zaman yeryüzü bir sis bulvarına dönüşür, göz gözü görmez olurdu.
Fakat cadının asıl korktuğu ölümün soğuk çarşafı değil, vicdanını hırpalayan yumruklardı.
Yıllar önceki bedeller bir iğne misali uzuvlarına batıyor; acı, sızı ve kızıl bir kana sebebiyet veriyordu. Cadı kendi kanında boğuluyordu.
Hüzün, bileklerine ölümün koynunda dolanmış ve onu kıskıvrak yakalamıştı.
Yaşlı Cadı çok can yakmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKİ ŞEHİR "PERA"
Ciencia FicciónBir kuyu on altı katliam... Keskin diplerin en kuytu köşelerinde on altı duvara asılı parça parça et yığınları... Her bir yaratılışın ecri canlarıydı... Kapalı gözler ardından iflasa mahkum yaşayan göz bebekleri girdi görüş alanına. Bazıları mavin...