bölüm bir: haylaz korsan

93 12 40
                                    

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

⛵⛵⛵

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

⛵⛵⛵

Wong Hendery oldukça haylaz bir çocuktu.

Bunu annesinin güzelim saksılarını onca uyarıya rağmen kırmasından ya da ablalarının eşyalarını sırf eğlence olsun diye evin en bilinmedik köşelerine saklamasından anlayabilirdiniz. Bahçedeki çamaşırlıkta sallanan yeni yıkanmış nevresimleri aşağı dökerek çamurlu elleriyle üstlerine resim çizmeye, tavuklardan bile erken kalkarak çılgın naralarıyla ev halkını uyandırmaya, kahvaltısını doğru düzgün bitirmeden doğruca bayır aşağı koşup göl kenarındaki minik dostlarıyla - bunlar iki kaz, 1 kurbağa, misafir birkaç kuş ve 1 ağustos böceğiydi - vakit geçirmeye bayılırdı.

Fakat onca şeyin arasından en sevdiği etkinlik kesinlikle tabak kırmaktı. Minik Hendery'nin deyimiyle: 'kelebekleri özgürlüklerine kavuşturmak'.

Mutfaktaki tahta dolabın içinde öylece duran kenarları kelebek süslemeli porselen tabakları 'kelebeklerim' diye okşadıktan sonra sanki kuş uçuruyormuş gibi aşağı bırakarak yerde parçalanmalarını izler ve içinde olduklarına inandığı kelebeklerin kırık parçalardan yukarı kanat çırptıklarını hayal ederek kendi kendine hem sevinir hem de hüzünlenirdi Minik Hendery.

Ne yazık ki yaptığı şey ona oldukça pahalıya patlar ve babasından yemediği dayak kalmazdı. Yine de Minik Hendery kelebeklerini serbest bırakmaktan asla vazgeçmezdi. Kelebeklerin özgürlüğü onun özgürlüğü demekti çünkü.

Ancak bir gün annesinin çeyizliğinden kalma kelebekli porselen tabakları bitmiş, Bayan Wong da evde tabak kalmadığından yeni bir takım almak zorunda kalmıştı. Minik Hendery heyecanla akşam yemeğinde sofraya konacak olan kelebek saklı tabakları beklerken gördüğü desensiz, sade porselen tabakları görünce o kadar üzülmüş ve sinirlenmişti ki içindeki sıcak yemeği umursamadan tabağını kavradığı gibi yere fırlatmıştı. Ve işte tam da o akşam olan olmuş; Minik Hendery gözüne giren küçücük bir porselen parçası yüzünden sol gözünün görme yetisini kaybetmişti.

Her ne kadar ilk başlarda en ufak şeye bile mızmızlanarak ev halkına eskisinden de zor zamanlar yaşatsa da geçirdiği ameliyattan 1 hafta sonra kafasına takılan göz bandı ona çizgi filmlerdeki korsanları hatırlatmış, böylece Minik Hendery bir anda Kaptan Hendery'ye dönüşüvermişti. Afacan oğlan adına daha fazla üzülmemesi gerektiklerini anlayan anne, baba ve üç abla da derin bir nefes almış ve evdeki günlük şamatalara kaldığı yerden devam edilmesine ses etmemeye karar vermişlerdi.

Tabii bu karar en fazla 2 saat sürmüştü çünkü en büyük ablanın aniden ortadan kaybolan gözlüğü tüm evi ayağa kaldırmaya yetmiş de artmıştı bile.

Ve aylar sonra o beklenen dönem gelmiş, Kaptan Hendery okula başlamıştı.

Sol gözüne ne olduğunu sormayanların sayısı bir elin parmağını geçmezdi. Hendery ise her sorana büyük bir keyifle "Korsanım ben." diye cevap verirdi. Bu onun için büyük bir gurur kaynağıydı.

Okul hayatı da aynı evdeki gibi bol şamatalı geçen Kaptan Hendery, alay konusu olmayı ya da dersin ortasında ikide bir diğer çocuklar tarafından rahatsız edilmeyi asla umursamaz, kendi dünyasında korsan gemisinin dümenini çevirmeye kaldığı yerden devam ederdi.

El işi dersinde öğrendiği kağıttan gemiler yapmak Kaptan Hendery için resmen altın değerindeydi. Her seferinde önce kendi gemisini, ardından da ganimetlerini toplayacağı minik gemileri yapardı.

Yine bir teneffüs saatinde kendi kendine gemiler yaparken dönem boyunca onunla uğraşan oğlanlardan biri gelip Hendery'nin kendine yaptığı ve kenarında bozuk bir el yazısıyla 'Kelebek' yazan büyük gemiyi bir anda parçalara ayırıvermiş ve her zamanki gibi ufaklığın sol gözüyle dalga geçerek oradan uzaklaşmıştı.

Hendery'nin kalbi her seferinde olduğu gibi yerdeki kağıtlardan farksız bir şekilde paramparça olsa da içindeki cesur taraf ona daha fazla sessiz kalmamasını ve o hayduta haddini bildirmesi gerektiğini söylediğinde Kaptan Hendery, o meşhur naralarından birini atarak herkesin dikkatini çekmiş, ardından da tüm gücüyle onunla uğraşan oğlanın suratına en sert yumruğunu geçirmişti.

Bu yaptığı cezasız kalmamıştı tabii. Yine de Kaptan Hendery sağ yumruğundaki ağrıyı bir zafer olarak görüyor, olayı merak eden kim varsa hepsine "Kaşınmasaydı o da. Yine olsa yine yaparım." diyordu.

O günden sonra birkaç oğlan dışında - onlar da Kaptan'dan paylarını alıyorlardı tabii - kimse eskisi kadar Hendery ile dalga geçmedi. Korsan çocuk da Kelebek adını verdiği narin gemisi ile engin sularda sallandı durdu.

Ta ki limanını bulana kadar...

⛵⛵⛵

başladık bir işe haydi hayırlısı :')

sakunosuke

Mutluluğa giden kağıttan gemiler ° XiaoderyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin