I shouldn't have let you go

105 18 43
                                    

Genel olarak sabırlı bir insandım, hayatımda sabırla beklediğim bir çok an olmuştu. Misal annem ben küçükken bana o kırmızı bisikleti alacağını söylediğinde her cuma çarşıya inişinde almasını beklemiştim aylarca sabırla. Sonunda bir akşam babam işten elinde kırmızı bir bisikletle geldiğinde beklediğime değdiğini hissetmiştim. Sevinçten tüm gece uyuyamayarak bisikleti odama taşımış ve sabah olmasını beklemiştim. Ertesi gün ise tüm gün güneş altında bisiklet sürmüş ve hasta olmuştum. Hasta olmama rağmen ertesi gün yine sokaklarda gezmiştim bisikletle. O akşamüstü yokuş aşağı giderken bisikletin kontrolünü kaybederek düşmüş ve dizlerimi kanatmış, kaşımı patlatmıştım.

Annem her zaman inatçı olduğumu söylüyordu bana, o zamanlar onu bıktırmış bu çocuksu inatlarım. Bir kaç gün sonra onu dinlemeyerek gizlice sokağa kaçtığımı anlayan annem bisikleti depoya kaldırmış ve ilk defa, çok istediğim bir şeye sahip olduktan sonra onu sonsuza kadar elimde tutamayacağımı göstermişti bana. Sevdiğim şeyi elim altında bulduğumda kendimi çok kaptırdığımı söylemişti bana ben bisikletim alındığı için ağlarken.

"Gelmeyecek."

Umutsuzca atari salonunun giriş kapısına bakarken söylemiştim. Bir buçuk saatten fazladır atari salonunda zaman geçiriyor, her kapı açıldığında heyecanla başımızı kapıya çeviriyorduk. Beklemekten sıkılmıştı herkes içten içe biliyordum.

Sabah erkenden kalkarak Haechan'ın evine gitmiş ve onunla kahvaltı yaparken bana verdiği tüyoları not almıştım. Bana çocukla nasıl konuşabileceğimi, nasıl davranmam gerektiğini anlatmıştı. Kendi deneyimlerini de anlatmaktan çekinmemişti hiç. Arkadaşımın kafedeki garson çocuğu tavlama hikayesini dinlemeye pek istekli değildim ama yine de faydası olur diye 2 saat boyunca onu dinlemiştim.

Oradan Lucas'ın evine geçmiştik. Lucas bana saçlarımın çok çocuksu gözüktüğünü söylemiş onları fönleyerek havaya kaldırmıştı.

"Varya ben bile yolda görsem düşerim şu tipine." 

Lucas üzerime dolabından aldığı ve bana bol gelen kot ceketini giydirdikten sonra söylemişti. Baş parmaklarını önce diline ardından ise kaşlarıma sürtmeye başladığında yüzümü buruşturmuş ve kafamı geriye çekmiştim.

"Şu kaşlara bak be, kimin kardeşi bu. Sana dibi düşmeyenin ebesini kovalayayım ben." 

Onu ittirirken aynanın karşısına geçmiş ve kendime bakmıştım. Çakma Lucas gibi gözüksemde giderim var gibiydi inkar edemezdim.

Chenle, Yangyang ve Shotaro da Lucas'ın evine geldiğinde hepimiz çıkmış ve o atari salonunun olduğu sokağa gitmeye başlamıştık. Kalbim göğsüm dışında bir yerde atıyordu ve ne kadar havalı gözükmeye çalışsamda karşımda o çocuğu görsem kekelemekten konuşamazdım biliyordum.

Tanrım ses tonunu bile bilmiyordum, yumuşak ve ipeksi bir sesi mi vardı acaba? Yoksa kalın ve daha erkeksi miydi? Nasıl olursa olsun, sesini duyduğumda eriyip gidebileceğime emin gibiydim.

Atari salonuna geldiğimizde girmesek mi acaba diye sorarak dönüp gitmeye yeltenmiştim ama omzumdan tutarak beni ittirmiş ve içeriye sokmuşlardı. Nefes almayı bırakmışken içeride göz gezdirmiştim.

Lucas'ın önerisiyle koca salonu gezmiş ve oyun oynayan herkesin yüzüne bakmıştık. Her seferinde "bu mu?" diyen arkadaşlarıma başımı iki yana sallayarak cevap vermiştim.

90's love ; Xiaodery  (askıda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin