Oh baby, baby, the reason I breathe is you

95 13 85
                                    

Rüyaydı bu, asla uyanmak istemediğim bir rüya. Yürüdüğüm yolda çiçekler vardı. İlk defa yolumun sonu umutsuzluğa çıkmıyordu, yüreğimde neşe vardı umut vardı çocukça sevinç vardı. Zihnimde tereddüt içeren düşünceler yoktu sadece heyecan vardı. İlk defa 30 değil de 17'mde hissediyordum. Başkalarının kelimelerine değil yoluma bakıyordum ve yolum kalbimde taze filizlenmeye başlamış aşkımın sahibine çıkıyordu. Sevdiğim ve bunu delicesine haykırmak istediğim çocuğa çıkıyordu tüm yollarım.

Wong Hendery en güzel gülümsemesiyle çalmıştı kalbimi. Ben daha ne olduğunu anlayamadan kapılmış gitmiştim onungülüşüne. Varlığından şüphe duyacak kadar hayran olmuştum ona, öyle ki melek olduğunu bile düşünmüştüm. Sesinin kadife tonunu ilk duyduğumda da böyle düşünmüştüm, elini ilk tuttuğumda da titremişti içim. Şuan kahkahasını izliyor ve dinliyorken de düşünüyordum, nasıl bu kadar güzel olabilirdi. Nasıl her bir detayı her bir zerremi titretecek, beni ağlatacak kadar güzel olabilirdi? Gerçekten bu dünyaya ait olmayan bir melek gibiydi.

Ona aşık olmak belki de hayatım boyunca başıma gelmiş en güzel şey olacaktı. Ben onun kahkahasıyla sarhoş olurken o çocukluk anılarını anlatmaya devam etmişti. Başımı yana yatırmış gülümseyerek onu izlerken her şeyim sonuca kavuşmuş gibiydi işte. Tüm derdim tasam, sıkıntım, kaygım her şeyim onun gülüşüyle uçmuş gitmişti. Ona dalıp gittiğimi fark etmiş olacak ki parmaklarını şıklatmıştı gözlerim önünde. Bu yaptığına gülerken oturduğum yerde dikleşmiştim.

"Sürekli dalıp duruyorsun. Uykun mu var yoksa?"

Gülümsemeye devam ederken başımı iki yana sallamıştım. Hayır sadece aşık olduğum sen beni gerçeklikten koparıyorsun demek istemiştim.

"Uykum yok. Anlattığın anıları hayal ediyorum sadece."

Dediğime inanmazken başını sallamış ve kolasından içmişti. Pizzacıda 1 saatten fazladır oturuyorduk. Karşısında heyecandan öleceğimi düşünerek buluşmuştum onunla burada. Bana sıcak davranmış, şakalar yapmıştı. Birisine ilk görüşte aşık olursanız sadece güzelliğine tutulmuş olursunuz derlerdi hep, o zaman ben niye bu çocuğun neşeli sohbetini de içimden bir şeyler giderek dinliyordum? Onunla ilgili her detay ayrı güzel derken şaka yapmıyordum.

"Sicheng ile nasıl tanıştınız?"

Yüzünde bir gülümseme oluşmuşken gülmemeye çalışıyordum. Karşısında kendimi öylesine kaybetmiş ve içimden geldiği gibi davranmıştım ki ona aşık olduğumu anlayacaktı bir kaç kez daha bakışlarımı yakalarsa. Hevesle anlatmaya başlamıştı.

"Ortaokuldayken aynı okuldaydık aslında ama birbirimizi fark etmemiştik. Bir gün ben atari salonunda yalnız başına oyun oynarken karşılaşmıştım onunla. Ona birlikte oynamayı teklif etmiştim sonra da arkadaş olmuştuk işte."

Kolasının son yudumlarını içmişti.

"O zamandan beri yakın arkadaşım işte."

Bana neredeyse hiç ellenmemiş kolamı göstererek içmemi söylediğinde büyük bir yudum içmiştim. Onu izlemeye öyle bir dalmıştım ki unutmuştum resmen.

"Siz Lucas'la nasıl arkadaş oldunuz?"

Gülümsemiş ve bizim çam yarmasıyla tanışmamızı anlatmaya başlamıştım.

"Orta sondayken Yangyang'a bir çocuk laf atmıştı. Bizde ikimiz kavga etmeye gitmiştik tabii ama karşımızda iki katımız olan çocukları gördüğümüzde dayak yiyeceğimizi anlamıştık."

Beni dinlerken gülmüştü, ben de gülmüştüm.

"Lucas da nöbetçiymiş o gün. Kavga olduğunu duyunca koştura koştura gelmişti, çok sever kavga işlerini falan. İşte sonra adaletsiz bir karşılaşma olduğunu söyleyerek bize yardım etmişti. Sayesinde sakatlanmadan biraz dayak yiyerek paçayı kurtarmıştık."

90's love ; Xiaodery  (askıda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin