Jimin uyandığında saatin 12.35 olduğunu görünce aniden yataktan kalktı. Daha sonra günlerden cumartesi olduğunu hatırlayınca bunun rahatlığıyla kendini yatağına geri bıraktı.
Bahar yağmurları şiddetle yağıyordu. Ve Jimin bu havaya bayılıyordu. Ilık bir rüzgar ve sert yağmur damlalarının altında yürümek onun için terapi gibiydi. Bu yüzden kısa bir sabah yürüyüşü yapmak istiyordu. Tabii sabah demeye şahit lazımdı ...
Jimin son günlerde hiç kendi gibi değildi ...
Hayattan zevk alıyordu . Sevgi denen duygunun tadına varmıştı.
Yine de buna fazla kaptırmamalıydı. Çünkü hayat onun için acı sürprizlerle doluydu.Altına geçirdiği gri eşofmanı ve üstünde ince tişörtüyle ne kadar şiddetli olduğunu aldırmadığı yağmurun altına çoktan kendini bırakmıştı.
Hızla koşuyordu. Tamamen sırılsıklam olmuştu ve kesinlikle hastalanacaktı. Bu yüzden eve dönmeye karar vermişti.
"Jungkook ne yapıyordur acaba?" Düşüncesi sürekli aklındaydı.Eve vardığında bir ümit telefonunu eline alıp dm'i inceledi. Jungkook'dan hiç mesaj yoktu.
Acaba kendini fazla mı kaptırmıştı? Sonuçta Jungkook onun neyiydi ki?Bu tür havalar onun için ilham kaynağıydı. Pencerenin önüne oturup açtığı boş bir sayfaya bir şeyler karalamaya başladı. Sadece dudak çizmek istemişti. İşi bittiğinde çizdiği resmi inceledi.
Bu Jungkook'un ince dudaklarıydı ... Fark etmeden de olsa aklından çıkmayan dudakları çizmişti.
Jungkook'un dudakları ... Kusursuzdu.Defteri kapatıp masaya bıraktı. Telefonunu eline alınca Hoseok'dan gelen mesajı gördü.
Hoseok: Selam Jimin, yarın akşam evimde bir parti veriyorum. Seni de beklerim. Partide görüşürüz!!!
Parti mi? Jimin partilerden nefret ederdi. Kalabalık ortamlar ve yüksek sesler onun için her zaman bir kabus olmuştu. O partiye asla gitmek istemiyordu. Ama aklındaki kişi de orada olursa tüm plan değişebilirdi. Sahi ya Hoseok ile Jungkook'u hiç konuşurken bile görmemişti. Büyük ihtimalle gelmeyeceğini düşündü. Bu yüzden kendisi de gitme taraftarı değildi. Evde kulaklık ile müzik dinleyip dans etmeyi tercih ederdi. Birden hafızasında oluşan o anı Jimin'i paramparça etmişti.
*15 sene önce*
Henüz 9 yaşındaydı. İlk bilgisayarını almıştı babası. Hemen eskiden annesiyle dinleyip dans ettikleri şarkıyı açmak istemişti. Minik gözlerinde oluşan büyük damlalar klavyedeki tuşları görmesini zorlaştırıyordu. Biraz sinirlenmişti tabii minik. Şarkıyı bulunca büyük bir sevinçle havaya uçmuştu. Yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. Yerinden kalkıp dans etmeye başlamıştı. Ama eksik olan bir şey vardı. Annesi yanında değildi... İlk kez bu şarkıyı onsuz dinliyordu. "Olsun." dedi minik,parmağıyla gözündeki yaşı silerken. "Sen beni görüyorsun ya anneciğim,b-ben seni görmesem de olur ki." Gözünden akan iri damlalara aldırış etmden bir kuğu gibi süzülüyordu.
Aniden kapının açılmasıyla durmuştu. "Ne bu ses?! Ben sana demedim mi bu kadar ses yaparsan bilgisayarını alırım diye!?" Kadın o kadar şiddetli bağırıyordu ki minik, gözlerini sımsıkı kapatıp küçük elleriyle kulaklarını tutuyordu. Kadın ise karşısındaki zayıf ve küçük bedeni hiç umursamadan omuzlarından tutup hırpalıyordu. "Özür dilerim,özür dilerim,özür dilerim..." Hıçkırarak onlarca kez özür diliyordu. Billgisayarı da alıp kapıyı sertçe vurarak odadan çıkmıştı kadın.
"Senden nefret ediyorum." Ve henüz 9 yaşındaki masum bir çocuk nefret duygusunu sonuna kadar tatmıştı o gün.
*Günümüz*
YOU ARE READING
JEALOUS • KOOKMİN
أدب الهواةDış dünyaya karşı nefretle dolu olan iki erkeğin birbirlerine olan aşkı. Ve bu aşkın getirdiği hırçın kıskançlıklar...