Bölüm 6

436 36 1
                                    

4 Yıl sonra
Bir yıl öncesine kadar her şey güzel gidiyordu. Bora bana her şeyi öğretti. Hacklemeyi, dövüş sanatlarını ve işkence tekniklerini. İlk gurur duyduğunu söylediğinde çok hoşuma gitti ve gurur duyması için her şeyi yaptım. Mutluyduk.

İki yıl önce bir sevgilisi oldu, Ezgi. Gerçekten aşıktı. Kadın çok güzeldi, ilgiliydi ve bir yılımız böyle geçti. Kadını herkesten gizliyordu, evdekilerden başka bilen kimse yoktu. Bir yılın sonunda benimle konuştu. Bu işi bırakmak istediğini, uzaklara gidip sevgilisiyle beraber huzurlu bir yaşam sürmek istediğini söyledi. İlk başta beni bırakacak sandım ama sonradan benimde gelmemi istediğini söyleyince kabul ettim.

Yapmamız gereken son bir hack işi vardı. Gitmek istiyordu ama meydanı da Okyanus'a bırakmayı da istemiyordu. Benim yapmamı söyledi. Sisteme sızıp yerleri bulmam gerektiğini sonrasınıysa halledeceğim dedi. Güvenlik duvarı oldukça güçlüydü iz bırakmaktan gerçekten korkuyordum.

İşim bittiğinde mutluydum. Normal bir hayatım olacağını düşünüyordum ve iz bırakmadığımı sanmıştım. 

Bir gece üç gibi silah sesiyle uyandım. Sonra da Bora'nın bağırışlarını duydum. Tek silah sesi gelmişti. Aşağı koşarak indiğimde bağırış seslerine doğru ilerledim. Odanın kapısından girince Ezgi'nin kafası Bora'nın kucağında yerde yattığını gördüm. Dikkatli bakınca da kafasındaki silah yarasını.

Bora beni görmesiyle ayağa kalktı, eline aldığı vazoyu bana doğru fırlattı. Iskalayıp yanımda duvarda parçalandı. "HEPSİ SENİN YÜZÜNDEN." Çıldırmış gibiydi. Eline geçen her şeyi bana fırlatıyordu. Donmuştum, tepki veremiyordum. Fırlattığı şeylerin çoğunu ağladığı için ıskalıyordu, diğerleri ise bana çarpıyordu.

Kolumdan tutup kapının dışana çıkarılmamla kendime geldim. Karşımda Hikmet'e korku dolu gözlerke baktığımda "Odana çık Eylül, kapını da kilitle." dediği gibi koşarak odama çıktım. Kapıyı kilitlediğimde Bora'nın gelmesinden korkup saklanacak yer aradım. Dolabın içine girdiğimde oturup bacaklarımı kendime çektim. Kalbim çok hızlı atıyordu, ne olduğunu anlamamıştım. Ezgi'yi kimse bilmiyordu.

Düşüncelerimden kapının tekmelenmesiyle çıktım. Kapıya sertçe tekme atıyor, vuruyor ve açmam için bağırıyordu. Arada Hikmet'in sakin ol demelerini duyuyordum. En son kapıyı kırınca ellerimi kulaklarıma bastırdım. Hâlâ ortaya çıkmam için bağırırken en son dolabın kapağını açtı. Kolumdan tuttuğu gibi çıkardı ve sürükleyerek bilgisayarların olduğu odaya getirdi. Titriyordum, o da titriyordu. Ben korkudan, o sinirden.

"BAK BAK NE BOK YEDİĞİNE BAK." Bilgisayara baktım. "İZ BIRAKMIŞSIN APTAL ÇOCUK." Kafama sertçe vurdu. Güvenlik kameralarına birinin sızdığını gördüğümde yutkundum. "NASIL BÖYLE BİR HATA YAPABİLİRSİN? NASIL BU KADAR DİKKATSİZ OLABİLDİN?" Bu sefer bacağıma tekme atıp yere düşürdü. "HADİ YAPTIN, HİÇ Mİ KONTROL ETMEK AKLINA GELMEDİ?" Gerçekten hiç kontrol etmemiştim. Düştüğüm yerde dururken önüme eğilip yüzüme yumruk attı. Kaşımdan akan kanı hissedebiliyorum. Yüzüme doğru "KEŞKE SEN GEBERSEYDİN." diye bağırdı. Sanırım bu lafa da alışmam gerekecek.

Dişlerini sıkıp konuştu. "Seni gebertmekten beter edeceğim."

Bir yıldır olduğu gibi bodrumdaki sandalyede üstümde sporcu sütyeniyle oturuyorum. Sırtıma vurulan kemerle belimi dikleştirdim. Yaklaşık bir saat olmuştu. Bora içeri elinde bir kovayla girince ne olacağını anladım. Yanıma gelip buz gibi suyu kafamdan aşağı döktü. Bunu acıdan bayılacak halde olunca kendime gelmem için yapıyor. İki saat daha işkenceye devam ettiklerinde ağzımdan kan gelince bıraktılar. Her gün ağzımdan kan gelene kadar dövüyorlardı. Karnıma attığı son tekmeyle sandalyeyle geriye düştüm. Artık tepki verecek halim bile kalmamıştı.

Her yerim morluklar içinde, yeni kanayan ve önceki günlerden kalma bıçak yaraları, göremesem bile sırtımdaki kanayan ve önceden kalmış halat ve kemer izleri. Arada üstümde sigara söndürdüğü veya ucu ısınmış demir çubukla yaralar yaptığı da oluyordu.

Üç günde bir Hikmet yemek getiriyordu. Ona da ölmemem için izin vermişti. İçeri biri girince düştüğüm yerden kafamı kaldırıp bakamadım bile. Yanıma koşup beni kaldırınca Hikmet'i gördüm, bu sefer yanında adam olmadığını fark ettim. Gözleri yaşlı bakıyordu. Fısıldadı. "Kurtaracağım seni, kurtaracağım."

Ellerimi ve ayaklarımı çözünce arkasını dönüp önümde çöktü. "Çık sırtıma hadi çok zamanımız yok." Kollarımı omzuna attığımda bacaklarımdan tutup kaldırdı. Kapıdan çıkınca etrafa baktım. Adamların yerde olduğunu gördüm. İlerlerken peşimize takılan iki adamla kollarımı sıkılaştırdım. "Korkma onlar bizden."

Gizli bir çıkışa geldiğimizde benden birkaç yaş büyük bir oğlan yanımıza koşarak geldi. "Babam beni gönderdi Hikmet ağabey." Hikmet başını salladı. "Kapıyı aç Barış." Çocuk koşup kapıyı açınca Hikmet beni arkaya koydu.

Geldiğimiz ev Bora'nın evinden çok daha büyüktü. Kapıyı açıp Hikmet tekrar kucağına alınca sırtımın acısıyla irkildim. "Özür dilerim."

Eve girdiğimizde beyaz saçlı 46 yaşlarındaki adam iki metre kadar önümüzde duruyordu. Arkasında da benimle yaşıt ve benden birkaç yaş büyük çocuklar vardı. "Sana çocuğu kabul etmem demiştim."

"Lütfen Okyanus, her şeyde çok iyi. Kendini kanıtlaması için sadece biraz zaman ver." Arkadan bir kız konuştu. "Bu mu hackleyen?" Hikmet kafasını salladı. "Bunu yaptıysa daha iyisini de yapar. Çok dikkatli olmasam fark edemeyeceğim bir hataydı."

"Üç gün veriyorum, toparlanman için sadece üç günün var."

No one will save meHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin