KARMAŞA

1.1K 113 17
                                    

Beyaz...Beyaz denince aklınıza eminim kar geliyordur. Ama benim aklıma bu şehre gelmeden evvel sadece hastaneler gelirdi. Şimdiki halime tezat çocukken ufacık tefecik bir çocuktum. Hiper aktivitem yüzünden hep yaralanır ya da hastalanırdım. Bu yüzdende anılarım hastanelerle başlar. Ve mamafi pekte iç açıcı anılar değildi bunlar. Bu nedenle hastaneler duvarları üzerime gelen , beyazı boğazıma dolanıp beni nefessiz bırakan yerlerdir. Ancak Kaan'a yardım etmek için bu dört duvara katlanmam gerekiyordu. Kaan ailesine haber vermemize izin vermedi. Çünkü anne ve babası yolu kaldıramayacak kadar yaşlılardı. Abisine haber verdik ama o da karısı yeni doğum yaptığı için gelemeyip bize para gönderdi. Ameliyatta Kaan'ın üç parmağı kesildi. Doktorda dört gün yatış verince bizim hastane günleri başladı. Bu arada ne Umut ne de Mert bizi hiç yalnız bırakmadılar. Mert her ihtiyacımıza koştu. Ama biz bu zaman dilimi boyunca yapacağımız konuşmayı hiç yapamadık.  Bu konuda aramızda geçen tek diyalog:

  "Arkadaşın gitti mi?"

" Evet , onu dün yolcu ettim." 

    İkimizde bir türlü ne konuşacağımızı ya da nasıl konuşmaya başlayacağımızı bilemediğimiz için olsa gerek her karşı karşıya geldiğimizde birbirimize boş boş bakıp konuşmaktan vazgeçtik.

--------------------------------------------------------------------------------------------------------

     Hastanede Mert ve Umut'un sayesinde tek kişilik bir odada kaldık. Ancak  bu sadece iyi kısmıydı kötü kısmına gelince bir yatak bir koltuktan ibaret bu odanın bir hapishane hücresine benzemesiydi. Tavan basık küçücük koltukla yatağın dip dibe olduğu ve 190 cm boyumla benim bu koltuğa sığmaya çalıştığım bir hücre. Ne yazık ki gardiyandan yana da pek şanslı olduğumuz söylenemez. Bizimle ilgilenen hemşire 160 cm boylarında, çakma sarışın , balık etli ve maalesef ki tiz sesli bir hanımefendiydi. Kaan bu durumdan pek memnun olsa da açıkçası kadının sesi benim alarmıma benzediği için rahatsız olmuştum. Ve her odaya girişinde " Merhaabaa " diyerek uzattığı " a" lar bu basit selamlaşmayı işkenceye dönüştürüyordu. 

    Hemşire tetkikler için Kaan'ın tepesinde bir şeyler anlatırken  ağrıyan başımı ovduğum sırada içeri elinde poşetlerle Mert girdi. Bej rengi montunun başlığını açtığında soğuktan esmer teninde kızarak elmacık kemikleri daha da belirginleşmişti. Herkese bir baş selamı verip odaya eğreti duran masanın üzerine poşetleri koydu:

  "İhtiyacınız olabilecek şeyleri getirdim. Ayrıca Umut sizin eve gidip Toygar'la evi toparladı."

 Ciğer görmüş sokak kedisi gibi Mert'i izleyen hemşireye karşı bir iç çekip:

"  Sağol Mert her şey için " diyerek tebessüm ettim. Hemşire Mert'i alıcı gözle süzüp:

" Siz ne kadar da düşünceli bir arkadaşsınız Mert Bey. Herkesin hayatında sizin gibi birisi olmalı . "diyen hemşireye göz devirirken dişlerimi sıktığımı fark ettim. Rahatsız koltuktan tek hamlede kalkıp Mert'in omzuna dokundum:

   "Gel biraz hava alalım , çok boğuldum."

   Mert lafımı ikiletmeden " İyi günler" dileyerek peşime takıldı. Birlikte bahçeye çıkarken içimdeki öfkeye kılıf bulmaya çalışıyordum. Bahçeye çıktığımızda Mert ben yanında yokmuşum gibi karşıda duran ağacın yanına gidip cebinden sigara paketini çıkardı ve bir tanesini dudaklarına yerleştirdikten sonra cebine elini atıp bulduğu çakmak ile yaktı. Ardından çektiği nefesi başını kaldırarak gökyüzüne bıraktı.

   "İçme şu zıkkımı canına yazık"

   " Canımla o kadar kişinin derdi var ki Cenk ona acımaktan vazgeçtim artık."

   " Anlatırsan dinlerim. Belki anlamam ya da yardım edemem ama yargılamadan dinlerim."

   "Bazı şeyler anlatılamaz. En yakınlarıma bile dert yanamazken  sana anlatıp yük olamam."


    Lafı ağırıma gitmişti. Bu kadar badire atlattıktan sonra bana güvenmemesi canımı sıksa da belki de diye düşündüm:

"Aşk acısı mı çekiyorsun?"

" O dediğin duygu ile münasebetimizi keseli epey zaman oldu. Ailevi meseleler Cenk bu yüzden geçen sefer ki anlayışını istesem."

   Doğru geçen seferde anlatmasını istediğimde durdurmuştu.  Üstelemedim hazır olduğunda yanında olmamın yeterli olacağını düşünüp omzunu sağ elimle tutup sıktıktan sonra gözlerimle onayladım. O da bana gülümseyerek "Sipas ji were" dedi. Arkamızdan gelen sesle ikimizde geriye döndük. Toygar Umut'la bize yaklaşırken:

   "Laza Kürtçe öğretmeye çalışıyorsan boşa uğraşıyorsun kardeş. Bu adamın kafası kalındır. Ona bir şey öğretmek suya çizgi çekmek gibi nafile bir uğraş. Boşa nefesini tüketme. Nefesine yazık"

  Gözlerimi kısıp kaşlarımı çatarak boynumu kütlettim.

  "Kaşınıyorsun bak."

"Tamam tamam sustum. Kemiklerimi seviyorum. Bu arada siz neden içeride değilsiniz."

  "Hava alalım dedik."

Mert'in sözü ile gülümseyen Umut:

" Hemşireden kaçmadınız yani!..."

 Bu lafa Toygar'la ikisi gülmeye başlayınca biz de onlara eşlik ettik. Ardından Mert sigarasını söndürüp çöpe atınca içeri geçtik. Odaya girdiğimizde doktor hemşireyle birlikte Kaan'ın dosyasını inceliyordu:

" Sonunda hastanın refakatçisi de geldi. Hastamız yarın taburcu olabilir. Haftada bir kez kontrole gelsin."

    İşte mahpusluğun sonu şafak 24 saat. 

------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

 Rahatsız bir 24 saatin ardından Umut'un getirdiği biricik kızıma tekerlekli sandalye ile çıkardığımız Kaan'ı yerleştirdikten sonra bagaja da Mert'in bizim için temin ettiği  tekerlekli sandalyeyi koyup Mert'i de Kaan'ın yanına oturtarak yola koyulduk. Umut ve Toygar bizi evde bekliyorlardı. Sobayı yakıp alışverişi halletmek onlara düşmüştü.

 Sakin ama Kaan'ın sızlanmaları ile dolu kısa da olsa bana asır gibi gelen yolun sonunda evde olmanın sevinci vardı içimde. Mert bagajdan eşyalarla sandalyeyi alırken ben de bizin yarısı yerde fizikçiyi kucakladığım gibi binadan içeri girdik. Neyse ki ikinci katta oturuyorduk ki bu mızmızı fazla uzun taşımam gerekmemişti. Kapıyı çaldığımızda üzerlerini giyip çıkmaya hazırlanan bizimkilerle karşılaştık.

" Hayırdır nereye?"

Umut Mert'in sorusuna düz bir ifade ile :

" Yardım çağrısı yapıldı , gitmemiz gerek yarın sabah uğrarız. Dolabı doldurduk ama yemek yapamadık. Sobayı da yaktık."

 Onlar dışarı çıkarken :

" Eyvallah ellerinize sağlık"  dediğimde ellerini havaya kaldırıp salladıktan sonra bizde içeri girdik. Salona hazırlanan yatağa Kaan'ı yerleştirdikten sonra  montlarımızı asınca dolaba yöneldim . Dolabımdan iki yün ceket çıkarıp birini Mert'e uzattım.

" Yemeği bana bırakma istersen biliyorsun ki yemek lügatım sınırlı."

 Kahkahası odayı doldururken ceketlerimizi giyip mutfağa geçtik.  

"Sote ile çorba yapalım mı?"

"Bence harika olur hastane yemeklerinden ve dışarıdan yemekten midem parçalanacak neredeyse."

  Mutfakta eşyaları hazırlarken Mert'e baktığımda içim sıcacık oldu yanımdayken bu kadar huzurlu ve mutlu olmam normal miydi?


ÇIĞ(GAY) (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin