HİSLER

1.1K 115 8
                                    

Bir insanı tanımak için geçmesi gereken zamana nasıl karar verilir? Uyum aynı zevklere sahip olmak mıdır? Hayatımda beni olduğum gibi kabul eden tek kişiler ailemdi ki onlar bile bazen beni anlamıyorlardı. Yemek faslı bittikten sonra Kaan ilaçlarında etkisiyle uyurken ben de fırsattan istifade maçların özetlerini izlemek için televizyonu açtım. Mert ise çayı demleyip sobanın üzerine koyduktan sonra bir müddet kitaplığı inceleyip kendine uygun bir kitap bularak camın önündeki üçlü koltuğa oturdu. Koltuğun önüne serdiğim mindere oturup kaçırdığım maçların özetlerini izlerken bir anlığına kafamı geriye dönderip Mert'e baktım. Elindeki kitaba dalmıştı.

" Sıkıldın mı?"

" Ne, yok hayır sıkılmadım. Bu kitap çok ilgi çekici"

" Televizyonun sesi rahatsız etmiyor mu?"

" Kitap okurken hiç bir şey duymam. Ama çay demlenmiştir ister misin?"

Olumlu anlamda çıkardığım "hı hı" sesiyle Mert kitabı sayfaları koltuğa gelecek şekilde ters bırakıp sobaya yöneldi. Çaydanlığı yere indirip bardakları doldurdu. Bana uzatmadan bardağı minderin benim yakınımdaki kısmına koyup hafifçe bacağıma dokundu ve kaşıyla bardağı işaret etti ve tekrar kitabı açıp okumaya devam etti. Başka insanlar bu yaptığım için beni yargılayıp kızsa da Mert sakince yaptığıma saygı duyup kendine oyalanacak bir şeyler bulmuştu. Hayatıma giren insanlarla yaşadığım en büyük sorun buydu. Beni olduğum gibi kabul edip anlayışlı olamıyorlardı. Ben ise onlara uyum sağlamaya çalışırken helak oluyor ve o kişiden uzaklaşıyordum. Bu durum ilişkilerimin ömrünü en fazla üç ay olacak şekilde sınırlandırıyordu. Ama şu an sırtımı yasladığım kişinin bana verdiği huzuru hiç kimseden almamıştım.

   Bir saatlik program bittiğinde kollarımı boynumun arkasında birleştirerek gerindim.Boynumu gerip kaslarımı rahatlatmaya çalıştım.

" Yorgunsun, programda bitti, ben gidiyorum sende yat uyu artık. Yarın işe de gitmen gerek" diyen Mert'e dönüp:

" Üzgünüm televizyona dalınca vaktin nasıl geçtiğini anlamadım."

" Buraya misafircilik oynamaya gelmedim sonuçta. İnsan evinde rahat olmalı. Ben gidiyorum , yemek yarına da yeter, Öbür gün uğrarım."

   Mert elindeki kitabı alıp kitaplıktaki yerine koydu. Ben de arkasından ayaklandım. Mert odanın kapısını açınca içeri dolan soğuk hava ile ürpersem de kapının yanından  montumu almak için uzandım.Mert kapının arasından:

" Çıkma dışarı , hava çok soğuk ve kendim gidebilirim. İyi geceler." dedi.

 Bu durum işime gelmişti çünkü çok yorgundum. İyi geceler dileyip kapı arasından onu uğurladım.

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------

 Sakin bir gece geçirmeyeli asırlar olmuştu sanki. İyi bir uyku çekmiş ve kaynanam misali bağıran Kaan'ın sesi ile uyanmıştım:

" Allah belanı vermesin Cenk. Kalk diyorum bir saattir. Kalkta sandalyeyi bana getir, tuvalete gitmeliyim."

    Gözlerimi ovuşturarak yerimde doğruldum. Sandalyeyi Kaan'a verip ben de banyoda işimi gördükten sonra kahvaltı hazırladım. Bu gün işe dönmem gerekiyordu. Kaan'la kahvaltı yaptıktan sonra bir seri tembih ve talimat sıralayıp salona geçtim.  Zeki öğrencileri sıraya sokmuş eğitime başlamak üzereydi. İçeri geçip eşyalarımı koyduktan sonra ben de grubumun başına geçtim. Sabah grubunda küçüklerle çalıştığım için zorlanmadım. Zira hala yaralarımın sızıları hissediliyordu. Öğleden sonra da Zeki ile anlaşıp kondisyon grubunu ona devrettim. Öğlen vakti geldiğinde içeriden telefonumu aldığımda Mert'in hal hatır soran mesajını gördüm. Numarasını kaydedip Mert'i aradım.

" Merhaba"

"Merhaba nasılsın? Hala ağrıların var mı?"

"Endişelenme ufak tefek ağrılarla yıkılmam ben. Neredesin?"

" Merkezdeyim, işlerimi hallettim. "

"Yemek yedin mi? Yemediysen salona gel de birlikte yiyelim."

" Yemedim ama gelmeyeyim. Hem ortağın bundan hoşlanmayacaktır."

" Buranın yarı sahibi de benim misafirlerime laf edemez. Hem Zeki iyi biridir, sorun olmaz ikiletme beni bekliyorum."

" O zaman yemekleri ben alıp geliyorum. Ne istersin?"

" Sen seç ben yemek seçmem."

"O zaman on- on beş dakikaya orada olurum görüşürüz." deyip telefonu kapattı.

  Ben de Zeki'nin yanına gidip tezgahın arkasındaki masayı hazırlamasına yardım ettim.  Masayı hazırlama işi bittiğinde Zeki:

" Yemek söyledin değil mi Cenk?"

" Arkadaşım geliyor o gelirken getirecek."

  Lafımı tamamlamadan kapının sesi ile girişe yöneldik. Mert elinde poşetlerle kapıdaydı.

" Hoş geldin. Poşetleri ver de ellerini yıka yemeğe geçelim. Zira kurt gibi açım."

  Ben Mert'e doğru yöneldiğimde Zeki'nin sesi ile olduğum yerde dona kaldım.

" O pis ibne bu dükkana giremez."

Kafamı kaldırıp Mert'e baktığımda dişlerini ve ellerini sıkmış , başını da öne eğmişti. Hiddetle Zeki'ye döndüm:

" Konuştuğun laflara dikkat et. Mert benim misafirim."

" O sapığı burada istemiyorum. Onun pis ellerinden yemek yemektense açlıktan ölürüm daha iyi."

Zeki'nin sözleri üzerine Mert poşetleri yere öylece bırakıp kapıya yöneldiğinde kolundan tutup durdurdum. Sevmeye bilirdi, desteklemeye de bilirdi ama bu şekilde davranmasının hiç bir açıklaması olamazdı. Mert'i durdurp zeki'ye dönerek:

" Lafuna dikkat edesun. Eğer düşuncen bu ise bu vakkutten sonra benu de sayma, burada bekleysun Mert geleyrum." deyip içeri gittim. Montumu giyip eşyalarımı da aldıktan sonra kapıya Mert'in yanına yöneldim.

" Bu ibne için arkadaşını mı satacaksın?"

Sinirle boynumu kütlettim. Sinirden bozulan şivemi düzeltmeye çalışarak:

" Arkadaşım olsaydın hasımlığını dışarı da yapardın. Ama sen beni çiğneyip misafirime hakaret ettin. Üstelik sığ fikirlerini öğrendiğim iyi oldu. Ben de ona göre ayağımı denk alırım." dedikten sonra Mert'in kolunu kavrayıp kapıdan çıktım. Çekiştirmeme direnmeyen Mert bir süre sonra kendine gelmiş olacak ki  durdu:

" Sakin ol Cenk. Beni savunduğun için minnettarım ama arkadaşınla aranın benim yüzümden bozulmasını istemem."

  Sözcükleri beni sakinleştireceğine daha da öfkelendirmişti.

" Arkadaş...Arkadaşı bana tarif eder misin Mert? Arkadaşlar birbirlerini yargılamazlar, ne kadar onlara ters gelse de karşılarındaki kişiye değer veriyorlarsa onu incitmeden bir yol bulmaya çalışırlar. Ayrıca bu gün söylediği sözleri sen affedebilirsin ama ben affedemem. Bu sözler yenilir yutulur cinsten değildi. Ne hissederse hissetsin kapımıza kadar getirdiğim misafirime dilini tutmalıydı. Ben böyle olacağını düşünmemiştim. Özür dilerim. Ve eve gidelim lütfen, düşünmem gerek."

 Mert'in kolunu bırakıp ellerimi montumun cebine koyarak eve doğru yürümeye başladım. Bu sırada beynimin içinde bu gün yaşadıklarım ve duyduklarım tekrar tekrar dönüp durdu. Arkama hiç bakmasam da Mert'in orada olduğunu biliyordum. Bu gün gördüklerim Mert'in yaşadıklarının sadece ön gösterimi idi ve bu bana fazla geliyorsa o bunları nasıl taşıyordu kimbilir. Yavaş adımlarımla uzayan yol boyunca bu düşünceler beynimde ve kalbimde yer bulmaya çalışırken ağrıyan göğsüme inat beynim yaşadıklarıma isyandaydı. Bu şekilde bana bir asır gibi gelen yol bitmişti. Binadan içeri girip kapıya ulaştığımda anahtarı kilde sokup kapıyı açtım. İçeri girdiğimde sobanın karşısında karşılıklı sohbet eden Toygar ile Umut bize dönerek:

"Erken geldiniz bir sorun mu var?" dediklerinde kapının kapanma sesi ile yer çöktüm.



   

ÇIĞ(GAY) (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin