𝐭𝐨 𝐝𝐢𝐞 𝐚𝐧𝐝 𝐛𝐞 𝐬𝐚𝐯𝐞𝐝

302 29 36
                                    

(2 gün sonra)

Telefonundan gelen bildirim sesleriyle uyandı Kenma. Sürekli biri ona mesaj atıyordu. İlk önce umursamadı fakat mesajların ardı arkası kesilmeyince bakmaya karar verdi.

Hiromi: Sümsük.

Hiromi: Bugün saat 22.00'da, sana attığım adrese geleceksin.

Hiromi: Gelmezsen Kuroo' ya zarar veririm.

Hiromi: Onu ne kadar seviyorsam o kadar zarar veririm.

Hiromi: Ona az da olsa değer verdiysen gelirsin.

Hiromi: Geleceksin de.

Hiromi: Polise haber verirsen onlar gelene kadar seni gebertirim.

*Hiromi bir konum gönderdi*
                                Görüldü

Hayatında ilk defa bu kadar çaresiz hissediyordu. Bir bebek kadar acizdi o an. Bir çözüm yolu düşünmeye çalışıyordu fakat yoktu, hiç bir yolu yoktu. Ne polise, ne Kuroo' ya haber verebilirdi. İki seçeneği vardı: yaşamak ve Kuroo'nun ölmesiyle yüzleşmek, ölmek ve Kuroo' yu arkasında bırakmak. Onun ölmesine dayanamazdı. Gerekirse kendisi ölecekti fakat ona bir zarar gelmesine asla izin vermeyecekti. Belki de sağlıklı düşünemiyordu o an. Fakat bunların hiç biri önemli değildi. İçinde olduğu durum o kadar karmaşıktı ki ona göre... Eli kolu bağlanmıştı, ne hareket edebiliyor ne konuşabiliyordu. Konuşamazdı, konuşursa sevdiği zarar görürdü. Ona sunulan seçeneklerden ölmeyi seçti. Kendi üzerine düşeni yapacak, Kuroo' yu koruyacaktı. Gidecek ve Hiromi ile yüzleşecekti.

Onu bir daha göremeyecekti fakat olsundu, onun yaşaması her şeye bedeldi. Gitmeden evvel son kez görmek istedi onu. Evine çağırdı Kuroo' yu. Onu son kez görecek olmanın bilinci içini çok acıtıyordu. O gün gece olana dek birlikte sarılarak uyudular. Kuroo, neler olduğunu anlayamamıştı fakat çokta irdelemedi. Saat yaklaşırken üzerindeki hüzünle evine yolladı onu. Sınırlı bir vakti kalmıştı. Ona düzgün veda edememiş gibi hissediyordu. Bir veda mektubu yazacaktı ve tüm duygularını anlatacaktı ona. Aldı kalemini eline, aklında ne varsa yazmaya başladı tertemiz kağıda.

Saat 21.25'ti. Zamanı gittikçe daralıyordu. 'İnsanın kendi ayağıyla, bile bile ölümüne gitmesi ne garip.' diye geçirdi içinden. Garipti gerçekten de. Ölümüne kendi ayaklarıyla gitmek acı veriyordu ona. Her zaman ölmeyi dilemişti fakat bu dilekleri Kuroo ile tanıştıktan sonra bitmişti. Şimdi onun için bu dilekleri kendisi gerçekleştiriyordu. Nasıl bir denklemdi bu?

Çıkmadan önce son bir kez baktı evine. Burada duran her şeyi özleyecekti, en çokta Kuroo ile olan anılarını. Gözleri dolu dolu kapattı kapıyı bir daha açmamak üzere. Elleri ceplerinde onun attığı konuma doğru  gidiyordu. Derin nefesler alarak ilerliyordu yoluna, çünkü biliyordu ki bir daha nefes alamayacaktı.

Bilmediği sokaklardan, yollardan geçti. İşte, tam önünde duruyordu adresin. Eski, artık kullanılmayan bir apartmanın en yukarı katına çağırıyordu onu. Sessizce çıkmaya başladı merdivenlerden. Son kata gelince aynı hırıltılı sesi duydu. Adımları kesildi bir anda. Her şey şimdi dank ediyordu kafasına. Ölecekti. Fakat çok geçti artık. Gelmişti, Hiromi onun geldiğini görmüştü. Yavaş adımlarla yaklaştı Kenma'ya. Kolundan sertçe tutarak arkalarında duran kanepeye fırlattı onu. Sırtının sert bir yere çarpmasıyla acı dolu bir inilti çıktı ağzından.

"Sonunda karşımda, benim ellerimdesin. Sana acı çektirecek olmanın düşüncesi bile çıldırmama yetiyor! Acıdan kıvranmanı ve ölmek için yalvarmanı büyük bir zevkle izleyeceğim." Ne şaçmalıyordu bu? Ne yani, işkence mi edecekti?

"Öldür bitsin, uzatmanın ne manası var?" İçinde hiç bir his olmayan, tekdüze bir sesle konuşuyordu. Korktuğunu düşünüp zevk almasını istemiyordu. Hiromi büyük, yalandan bir kahkaha attı. Kenma' nın omuzlarından tutup onu sarsmaya başladı bağırarak.

"Öldüreyim mi?! Öldüreceğim... öldüreceğim ama şimdi değil. Gözlerimin önünde iki büklüm olmadan öldürmem seni!" İnanamayarak baktı duygudan yoksun gözlere. Bu kini, nefreti nereden geliyordu?

"Sen ne tür bir manyaksın(?)!" Hiromi, kollarından tutarak yanlarında olan sandalyeye oturttu Kenmayı. Üzerinde olan tişörtünü yırttı ilk önce. Bunu neden yaptığını anlayamamıştı. Ellerini ve bacaklarını bağladı sonra. Karşısına geçip ellerini çenesine koyarak düşünüyormuş gibi yapmaya başladı.

"Şimdi ne düşünüyorsun? Yapacağın işkenceleri mi?" Aklına bir fikir gelmiş gibi hareketler yaptı ve suratındaki büyük bir sırıtışla Kenma'ya bakmaya başladı.

"Bingo! Bildin." 

Kenma'yı tek başına bırakarak arka odaya geçti. Odadan metal eşyaların tıkırdama sesleri geliyordu. İçini yavaş yavaş büyük bir endişe kaplıyordu. O ölmek istemişti, işkence görmeyi değil. İçeri geldiğinde elinde göz bandı vardı. Kenma' ya yaklaşarak kara bandı gözlerine bağladı sıkı bir şekilde. Etrafı kararmıştı, ne yapacağını kestiremiyordu. Bir çakının açılma sesi geldi önce, boynunda bir soğukluk hissetti. Keserek başlayacaktı demek ki. Boynunda ki demirin soğukluğu içine işliyordu.  Bıçağın ucu yavaşça sol göğsünün ucuna geldi. Nefret dolu bir sesle mırıldandı Hiromi "Buranı öptü mü?!" Bir çizik attı bedenine.  Derisinin kesilmesiyle büyük bir acı hissetti Kenma. En hassas olan yerini kesmişti, canı çok acıyordu. Bir çizik daha atarak çarpı şeklini verdi. Açılan yaradan gelen kan damlaları pantolonuna düşüyordu. Çakının yere atılma sesi geldi, ve başka bir eşyanın alışının. Bu seferki bir makastı. Makası Kenma'nın o güzel, upuzun saçlarına götürdü. "Saçlarını kokladı mı?!" İki demirin birbirine değmesinin sesi geldi önce, sonra saçlarının kesilmesi. Saçlarını kesiyordu büyük bir hızla. Bunu neden yaptığını anlayamamıştı, saçlarını neden kesiyordu ki? Saçlarla olan işini bitirmiş olacaktı ki makasın yere düşme sesi geldi. Bir süre hiç bir şey olmadı. Kenma ne yaptığını göremiyordu, merak ediyordu açıkçası. Bir cismin masaya konma sesi geldi kulağına. Sanırım telefonundan bir şey yapmıştı? Kenma bunları düşünürken bir anda yanağında bir sızı hissetti. Yumruk atmıştı. Atmaya da devam ediyordu. Yumrukların sertliği dudağını patlatmış, elmacık kemiğinin şişmesini sağlanmıştı. Yüzü kan içinde kalmıştı genç adamın. Yumruk atmayı kesti Hiromi, yaptığına baktı bir güzel. Telefonunu çıkartıp fotoğrafını çekti. Bu fotoğrafları Kenma'nın işini halledince Kuroo' ya atacaktı. Saatlerce işkence etti ona. Kenma'nın acı dolu çığlıkları yükseldi odadan. Hiromi Kenma'nın her çığlığında hoşnut oluyor, daha da acıtıyordu canını. Artık sesi çıkmıyordu, çıkamıyordu. O kadar yorgundu ki... Hiromi işkencelerine devam ederse yakında acıdan bayılacaktı.

"Sanırım her şeyi bitirme vakti geldi Kenmacık." Ellerini ve bacaklarını çözdü Kenma'nın. Kenma anında yere düşerken Hiromi ayağıyla sırtına baskı uyguluyordu. Sert bir tekme attı karnına. Tekmeler yerini bıçağa, son darbeye bıraktı. Onu öldürmeden önce son bir fotoğrafını çekti. Kenma yan bir şekilde yerde uzanıyordu. Her tarafında bıçak, yanık ve yumruk izleri vardı. Saçları artık uzun değildi. Ağzından kan akıyordu ve gözleri bağlıydı. Dayanacak gücünün olmadığı her tarafından belliydi. Bir an önce ölmek istiyordu. Ölmek ve kurtulmak.

"Son bir sözün var mı?"

"Kuroo seni asla sevmeyecek..." Titreyen sesiyle zar zor konuşabildi Kenma. Cevabı Hiromi'yi daha da sinirlendirmişti. Eline aldı bıçağı. Kenma'yı yüz üstü yatar bir pozisyona getirdi. Bıçağı kaldırdı havaya. Eli bıçak, kalbi kötülük doluydu o an. Kenma kabullenmiş bir şekilde gözlerini kapadı, ölmeyi beklemeye başladı. Havaya kalkan bıçak hızlıca Kenma'nın kalbine iniyordu. Bıçağın sivri ucu gencin göğsüne değemeden Hiromi'nin eline bir şey çarptı. Uzaktan atılmış bir nesne eline çarparak bıcağı yere düşürdü. Anlamaz gözlerle baktı etrafına. Gözleri Kuroo'nun nefret dolu gözleriyle buluştu anında. Ve arkasında duran polislerle...



Hayır canım Tokyo Ghoul'un etkisinde kalmadım ne  alaka yani

𝙩𝙝𝙚 𝙣𝙞𝙜𝙝𝙩 𝙬𝙚 𝙢𝙚𝙩 • 𝐤𝐮𝐫𝐨𝐤𝐞𝐧Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin