|Mad hatter|
|jungkook & chaeyoung|
♡
tanrısal bakış açısı
"Gülleri sevdiğini bilmiyordum." Sarı saçlı kız solmuş saçlarını geriye attı. Elinde ki pembe gül yanaklarıyla neredeyse Aynı renkteydi.
"Henüz birbirimizi iki gündür tanıyoruz. Bilmiyor olman normal değil mi?" Gülümsedi çilek kız.
Jungkook hafif bol, saten gömleğinin yakasını düzellti. "Haklısın."
İkili bir süre sessiz kaldı."Rosé," Tedirginlik içinde konuşuyordu Jungkook. Karşısındaki kızı incitemek istemiyordu. Tüm hayatı boyunca insanların ona hissettirdiği gibi kırılmış ve yalnız hissettirmekte istemiyordu.
Rosé, parlak gözleriyle ona baktı.
"O gece kumarhane de ne yapıyordun?" Bakışlarını yere sabitledi kız.
Babasının sesi kafasında yankılanıyordu sürekli. 'Pişmanın Rosé. Hemde çok.'"Seni üzdüysem özür dile-" eliyle susmasını işaret etti adama. "Hayır Jungkook. Bu beni üzmüyor." Yüzüne buruk ama tatmin edici bir gülümseme verdi Rosé.
"Ben oraya babamla gittim. Ama o kaybetti ve verecek hiç bir şeyi yoktu sonra-" Rosé'nin dolan gözleri karşısında ne yapacağını bilemedi Jungkook. Kimse ona ağladığında şevkat göstermemişti hiç.
Sadece sarıldı Alice'e...
Bu ona kalbinin henüz yaşamadığı bir his yaşatmıştı.
Ve o bu hissi sevdi...
Ve o Alice'i sevdi..."Şşşh." chaeyoung'un sarı saçlarına bir öpücük verdi. "geçti chaeyoung, hepsi geçti." ağlamaktan şişmiş gözleriyle yanındaki adama baktı roseanne. kafasını kaldırıp kırmızı gözlerini sildi. "hadi eve gidelim, chaeyoung." yeşil, kocaman bahçeyi arkalarında bırakarak içeri girdiler.
Jungkook şömineyi yakmalarını emretti çalışanına.
Ve küçük,masum meleği Rosé'yi kanepeye oturttu."İçki sever misin Rosé." Televizyon ünitesinin yanındaki dolabı gösterdi Rosé'ye. En az sekiz - dokuz şişe vardı dolapta.
Rosé kafasını hafifçe 'evet' anlamında salladı. Daha önce pek fazla içmemişti fakat kırmızı şarap tadını gerçekten seviyordu.
Televizyonu açıp, üstelerine kocaman bir battaniye serdikten sonra ikiside kadehlerini hafifçe birbirine vurdu gülerek.
Rosé içmezdi pek. Ne zaman en az bir kadeh içse üç şişe içmiş gibi sarhoş oluyordu çünkü.
"Tanrım! Biraz daha içersem kalkıp Karaoke yapmaya başlayacağım Jungkook." Küçük bir kahkaha attı. Yüksek sesliydi ama sevimliydi Jungkook'a göre bu gülüş."Hadi Rosé, Seni yatağına götürelim." Çilek kızı kucağına aldı. Tahmin ettiğinden daha hafifti.
"Gitmeni istemiyorum Tavşancık." Sarı saçları yatağa yayıldığında Jungkook'u eliyle çekti. "Rosé,gitmeliyim. Sabah yine gelirim." Hafifçe gülümsedi. Ona 'tavşancık' demesi hoşuna gitmişti, Pek belli etmek istemese de.
Jeon Jungkook, Sert biriydi. Çok sert. Sadece kirli,pis bir adamdı. Rosé'nin Bembeyaz masumluğunu kirlerletmeye hakkı yoktu. Hemde hiç. Kanatsız Melek Roséanne, Ona ve onun hayatına fark edemeyeceği kadar çok mutluluk ve neşe getirmişti.
Jeon Jungkook'un bunu anlaması an meselesiydi sadece.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mad Hatter | Rosékook
Romanceroseanne park ve jeon jungkook'un yolu, soğuk bir kış akşamı bir kumarhanede kesişmişti. horror, thriller, romance Roseanne Park × Jeon Jungkook ©Berlin, 2021 'you can be Alice, I'll be the mad hatter'